Zortana’ya yerleşeli 2 yılı geçti. Pandemiyi fırsat bilip, çalıştığım derginin görevlendirmesi ve bir sponsorun finans desteği ve ile geldiğim bu enteresan ülkede güzel günler ve şaşkınlık verici deneyimler yaşadım. Önceki yazılarımı okumayanlar için buraya nasıl geldiğim konusunda bir bilgilendirme, okuyanlar içinse bir hatırlatma yapayım:

Zortana Cumhuriyeti, araştırmalarım sırasında Büyük Okyanus’ta küçük bir yarımada devleti olarak karşıma çıktı. İnternetten edindiğim bilgilere göre, toplam 13 kenti arasında benim seçtiğim Captain’s Town turizmde dünya markası olmaya soyunmuş bir kıyı kenti. Gelirlerini turizm ve tarımsal üretimden sağlıyor. Biraz da madencilik var. Daha çok İngiliz, Ukraynalı, Rus ve Hollandalı turistlerin tercihi olduğu için, ilk durak olarak gözüme orayı kestirdim. Ne de olsa bu turist profilini bizim oralardan iyi tanıyorum.

Sponsorumu ve derginin editörünü bilgilendirdim ve Dalaman – İstanbul – Rio De Janeiro – Zortana / CT bağlantılı uçuşlarımın biletlerini okeylettirdim. Vize ve o günlerde sınırdaki Covid uygulamalarını nasıl hallettim diye meraklanmışsınızdır. Anlatayım: Bir kere Zortana’ya vize mize yok. Aşı olduğuma dair belgeyi ve PCR testi sonucunu pasaport polisine gösterince hemen içeri buyur ettiler. Yeter ki pasaportunda ve geçerlilik süresinde bir sıkıntı olmasın. Hani, “adamlar bizi seviyor” diye düşünmedim değil! Gümrükten geçip yolcu karşılama alanına gelince, uzun zamandır hayalim olan tatil de başladı.

Burada tarih, kültür, doğa öylesine zengin değerlere sahip ki, insan bu güzellikleri görmeden, dokunmadan, yaşamadan duramıyor.  Kıskanıyorsunuz elbette! Uzun uzun yazarak sizi sıkmak istemem, ancak adamların tarihi çok eski zamanlara uzanıyor. Üzerinden onlarca uygarlıklar, kültürler gelip geçmiş. Hele bir tanesi Zortana’da yaşayan onca uygarlığa parmak ısırtacak özelliklere sahip. Pays Des Lumıères diye adlandırılan bu uygarlığın bin küsur senedir kalıntıları Captain’s Town’un orta yerinde duruyor. Bu uygarlığa kısaca Lumiere, insanlarına da Lumieres diyorlar (ukalalık olmasın, ama sanırım Fransızca kökenli bir kelime).  Tiyatro mu istersin, kale mi istersin, mezarlık mı istersin, tapınak gibi yapılar mı istersin, hepsi bir arada bugünün yapılarıyla birlikte kenti süslüyor. E, tabii asırlardır depremler filan yıpratmış, orası burası yıkılmış; ama müthiş bir kültürel değer. Adamlar da bunları iyi koruyup değerlendirmişler.

Bu coğrafyayı ve insanlarını daha iyi tanımak için yanıma İngilizce konuşan bir turist rehberi almak istedim. Acenteden gelen rehberim Freed Vigorousman deneyimli bir turizmciydi. Kendisiyle hemen kaynaştık, kanka olduk. Hem de sıkı pazarlık sonucu gayet de iyi bir para ödedim kendisine. “Ama mister Müstear, bizim rehberler kanunumuzda taban fiyatın altında çalışamayacağımız yazıyor.” demesine rağmen, “tamam birader, kim duyacak ki?” diyerek indirimli tarifeye ikna ettim kankamı.

Freed beni gezilecek- görülecek tarihsel, doğal, kültürel birçok değerleriyle tanıştırdı, sağ olsun. Birlikte gastronomi turları yapıp, bir vadide kelebek bile kovaladık. Freed’in Lumiere’lerle ilgili anlattıkları ve arkeoloi müzesi gezimiz bende derin izler bıraktı. Adamların gelmişine – geçmişine bayıldım. Gerçi günümüzdekilerle pek ilgisi yok ama…

Zortana tatilimi uzata uzata, sonunda sponsorumun para desteğini bitirdim. Bu arada çalıştığım dergi de ekonomik nedenlerle kapandı. Allahtan sağda solda biraz birikmişim vardı da Zortana’yı bırakıp memlekete dönmedim. Ne kadar süreceğini bilmediğim misafirliğim ve buradaki yeni hayatımdan çok memnunum. Şansım da yaver gidiyor. Freed “artık kanka olduk mister Müstear, senden para mara istemiyorum. Arkadaşlığını esirgeme benden” deyince dünyalar benim oldu. Sarıldım, kucakladım, sırtını yumruklayıp gözyaşları içinde onunla kardeşliğimi ilan ettim. O da kabul etti ve konaklama masraflarımın da ortadan kalkması için kaldığı evi benimle paylaşmayı teklif etti. “Yok artık!” dediğinizi duyar gibiyim. Ama oldu işte, ne yapayım?

İyi ki Naci Bey ve Tuna bu blog dergiyi yaptılar ve yazılarıma burada devam etmemi istediler. www.fethiyedays.com var oldukça ben de Zortana’dan kovulmadıkça anılarımı ve gözlemlerimi bu alandan paylaşmaya devam edeceğim. Sanırım blog dergimizin ilk yurtdışı yazarı ve haber merkezi olmak gibi bir durumum var. Bunun keyfi de bana yeter…

Yorum, görüş ve önerileriniz