Macri - Glaucus Sinus haritası

(s. 136,137,138)

Çeviren ve yayına hazırlayan: TUNÇ TOKAY

BÖLÜM: 2

Odamın doğu penceresinin camına altın bir ışık düştü ve odaya aydınlık saçtı. Beni kalkmaktan alıkoyan yorgunluğa ve acılara meydan okuyarak yatağımdan fırladım. Sabahın çiğini solumak, sevinmek, tadını çıkarmak, akışkanlığını damla damla hissetmek için hemen odamın pencerelerini açtım. Derin bir nefes aldım ve auranın beni uyuşturduğunu, çamların aromasında, bol ışıkta, gökyüzünün atriumunda, atmosferin berraklığında ve kuşların melodik sesinde, esenliğin bedenimi sardığını hissettim. Bir pencereden diğerine geçerken uzaktaki ufku görebiliyordum.

Önümde üç tarafı dağlarla çevrili derin, hoş ve yemyeşil bir vadi vardı. Doğuda 3.000 feet yüksekliğe tırmanan muhteşem Kragos (Babadağ) dağı yükseliyor ve güneyde, hafif bir esinti altında, güneş ışınlarına maruz kalan güzel bir kasaba bulunuyordu; Livisi, antik Karmylassos… Dediğim gibi vadiye, ovaya bakıyordum. Evler, çoğunlukla iki katlı, duvarlarla çevrilmiş bir bahçenin, bir bağın veya bir tarlanın ortasındaydı. Sakinler, kuşların ilk cıvıltıları arasında görünmeye başladı, bazıları at sırtında Makri’ye, bazıları da bağlarına, bahçelerine doğru yola çıktı. Tam kırsal yaşam hayatı… Burada başka bir dünya olduğu unutuluyor; arabaların, demiryollarının, atlı arabaların, buharlı gemilerin gürültüsü veya hareketi yok; meydanlar ve parklar, tiyatrolar, kafeler ve benzerleri yok! Akıl yürütmeyi bırakıyorum, eğer şehir yaşamını, sessiz, sakin, doğal, huzurlu, arzuların, umutların, acı deneyimlerin olmadığı bu ıssız köşeye dönüştürebilseydim, hayat maalesef biterdi! Bu meditasyon havasında birdenbire bir kitap dikkatimi çekti. “Attika Geceleri”. Ne sürpriz! Tatlı ev sahibimiz Vassilidisin manevi kıvılcımları ruhuma nüfuz etti… Böylece ruhum, beklenmedik bir şekilde Attika’nın gökyüzünün altına, atriyuma taşınsın! “Attika Geceleri”ni açtım, acı çekiyor ve ağlıyordum.

Makri̇ Ve Li̇vi̇si̇ Seyahat İzleni̇mleri̇ 1897, Soti̇ri̇a Ali̇berti̇
Makri̇ Ve Li̇vi̇si̇ Seyahat İzleni̇mleri̇ 1897, Soti̇ri̇a Ali̇berti̇

Uzun yıllar süren pratik ve sınırlı yaşamından sonra, arka planda, ilahi ilham kıvılcımını, okuma ve öğrenme arzusunu kendi içinde korumayı başaran arkadaşım Bayan Vassiliadou’ya hayran kaldım. Evlendikten sonra böyle ücra yerlerde, küçük topluluklarda yaşayan kaç Rum kadın, ruhani ateşi canlı tutuyor, ilginç ve faydalı kitaplar okuyarak zihinlerini besliyor… Hem Helen dünyasında hem de Yunanistan’ın eyaletlerinde bu çok nadirdir. Tek zevkleri ve uğraşıları, yeni kıyafetlerini nasıl keseceğini öğrenecekleri, yüzü ve elleri güzelleştirmenin tarifini bulacakları dergiler! Niye daha fazla okumak istesinler? Ne işlerine yarayacak ki, yeterince öğrendiler. Çocukları için mi? Okul onlara harfleri öğretecek. Kitap ve dergi okumak bilgiçliktir, vakit kaybetmek, gereksiz ve lüzumsuz masraftır! Yemek yaptıktan, dikiş diktikten ve temizlik yaptıktan sonra misafirliğe gitmeyi tercih ediyorlar, bu ziyaretlerin her birinde komşularla ilgili çok fazla şey öğrenilir. Daha fazla ne istenir ki? Ah! Kültürel ilerleme istiyoruz. Yunan kadınlarından, İngiltere, Amerika ve Almanya’nın kadınları gibi olmalarını istiyoruz. En azından bu konuda onları taklit edelim, okumayı, öğrenmeyi sevelim. Evet, tembellik, cahillik bizi eziyor. Ama ne zamana kadar kabullenebiliriz?

