TRİTON: AKDENİZ’İN EN BÜYÜĞÜ! – ULAŞ KİPER
Pek çok dilde Giant Triton ya da Triton’s Trumpet (Dev Triton/Triton’un Trompeti) olarak isimlendirilen deniz salyangozu ne yazık ki, pek çok deniz canlısı gibi Türkçe isimden yoksun. Bizim kültürümüzün denizle olan bağı Akdeniz’deki pek çok kültüre göre çok daha geç kurulmuş bir ilişki. Orta Asya’dan başlayan uzun süreye yayılmış ve kıtaları aşan göçün yüzyıllar sonra bizi bıraktığı yer kocaman bir yarımada ve pek çok ülkeye nasip olmayacak kadar büyük bir zenginliğin tam ortası aslında. Süreç böyle olunca, Türkçe’de deniz canlılarının isimlendirmesinde geçmişte Anadolu’da var olmuş kültürlerin izleri daha yoğun. Bu doğal kültür alışverişi deniz kabukları için de geçerli. Dilimizde yer alan Türkçe deniz kabukluları isimleri hayli sınırlı sayıda. Bunlar arasında ilk akla gelenler; Şeytan Minaresi, Çin Şapkası gibi isimler. Salyangoz kelimesinin kökeni de Eski Yunanca’dan geliyor ve kelime yani “saliangas” aslında canlının salgısıyla ilgili bilgi içeriyor. Tıp terminolojisinde de kullanılan “salvia”, Türkçesi ile “salgı” kelimesiyle fonetik olarak yakınlık gösteriyor. Biz de aynı benzetmeyle, canlının salgısına atıfla “sümüklü böcek” adını vermişiz bütün salyangozlara.
Triton isminin kökleri ise yine bu toprakların geçmiş kültürlerinde gizli. Poseidon adını hemen herkes bilir. Antik Yunan Mitoloji’nin ana karakterlerinden birisidir. Denizler ve depremler tanrısıdır. Kronos ve Rehia’nın oğlu, meşhur Zeus ve Hades’in kardeşidir. Triton ise, Poseidon ve Amphitrite’nin’un oğludur. Babası Poseidon gibi Triton da denizle ilişkilendirilir ve elinde çaldığı bir çeşit flütle dalgalara hâkim olarak simgeleştirilir.
Mitolojik bağlantılar dışında Akdeniz’de denizcilik kültüründe önemli rol de üstlenmiştir bu büyük deniz kabuklusu. Denizciler arasında sıklıkla kullanılan bir iletişim aracına dönüşerek okyanusları aşmaya yardımcı olmuşlar yüzlerce yıl.
İnsanlığın ortak mirasında yer edinen büyük deniz salyangozları aynı zamanda en eski müzik aletlerinden birisi. Kabuğun sivri ucu kesilerek basit bir şekilde üflemeli çalgıya dönüşen bu müzik aletinin en eski örnekleri 18.000 yıl öncesine tarihlendiriliyor. Bu basit müzik aletinin insanlık tarihinde bilinen ilk örneği, günümüzde Fransa’da, Toulouse Doğa Tarihi Müzesi’nde sergileniyor ve hala ses üretmenin mümkün olduğu deneylerle kanıtlanmış durumda. Keşke o sesi kelimelere dökebilsek…
Elbette bu tür müzik aletlerinin kullanımı Akdeniz coğrafyası ile sınırlı değil. Uzakdoğu’dan, Amerika Kıtası’na, Afrika’dan Avustralya’ya kadar her yerde ve her dönemde deniz kabuklarından üretilmiş benzer müzik aletleri ile karşılaşmak mümkün. Tarih boyunca bu derece önem atfedilen canlıların hepsi gibi Tritonlar da günümüzde insan etkileşimden nasibini alan canlı gruplarından birini oluşturuyor. Hem Akdeniz’de hem de okyanuslardaki büyük mercan resiflerinde soyu tükenme tehlikesi ile karşı karşıya. Binlerce yıldır kâh süs eşyası kâh müzik aleti olarak kullanılmaları ya da gemicilikte iletişim aracı olarak kullanılmalarının yanı sıra besin olarak tüketilmeleri de popülasyonlarının çok daralmasına ve günümüzde tehdit altındaki türlerden biri olarak sayılmalarına yol açıyor.
Yapılan bilimsel çalışmalar, Triton (Charonia) türlerinin özelleşmiş birer denizyıldızı avcısı olduğunu belirtiyor. Denizyıldızları ise başta mercan resifleri olmak üzere bazı deniz bölgelerinde nüfus artışı gösterdiklerinde yok edici terminatörlere dönüşebiliyorlar.
