© Engin Karaca

OKURYAZAR GÜNCESİ -HAYATTA KALANLAR – KEMAL YALÇIN / GÖKHAN KORKMAZGİL

Roman, 1970 başında Avrupa’ya işçi olarak gitmiş iki Anadolu Ermenisi kardeşin ilk kez izin kullanıp vatanlarına dönüşünü anlatarak açılıyor. Agop Hollanda’da işçidir, mavi Ford Taunus’una atlar, yedi yaş büyüğü abisi Artin’in evine varır. Artin Almanya’da işçidir, o da kırmızı Ford Capri’sine atlar, yola koyulurlar. İki kardeş, iki aile, kırmızılı mavili, Avusturya, Yugoslavya, Bulgaristan yollarını katedip, Kapıkule’de sınırı geçip Türkiye’ye giriş yaparlar. Saygıyla eğilip, şükürle ellerini değip, hasretle vatan topraklarını öperler. Edirne, İstanbul, İzmit, Gerede, Kastamonu, Taşköprü, Boyabat, yol uzun, sonunda Avloğuç Köyü görünür. Sabırsızlık, mutluluk, biraz da hüzün, “Alamancılar gurbetten dönmüş” denilir.

Zaten o yılların yaz aylarında, Anadolu’nun dolambaçlı yollarında sık görülen manzara budur: Sınır kapılarında dizi dizi araç kuyrukları, köy yollarında tıka basa dolu Fransız ve Alman arabaları. Yaz başında bu yana, yaz sonunda öte yöne uzanan karınca sıraları, aceleci gurbetçi katarları. Köy ile Berlin arası iki bin beş yüz kilometre oluyor, gidiş üç gün sürüyor, bir aylık iznin altı günü yollarda geçiyor.

© Şükrü Mehmet Ömür

Kemal Yalçın kitabın ilk sayfasında, Avrupa’ya işçi göçünden çok değil, elli – altmış yıl önce, Türkiye sınırları içinde yaşayan insanların yaklaşık dörtte birinin gayrimüslim olduğu gerçeğini not etmiş. 1. Dünya Savaşı’ndan bu yana geçen yüz küsur yılın sonunda Türkiye’deki Ermeni, Rum, Süryani ve Yahudi nüfusun ancak binlerle ifade edilecek kadar az kaldığını, Nasturilerin, Kaldanilerin, Asurilerin adının bile unutulduğunu yazmış. Bütün bu gayrimüslim halkların büyük tarihsel ve kültürel mirasa sahip olduklarını, onların, medeniyetler beşiği Anadolu’nun bereketi, zenginliği olduğunu ifade etmiş. Ortada bir tükeniş, yok oluş gerçeği bulunduğunu vurgulamış. Romanın arka planında bu denli önemli bir perspektif yatıyor, hikâye sadece Ermenilerle ilgili kesiti anlatıyor.

Agop Hollanda’da kendine bir düzen kuruyor, 12 Eylül sonrası Avrupa’nın çe

© Şükrü Mehmet Ömür

şitli yerlerine savrulmuş Türkiyeli yurtseverlerle karşılaşıyor. Türk olsun, Ermeni olsun, vefalı dostlar ediniyor. Kemal Yalçın, doğrudan, haklıdan, dürüstlükten yana olan bu insanların dilinde Nazım Hikmet, Hasan Hüseyin, Ahmet Arif’ten dizeler duyulduğunu yazarak ozanlarımıza selam ediyor. Fakir Baykurt’un da bulunduğu bir söyleşide kendi kitabı Sürgün Gülleri’ni Agop’a imzaladığını, ardından Agop’un hikâyesini dinlediğini ifade ediyor. Agop’un başından geçenlerin kurmaca olmadığını, romanın gerçek olaylarla ve kişilerle bağının ne denli sıkı olduğunu okuyoruz.

Kitabın sonunda fotoğraflar var. Agop’un Avloğuç Köyü’nde doğup büyüdüğü ev var. Boyabat pazarında süpürge satarken, Sahak Amca var. Avloğuç Ermeni Mezarlığı var. Elinde sazıyla Agop var, saz atölyesinde. Romandaki gerçek kişilerin fotoğrafları var, altlarında adları yazılı. Sayfaları çevirin, kişileri tanımaya çalışın. Yüzlerine bakabilirseniz!

© Şükrü Mehmet Ömür

Kemal Yalçın, Hayatta Kalanlar için gerçek bir hayat hikâyesi demiş, kişileri teyp kasetlerine konuşturmuş, bir anlatı – roman oluşturmuş: Romanı Agop’un hayatı çerçevesinde kurgulamış. Kişiler uğradıkları zulmü, aşağılanmayı, eziyeti, haksızlığı yalın biçimde anlatıyorlar. Hikâyenin ağırlığı, anlatımın hafifliğiyle esaslı bir tezat oluşturuyor. Kemal Yalçın yer yer teybi durduruyor, daha fazlasını aktarmak istemiyor. Ben de sık sık satırları elimle örtüyor, hatta kitabı kapatıyorum, daha fazlasını okumak, bilmek istemiyorum. Anlatılanların anlamı ağırlaşıyor, yazılanlar acı dolu çığlıklar haline geliyor. İnsan olan bu yükü taşıyamaz, taşımamalı, insanın insana ettiğini hiç kimse yaşamamalı.

Kemal Yalçın sınırı yüce gönüllükle çizmiş, bütün Ermenilerin iyi, bütün Türklerin kötü olduğunu söylememiş, iyilerin hakkını teslim etmiş, ortada bırakmamış. Ne var ki bu bir teselli olmuyor, zaten teselli neye yarar ki?

…yokluk ne yoksulluk ne / ilenmek ne dilenmek ne / işsiz güçsüz dolanmak ne / gün gün ile barışmalı / kardeş kardeş duruşmalı / koklaşmalı söyleşmeli / korka korka yaşamak ne / kahrolasın demiyorum / kahrolma da gör beni… (Hasan Hüseyin).

Sanırım okuyarak, görerek, bilerek, hissederek, acıyı bal eylemek gerek…

Birzamanlar Yayıncılık, İstanbul, Ocak 2008, 337 sayfa

Yorum, görüş ve önerileriniz