Canlı, nazik arkadaşım geldi, beni ayakta bulduklarına şaşırdılar. Bana bir cuathon3 (testi), sipariş etmişlerdi. Aynı zamanda bugün ziyaretçi kabul edip edemeyeceğimi sordu. Çünkü buraya gelişim herkes tarafından biliniyordu ve beni ziyaret etmek istiyorlardı. Öğretmenler, doktorlar ve avukatlar… Memnuniyetle kabul ettim. Temmuz ayı olmamasına rağmen, ziyaretçiler bana yerel kıyafetlerden bir melain getirdiler. Topluluklarını ne kadar ciddiye aldıklarını, ziyaretime ne kadar önem verdiklerini ve toplumda hangi ahlaki etkiyi yaratmak istediğimi anlamak için benimle konuşmaları yeterliydi. Bu nedenle sanki, toplumsal statüko olarak, Yüksek Mahkeme’nin üstündeydim.

Ziyaretçilerim sosyal meselelere, ben de toplumda kadının konumuna değindim. İlk görüşler farklı ve tartışma canlıydı, ama sonunda şu sonuca varıldı. Kadının eğitimi ve yetiştirilmesi, evin ve toplumun şekillenmesindeki en önemli unsurdur ve elbette kadın, her şeyden önce toplumda hayır işlerinde de çalışmalıdır. Yunanistan’da okuyanların çoğu olayları dikkatlice izliyordu ve herkes en küçük ayrıntıdan bile haberdar görünüyordu. Üniversite ve Atina Fakültesi mezunlarının dilleri ve konuşmaları Atinalıların dediği gibi dilbilgisi ve sözdizimi bakımından kusursuz ve temizdi. Cumartesi günü, geldiğim ilk gün, işte böyle ziyaretçilerim oldu.

Pazar sabahı Atina’daki Öğretmenlik Okulunun genç ve başarılı öğrencisi Bay Petridos ziyaretime geldi ve bana beklenmedik bir teklif yaptı, bir konuşma yapmam isteniyordu.
– Ne diyorsunuz?
– Konuşmalı mıyım, ne zaman, nerede?
– Bugün öğleden sonra Louiside Okulunda. Sizden kısa da olsa bir konuşma
yapmanızı rica ediyorum.
Bunu hiç düşünmemiştim, bu nedenle ısrarla reddettim. Pazartesi günü, filoloji öğrencisi Bay Ch. Haritonidou, özellikle Bay Kontos tarafından onurlandırılan bir ziyarette bulundu ve aynı talebi tekrarladı. Kabul etmek zorunda kaldım. Bayan Irene Sarafis (Mousaios’in eşi) ve Hrysanthene Georgalidou’ya haber vermek için acele etti, şehrin hanımlarını ziyaret ederek, davet edeceklerdi – buna karar vermiş gibi görünüyorlar-. Ben de Makri ve Livisi kadınlarıyla hiç tanışmadığım için ne diyeceğimi, nasıl bir dinleyici önünde konuşacağımı düşünüyordum.

Makri̇ Ve Li̇vi̇si̇ Seyahat İzleni̇mleri̇ 1897, Soti̇ri̇a Ali̇berti̇
Makri̇ Ve Li̇vi̇si̇ Seyahat İzleni̇mleri̇ 1897, Soti̇ri̇a Ali̇berti̇

