OKURYAZAR GÜNCESİ – BİR AŞK – DİNO BUZZATİ / GÖKHAN KORKMAZGİL
Yıl 1960. Antonio Dorigo elli yaşına bir yıl kalmış, Milano’da yaşayan bir mimardır. Scala Operası’ndaki gösteriler için sahne tasarımcılığı yapmakta, dekorlar çizmektedir. Yaşamın diğer alanlarında zeki, hali vakti yerinde bir kentsoyludur. Fakat kendi dış görünüşünden hoşnut olmaması, onu kadınlarla olan ilişkilerinde özgüven eksikliği içinde bırakmıştır, tutuk ve çekingendir. Böylece, Sinyora Ermelina’nın randevuevinin müdavimi olarak yaşamını sürdürür. Bir taraftan “bu işi sadece para için yaptığını bildiği bir kadınla birlikte olmanın keyfi ne olabilir ki?” diye kendini sorgularken bir taraftan da “müthiş bir tatmin elde ettiğini” itiraf eder. Yaşamındaki eksik alanı bu yolla tamamlamak ona kolay gelmektedir.
Sonunda, kaçınılmaz olan gerçekleşir: Randevuevinde birkaç kez buluşmanın ardından, o özel ağız, o özel biçimli dudaklar, şu gergin kaslar” sahip genç Laide’ye âşık olur. Laide aynı zamanda Scala Operası’nda alt kadrodaki pek çok balerinden biridir. Çabucak ayırdına varır ki Laide ile kendisinin dünyaları aynı değildir. Aşk ortaya çıkınca kıskançlık da hemen peşi sıra koşturarak geliverir. Laide’nin operadan bir baletle şakalaştığını gördüğünde aklına kötü fikirler üşüşür: Sırnaşık, yüzsüz, fesat, şımarık, bayağı… Antonio kurmaya başlar: O neşeli ve dostane şakalaşmanın arkasında büyük bir samimiyet ya da en azından özgür, eşit olmaktan kaynaklanan bir ilişki vardır. Ortak anılar, birlikte üretilen işler, umutlar, şakalar, Milano sokaklarında yaşanan çılgın geceler, meslek dedikoduları, edepsiz fıkralar, iç dökmeler vardır mutlaka. İçini acıtan bu düşünceler Antonio’yu düşüncelere sevk eder. Kendisiyle ilişkisi asla o gençle olduğu gibi olmayacaktır. Sadece aradaki yaş farkını düşünmek bile yeterlidir çünkü kendisi kızın babası yaşındadır.
Laide artık kanına sızmış zehir gibidir. Yanında olmadığı anlarda Antonio başka bir şey düşünemez haldedir. Laide’nin bedenin kendine para karşılığında sunduğunu bilir, ama kızın başkalarıyla her türden tensel haz yaşıyor olabileceği düşüncesi onu çılgına çevirir. Artık endişeli ve çaresiz bir şekilde mutsuzdur. Her an midesi ağzına doğru yükseliyor gibidir, her an korkunç bir şey olacakmış duygusuyla dolmuştur. Acılı bir gerilimle kasılıp kalmış, boğulur haldedir. Tedirginlik, aşağılanma, muazzam bir ihtiyaç, zayıflık, arzu, utanç, hastalık hissi hep birlikte üzerine çullanmıştır. Kızın kendisine acı çektirmek niyetiyle davranmadığını, sadece kendisini umursamadığını, kendisinin kız için sıradan bir müşteri olduğunu anlamaktadır. Antonio’nun aşkından bihaber kaldığını, onu elli yaşında bambaşka bir âlemin adamı olarak gördüğünü bilmektedir. Sahte ve yanlış bir aşkın tutsağıdır, içsel karmaşa içindedir, aklı artık kendine ait değildir. Laide içine sızmış, onu emip tüketmektedir.
Bu, sadece tensel bir düşkünlük değildir. Erkeği köle haline getiren bir tür cinsel büyücülükten de fazlasıdır, daha derin bir efsundur. Çünkü başka hiç kimse kızı Antonio gibi sevemez. Antonio için Laide dişilik, şımarıklık, gençlik, kırsal saflık, fesatlık, gönülsüzlük, yüzsüzlük, özgürlük ve gizem demektir. Kentsoylu Antonio için o halkın, gecenin, neşenin, kötü huyların ve berbat bir gözü pekliğin hüküm sürdüğü başka bir dünyayı simgelemektedir.
Antonio kesin biçimde çaresizdir. Birlikte yaşamanın bütün yolları kapalıdır. Laide, herkesin sahip olabileceği küçük fahişe! Aralarında otuz yıla yakın yaş farkı var, ona ev açmanın, kendisiyle yaşamaya ikna etmenin, ortak bir yaşam kurmanın çılgınlık olduğu ortadadır. Hem kız bir hafta dolmadan sıkılmayacak mıdır? Hem arkadaşları, iş çevresi ne der? Onu “kurtarmaya” yeltenmenin de bir anlamı yoktur. Laide için fahişelik yapmak bir ceza, bir kölelik, küçük düşürücü bir boyunduruk değildir. Sanki onun için, heyecan veren ve para kazanmasını sağlayan, özel zahmeti olmayan bir oyundur! Antonio kızın bu yaşamı kendi seçimiyle sürdürdüğünü anlamaktadır. Laide’nin yaşındaki başka kızlar sabah altıda kalkar ve günde sekiz – on saat çalışarak onun iki günde kazandığını bir ayda zor kazanırlar. Yine de bu gerçekliği biliyor olmak, Antonio’nun içine yuvarlandığı aşkın doğurduğu sahiplenme ihtiyacını hiç köreltmemektedir.
Beraberlikleri işte böyle sürüp gider. Laide hep arsız, Antonio hep hüzünlü! Bütün kentsoylu varlığı, kültürel donanımına rağmen Antonio, kız için hiçbir şey değildir. Antonio’nun sanatçı kimliği, kendi dünyasındaki bazı kadınları etkileyen entelektüel cazibesi Laide’nin dünyasında hiçbir anlam ifade etmez. Şahane bir yapı inşa etmiş olmaktansa son model bir arabaya sahip olmak kızın ilgisini çekebilmek için daha önemlidir. Antonio’nun hayali varsayımsal ama gerçeğe yakın sahneler üretmeyi sürdürür ve içine sürüklendiği mutsuzluk büyüdükçe büyür. Bir çıkış yolu da görünmez.
Buzzati’yi ilk kez, -bir arkadaşımın ısrarlı önerisine uyarak- Tatar Çölü ile tanımıştım. Şahane anlatımı öylesine aklımda yer etmiş ki, “Bir Aşk”a güzel bir beklentiyle başladım. Hatta “bunca yıl niye başka bir Buzzati romanı okumamışım ki?” diye kendi kendime söylendim de.
Buzzati’nin usta bir anlatımla roman karakterinin karmaşık iç dünyasına odaklandığı Bir Aşk’ta, Antonio’nun kıskançlık, tutku, sahiplenme dürtüleri ile, parçası olduğu burjuva toplumunun çelişkilerle yüklü ahlak anlayışı arasında umarsızca bocalayışını okuyoruz. Aşkın karanlık hallerine tanıklık ediyoruz. Zaten Buzzati de kitabın orta yerinde “Aşk kötü bir hastalıktır.” demiş!
Bir Aşk – Dino Buzzati
Can Yayınları, İstanbul, Aralık 2018, 280 sayfa
Çeviren: Eren Cendey