Aralarındaki av-avcı ilişkisinde Charonialar’ın aleyhine değişen güç dengesi ne yazık ki okyanusların çok önemli rezervlerinden birisi olan mercan resifleri için yok edici bir etkiye sahip. Bu nedenle günümüzde özellikle Avustralya’da bilim insanları bu problemi çözmek için çalışma yürütüyorlar.
Avustralya Deniz Bilimleri Enstitüsü’nün son yıllardaki çalışmaları, son 30 yılda artan denizyıldızı nüfusunun mercan resiflerinin % 50 kadarının ortadan kalkmasına neden olduğunu gösteriyor. Bu nedenle mercan resifi bulunan ülkelerde dev tritonların üretimi için alanlar oluşturulmaya başlandı bile.
Dünya denizlerinde birbirine çok benzeyen kabuk şekilleriyle 4 tür yaşıyor. Bunlardan biri olan Charonia lampas; Hint Okyanusu, Avustralya kıyıları ve Batı Akdeniz’de görülürken, Charonia tritonis Batı Afrika kıyıları, Kızıldeniz ve Akdeniz’in bir kısmında görülüyor. Akdeniz’de sıklıkla karşılaşılan tür ise Charonia variegata. Bizim denizlerimizde bu türün çok yakın akrabası olan Charonia seguenzae bulunuyor. İşte bu yazıya kaynak olan Triton bu isimlerden sonuncusu olan seguenzae.
FETHİYE’DE DEV SALYANGOZUN VARLIĞI
Sayıları çok azaldı, kıyılardaki yağma sürdükçe de azalmaya devam edecek ne yazık ki. Artık Fethiye kıyılarının çok azında, nadiren karşılaştığımız Akdeniz’in en büyüğü Tritonlar, muhtemelen hepimizin aklındaki deniz kabuğu imajının ilk karelerini oluşturacak kadar belirgin şekilleriyle denizle ilgili görsel hafızamızın da ana karakterlerinden birisi. Bu imaj; hem denizde karşılaşılan en büyüklüklerden biri olmalarından hem de insanlığın geçmişinin bir parçası olmasından kaynaklanıyor gibi duruyor. Benim kişisel hafızamda ise bambaşka bir yolculuğu var.
HÜSEYİN AMCA’NIN DENİZ KABUĞU
Fethiye’nin gelmiş geçmiş en iyi dalgıçlarından birisidir Hüseyin Yıldırım. Hayatı hem siyasi mücadele hem de hayat mücadelesi ile geçmiş Almanca öğretmenidir Hüseyin Amca. 80’lerin Fethiye’sinin önemli karakterlerinden birisidir. O “sürgün” yıllarının dik duranlarından, başını eğmeyenlerindendir. O kuşağın karakteristik özelliklerden olan öğrenimini gördükleri mesleğin dışında kendilerini geliştirdikleri başka bir yaşam alanı yaratma konusunda “deniz”i seçenlerdendir. Denizle bağını kurduğu teknesi Mavili ile Fethiye’nin bütün sularına karış karış dalmış, Fethiye’de suyun altının her karesine şahit olmuş kişidir.
Benim çocukluğumun, bana en heyecan veren anları arasında yer alan birkaç görüntü var hafızamda. Bunlardan biri o tarihte, 8-10 yaşlarımda gördüğüm en büyük deniz kabuğunu elime aldığım anlardan biridir. Bir diğeri ise canlı haliyle, kıskaçlarını açıp kapatan kocaman bir ıstakozun bana bakışı. Her ikisi de Hüseyin Amca’nın teknesinde gerçekleşti. Şimdi düşündükçe birlikte yaşadığımız diğer canlıları anlamaya, onların yaşamdaki yerini çözmeye çalıştığım bugünkü halimde, kendimi şekillendirdiğim biyolog mesleğinde Hüseyin Amca’nın izi büyük.
O gün, o teknede elime aldığım ve bugün artık 40. yılını Kiperler’in evinin salonunda her daim başköşede duran ahşap tabağın içinde yer alan bir sürü deniz kabuğunun en büyüğü olarak dikkat çeken Triton, Hüseyin Amca’nın bize yadigârı. Fakat ben şimdi görüyorum ki; deniz elimizden alındıkça, kıyılar betonlaştıkça her bir deniz kabuğunu, geçmişin sessiz tanıkları olarak saklamamız gerekecek. “Denizlerin” yolunda yürüyen Hüseyin Amcam, denizle kendini tarif eden balıkçıların, dalgıçların; elleri kocaman gürültüsüyle yol alan tekneye değmiş herkesin ve evimizdeki büyük deniz kabuğunun sana selamı var.
*Hüseyin Yıldırım’ı çok yakın bir zaman önce kaybettik. Kalp krizi geçirdiği vakitte de denizdeydi.
**Hüseyin Amcamın teknesindeki fotoğrafı oğlu Kiper Birol Yıldırım’ın arşivinden.