Saat 16.00’da kilise çanları çalmaya başladı. Bu, genel davetin çağrısıydı. Kız arkadaşımla geldiğimde avlu, koridor, salon kalabalık içindeydi. Titreme ve duygunun beni ele geçirdiğini hissettim. Salona girdim; rahip, baba şefkatiyle bana öğüt verdi. Kutsal ve kardeşçe bir toplantıydı. Alçak gönüllü bir yaklaşımla, bir methiye yapılmadan, kürsüye çağrıldım. Basamaklardan yukarı çıktım ve herkesin bana çevrilmiş gözlerine baktım; gözleri merak, sempati ve neşe formlarında parlıyordu. Olağanüstü bir ilham ve coşku hissettim ve yürekten sözlerle konuştum… Son sözüm alkışlar arasında kayboldu, bütün kadınlar, bir akıntıda hareket ediyormuş gibi, etrafımı sardılar. Sadece tebrikler değil, sarılmalar, öpücükler ve gözyaşları… Bu yüzden sözlerimin kalplerinde yankılandığını anladım. Hassasiyetlerini dile getirdiler, asil ve kardeşçe duygular uyandırdılar. Ah! Kalbim bu sıcak olaylardan derinden etkilendi. Duygularım, özlem, hayal kırıklıkları ve aynı zamanda umutla karışmıştı. Anlaşılmaz, ifade edilmemiş hayaller! Ama dinleyicilerimin görüşü neydi? Belki de vatansever duygu ve hoşgörü seli, bir beyefendi tarafından İzmir’in «Αrmonian» na gönderdiği ve yayınlanan aşağıdaki mektupta ifade bulmuştu:

31 Temmuz 1899, Makri.

“Şehir, Kadınlar Derneği Εrgani Athena’nın temsilcisi Bayan Sotiria Aliberti ile tanışmanın ve ağırlamanın mutluluğunu yaşadı. Aliberti Hanım’ın üstlendiği iş, her bakımdan büyük ve zordur ve ilk adımların başarısı, bu hanımefendinin gösterdiği hararetli gayretin en güçlü kanıtıdır. Derneklerinin amacı, ev kadınlarının ekonomik gelişimi, Rum evinin Yunan gelenek ve göreneklerine göre düzenlenmesi, kadın giyiminin basitleştirilmesi ve her yerde ortak yarar için Yunan kadınlarının birleşmesidir. Yunan kadınlarının yalnızca üç talebi var, ama bunlar ulusal reformlarla mümkün, yani gelecekte önemli zorluklarla karşılaşılacaktır. İlk talep genellikle hemcinsler tarafından kabul edilir, ikincisi itirazlarla karşılaşır, ancak üçüncüsü? Kadınların bu talebinden kesinlikle memnun olmayanlar çıkacaktır. Şimdiye kadar bunun sıcak savunucuları ve bir örnek bekleniyordu. İşte şimdi, verilen mücadelenin sesi mutlu bir şekilde duyuluyor, denizi geçen havariler, bize neşeli mesajlar getiriyor. Yunan kadınlarının bu konudaki eylemleri, yıllardır süren eşi benzeri görülmemiş, ama aynı zamanda, umutlu ve istikrarlı bir eylemdir. Ve işte, Yunan Kadınları Derneği’nin temsilcisi ve en sıcak elçisi Bayan Sotiria Aliberti Akdeniz’in dalgalarını geçti ve buradaki hemcinslerine meyvelerini sunmak üzere, derneğin amacının kurtarıcı namatasını (sembolünü) taşıyarak ülkemize geldi.

Kiliselerin çanlarının sesleri ve temsilcilerinin istekleri doğrultusunda şehrin ve meclisin tüm kadınları toplandı, Bayan Aliberti sözü aldı ve dokunaklı bir önsözle misyonunun ana hatlarını anlattı. Şimdiye kadar, Bayan Aliberti davanın takipçisi ve uygulayıcısı olarak biliniyordu, ama aniden kendimizi gücün, bir ikna ustasının, tatlı bir hatipin önünde bulduk. Konuşmasını son derece belagatle yürüttü ve gerekli argümanları açıkladı. Aliberti hanım güzel anılarla şehrimizden ayrılıyor, adını bizlerle ilişkilendirdim, acaba gelecekte onu vatanımızın aktif bir hayırseveri yapıp yapamayacağımı merak ediyorum. Bu töreni her zaman canlı ve hayatımın en hareketli günlerinden biri olarak hatırlayacağım.”

Sotiria Aliberti

Yorum, görüş ve önerileriniz