Levent Dövüşkaya
Levent Dövüşkaya

Ruh bedenin kiracısıysa, beden ruhun kölesidir. Ev sahibi köle, kiracı efendiyse, ruh bilimi bu çapraşık ilişkiyi çözmeye uğraşır. Ruh, bedene her istediğini yaptırmaya ruhsatlıdır, bedense bundan haz almakla mükelleftir. Ne zaman ki ev kiracıya dar gelmeye başlar, ruh bedene sığmaz olur, Levent’i görme vaktiniz gelmiş demektir. Daha doğrusu Levent’e gidersiniz, o sizi görür, okur. Çünkü o psikiyatristtir, ruhun durumlarıyla uğraşan uzman odur.

Evrende her şey birbiriyle ilintilidir. O, berikini çekiştirir, bu, ötedekini itekler, etki, tepki, her şey böylece yuvarlanır gider. İnsanın duygusal evreni de aynı böyledir, bunu arzular, öbürünü istemezsiniz. Bir bütünün birazını kabul eder, kalanını yadsırsınız. Beridekini kucaklar, ötedekini daha da ötelersiniz. Adamın birine “bizimoğlan” der, kardeşini yabancılarsınız. Bugün size tanış olan birini, aslında tanıyamamış olduğunuz yarın anlarsınız. Böyle böyle, aklınız karışır. Aklı karışık insan iyidir, sürekli soru sorar. Sorgulayan insan iyidir, daha iyiye doğru yol alır. Bilgiye ulaşır.

© Şükrü Mehmet Ömür
© Şükrü Mehmet Ömür

Var olanların varlığı, kaynağı, anlamı ve nedeni üzerine düşünme, felsefenin en yalın haliyle tanımıdır. Levent de, o huzursuz bilincinin iteklemesiyle, felsefe üzerine kafa yormuş. Kafa yormakla kalmamış, koskoca bir kitap yazmış. Üstelik, felsefe yapmanın ulaşacağı son noktanın, felsefe yapmamayı öğrenmek olduğu sonucuna varmış. Öte yandan, felsefenin amacının, bireylere, hatta toplumlara daha mutlu, daha ahlaklı yaşayabilmenin, özgürleşmenin yollarını göstermek olmadığını kim söyleyebilir ki?

Zıtlıkların, bulundukları yerde iç içe durduğunu, benzerliklerinse bir zaman sonra çok farklı yerlere savrulduğunu bilen biri olarak kitaptan büyük keyif aldım. Yine de sizi uyarmalıyım: Felsefenin dolambaçlı yollarına aşina olanları bile zorlayacak bir okuma sizi bekliyor, haberiniz olsun. Örnek mi istiyorsunuz, alın buyurun: “Felsefecide aşk noksandır, âşıkta felsefe. Neden olan, eksik olandır. Filozof ise felsefeye âşıktır.” demiş Levent.

Levent Dövüşkaya benim dostumdur. Fethiye’nin en eğlenceli, en işlek zekâlı psikiyatri uzmanlarından biridir. Omzunda çantası ve uzun boyuyla kapıda belirdiğinde, kuzgun karası uzun saçlarını alnından geriye atıp “merhaba dostlar” diyerek o kapıdan girdiğinde, içeridekileri değiştirme gücüne sahiptir. Beş yıl kadar önce, Çalış sahilinde bir kafede ona rastladığımda, bir gözüyle denizi seyrediyor, bir gözüyle de önündeki masada açtığı bilgisayara bir şeyler yazıyordu. Onu seven biri olarak tabi ki yanına gittim, meraklı biri olarak elbette ki “ne yazıyorsun Levent?” diye sordum. Üşenmeyip uzun uzun anlattı, ben bir şey anlamadım, ama büyük bir şeyler yazdığını anlamıştım. O büyük kitap bu işte.

Kitabın sonunda, çok hoş bir sürpriz bölüm var: “Didaktik Dizeler”! Aşağıdaki şiiri Çalış’ta onu gördüğüm yerde yazdığını düşünmek hoşuma gidiyor: Şiirin başlığı Fethiye Körfezinde İkindi Vakti. “aylardan Ekim / güneş telaş içinde / tohumlarını ekiyor titrek mavinin üstüne / deniz ışıl ışıl, gülümsüyor yine / benden öte, alabildiğine / deniz durgun, yârin koynunda sessiz / Yarabbi! / Var değilsen de seviyorum seni / yokluğun bile güzel, eşsiz / sarhoş değilim inan / duygularım çakır ama keyifsiz / ne âlem hepten kirli / ne de sensiz tertemiz.

Yorum, görüş ve önerileriniz