FETHİYE; SIĞLA AĞACININ YAĞI, BUHURUDUR… – NACİ DİNÇER

Fethiye’nin endemiklerinden biri tam 65 milyon yıldır bu toprağın insanlarına sağlıklı bir yaşam için katkılar veriyor, ritüellerini ve geleneklerini biçimlendiriyor. Günlük ya da Sığla Ağacı olarak bilinen bu ağacın Latince ismi: Liquidiambar Orientalis. Liquidambar, Latince akıcı anlamına gelen liquidus ile Arapçada hoş koku anlamına gelen amber kelimelerinin birleşiminden oluşturulmuş. Böylece

Sığla’ya Latince ismiyle akıcı hoş koku anlamı yüklenmiş.

Relikt (kalıntı) tür bitki olan ve koruma altında bulunan Sığla ağacı, Türkiye’de yalnızca Fethiye ile Köyceğiz arasında görülebiliyor. Özellikle dere boylarında, taban suyunun yüksek olduğu alanlarda, nemli, humuslu topraklarda yetişir. Fethiye’nin Çalış Plajının arkasında bulunan Foça Mahallesindeki Günlükbaşı Semti ismini bu ağaçlardan alır.  Sığla Ağaçlarının kolayca yetişebildiği bir başka alan, Tuzla Mahallesindeki Dolgu Sahasıdır. Çalış kuşağında yoğun Sığla Ağaçlarından oluşan korular, tropikal orman görüntüleri ile şaşırtır. Bu ağaçların Fethiye’de en yoğun görüldüğü yer: ilçe merkezinden yaklaşık 15 Km. uzaklıktaki Küçük Kargı Orman Parkı ya da Günlüklü adıyla bilinen koydur. Burası, sıcak yaz günlerinde ferahlatıcı havasıyla piknik ve kampçılık için bölge insanının en çok tercih ettiği alanlardan da biridir.

Sığla Ağacının gövdesinde oluşan yağ (balsam), yöresel halk hekimliğinde kullanılan doğal bir ilaçtır. İlaç sanayinin temel maddelerinden stirol adlı uçucu yağ, vanilin, rejine, sinnanik asit, stirasin ve storesin sığla yağının bileşiminde bulunur. Antiseptik özelliği olan yağ, cilt üzerine uygulanarak egzama, uyuz, mantar gibi hastalıklarının tedavisinde, küçük yara ve kesiklerin hızla iyileştirilmesinde kullanılır. Mide ve onikiparmak ülserlerinin tedavisi içinse, sulandırılıp içine katılan bal ya da şekerle tatlandırılarak içilir. Etkili bir parazit düşürücüdür. Nefes darlığını giderici ve bedeni rahatlatıcı etkileri Antik Dünyanın Hipokrat döneminden bu yana bilinir.

Sığla Yağı kozmetik sanayiinde kullanılan çok etkili bir koku stabilizatörü (fiksatör)dür. Ne yazık ki, talebi karşılayamayacak oranda üretildiği için, üretici firmalar bu doğal katkı yerine kimyasal alternatiflerini kullanmak zorunda kalıyorlar.

Sığla ağacı antik dönemlerde halk sağlığı, dinsel ritüeller ve ekonomik yönden bölge halkının en çok yararlandığı doğal zenginliklerden birisiydi. Eski çağlarda bazı tapınak ve ibadet yerlerinde tanrılaştırılan veya kutsallaştırılan kralların onuruna günlük ağacı kabukları yakılırdı Ağaçlarının kurumuş kabuklarını yakarak güzel kokulu tütsü (buhur) eşliğinde cenaze törenleri, mevlitler ve dualar bugünün modern Fethiye’sinde hala yaşayan bir gelenek… Antiseptik özelliği nedeniyle sığla yağının Eski Mısır’da ölülerin mumyalanmasında kullanıldığı, Antik dönemde en önemli ihraç ürünlerinden olduğu ve Fenikeliler tarafından ticaretinin yapıldığı batık Fenike gemilerinden çıkarılan içi sığla yağı dolu amforalardan anlaşılmıştı.

Rivayete göre; Mısır’ın efsanevi Kraliçesi Cleopatra da, sığla yağını aşk iksiri ve parfüm olarak kullanmıştı.

Roma İmparatoru Caracalla’nın, o zamanın sağlık merkezlerinden olan Epidaurus, Kos ve Bergama’daki Asklepion’larda tedavi gördüğü, bunlardan Bergama Asklepionu’nda sığla yağı ile çam reçinesine bal karıştırılarak yapılan bir tür iksirden şifa bulduğu, imparatorun iyileşmesinden sonra, bu şehre ve doktorlarına minnet borcunu ödemek için bağışlarda bulunduğu tarihsel kaynaklarda belirtilir.

Sığla (günlük) ağacı Fethiye’nin ekolojik değerlerine önemli bir katkı sunuyor. Benzer türden ağaçlar Fethiye – Köyceğiz bölgesi dışında, bir de Amerika’nın California eyaletinde var. Eski bir rehber olarak, ta uzaklardan sırf bu ağaçları ve Fethiye’nin diğer flora özelliklerini görmek için gelen onlarca turistin tanığıyım. Onları gezdirirken yaşadıkları hayranlık dolu duygularla nasıl da gururlanıyordum…

Yıllar, yılları kovaladı. Bu güzel ülkeye “rant ekonomisi”ni layık görenler doğal – tarihsel ve kültürel değerlerimizi korumak yerine bir meta olarak ticarileştirip, doğal özelliklerini kaybetmelerine neden oldular. Ne yazık ki geri dönülmez kayıplar yaşıyoruz. Hiç olmazsa elde kalanları koruyup, yaşatabilsek!

Sığla ağaçlarına kıymayın efendiler…

Yorum, görüş ve önerileriniz