EVLİYA ÇELEBİ SEYAHATNAMESİ 9. KİTAP 1. CİLT MENTEŞE SANCAĞI (MEKRİ) VE TEKE YÖRESİ – SADELEŞTİREN: TUNÇ TOKAY

Rodos Adası, bütün bu adaların İskender Seddi ve deniz kilidi olup Derya Kalemi’nde eyalet olmuştur, Allah er türlü âfetten esirgesin. Bütün hâllerine vâkıf olup bir ay zevk edip eğlendik. Bütün dostlarla, Tatar Han sultanları Mübarek Giray, Nureddin Sultan, Dizdar Ağa, Kadı Efendi, Serdar Edhem Çorbacı, Molla Çelebiler, Mütevelli Kâtibi Ömer Çelebi ve Abdülkadir Paşa kethüdası Mahmud Çelebi, kısacası cümle vefalı kardeşlerle vedalaşıp atlarımızı bir firkateye koyduk. Hakire kale ağaları 50 adet silâhlı dayı yiğitler, nice yiyecekler ve içecekler verip Anadolu tarafında Mekri Körfezi’ne muvafık keskin batı rüzgârı ile bayrak yırtıp Allah’a sığınıp 60 mil doğuya engin söküp karşı kıyıda Kurtoğlu Burnu adlı yere esenlikle varıp kâfir korkusundan emin olduk.

Kurtoğlu Burnu: Menteşe toprağında Mekri kazası sınırındadır. Bu burnun karşısındaki burna Elbesu Burnu derler. Bu da Mekri kazası sınırındadır. Bu iki burun bir boğaz ağzı olup bundan içeri doğuya 15 mil ta Mekri Kalesi’ne kadar bir körfezdir. Yine Kurtoğlu Burnu kıyıları ile 10 mil batı rüzgârı ile gidip Göben Limanı, 100 adet gemi alır iyi yataktır. Bu kıyılara Farki Kıyıları derler, çamlı dağlardır. Oradan 20 mil türlü burunlar dolaşarak bir yalçın tepe üzerinde,

Seçen Kalesi: Tamamen denize baktığı için Seçen Kalesi derler. Ama içinde koyun çobanları kalırlar. Oradan 5 mil daha gidilip,

Mekri (Fethiye) Kalesi: (?) tarihinde Menteşe oğlu Han Ceneviz kâfiri elinden fethedip (?) tarihinde ise Gazi Hudavendigâr fethetmiştir. Sonra yine kâfirlerin eline geçince kalesini yıkmışlardır. Hâlâ büyük burçlarında Ceneviz yazıları ve resimleri vardır. Deniz kıyısında büyük bir kale imiş, bir kale de kayalar üzeredir. Duvarları sağlam seddir. Bu kayalar altında nice yüz 1 mağaralar var ki her birine dikkatle baksan gözler kamaşıp insan hayran kalır: Meselâ o mağaraların kapılarının dört tarafı, pencereleri, merdivenleri, gilvi ve rafları sert taştan peynir oyar gibi oyup küçük rumî, islimi ve çiçeklerle süsleyip bukalemun nakışları yapmışlar. Hâlâ usta mühendis elinden henüz çıkmış küçük nakışlardır. Eski zamanda da güzel işler, şirinkârlık ve usta mimarlık var imiş. Kısacası mamur büyük şehir imiş. Ama hâlâ deniz kıyısında bir küçük kasabadır. Menteşe Sancağı hududunda 150 akçe kadılıktır ve nahiyesi 70 adet köydür. Ve gayet mahsullü kazadır. Hâkimi Menteşe paşasının subaşısıdır. İskelesinde 7 yük akçe iltizam ile gümrük emini vardır. Rodos kulunun aklâmıdır. Toplam 50 adet toprak örtülü evlerdir. 40 bezirgân mahzenleri vardır. Bir kârgir yapı hanı ve bir toprak örtülü camii vardır, minaresi tahtalıdır, kârgir bina değildir ve bir küçük hamamı var. Ve 10 dükkânlı kasabacıktır. Ama gayet işlek iskeledir. Teke ve Hamid’den bütün meta buraya gelir. İki dağın arasında bir düz ovada ve deniz kıyısında, bağlı ve bostanlı yerdir. Hatta bütün kavunu ve karpuzu Rodos’a gemilerle gidip Rodos’u bolluk eder.

Bu şehri tamam seyredip eminden ve subaşıdan onar adam yoldaş alıp doğuya 1 saat sahra içinde geçerek,

Kiriş Köyü: Mekri nahiyesinde 200 Müslüman evli alaybeyi zeametidir. Bu mahalde büyük çınarlar var ki her birinin başı bulutlara ulaşmıştır. Onların gölgesinde haftada bir vilâyet halkı toplanıp alışveriş edip şarap içerler ve kanlı kebap yiyip eğlenirler. Ondan yine doğu tarafına 6 saat çamlı beller ve ıssız yollar aşıp korkulu ve tehlikeli boğazlar geçerek,

Ulusu Nehri: Büyük bir nehirdir ki asla yaz kış geçit vermez bir âbıhayattır. Teke Sancağı’nda Ağırıdos kazasından çıkıp Kaş kazasında Mekri Kalesi’ne yakın Kıyık (Kınık) kasabasında Akdeniz’e karışır. Onu yedi göz ağaç köprüden geçip karşı tarafında bir çınar gölgesinde dinlenip kılavuzlarımız “Hizmeti yerine getirdik” diye döndüler. Hakir kendi adamlarımızla kaldık. “Yabancı kör gibidir” sözünce “Ayâ ne çare etsek ve ne tarafa gitsek?” diye danışırken yine nehrin karşı tarafında,

Tekkeşinler Köyü: Beş on adam gelip selâm verdiler, selâm alıp taze can bulduk. Bize ikramda bulunup bir hayli yemek getirip ziyafet çektiler. Konuşma sırasında köylerin sordum. “Vallahi biz bu köprünün tamir ve bakımına memur bütün örfi vergilerden muaf 100 evli köyüz. Atalarımız Seki Yaylası’nda Eşref Paşa tekkenişinleriyiz. Onun için köyümüze Tekkeşinler derler. O sultanın evlâtlarmdanız. Ama siz ne tarafa gidersiniz? Bu amansız yollarda bu oğlanlarla nereye gidersiniz?” diye sorduklarında biz de, “Teke Vilâyeti’ne gideriz. Bize hayırlı yol gösterip ocağınızdan kılavuz verin, yine hizmet baki” dedik. “Ey imdi, bu Kaş kazası dağlarından aşman. Bugün o dağlarda büyük cenk olup henüz tüfenk sesi şimdi kesildi. Gelin imdi, Seki Yaylası bir konak yerdir ve sarp yollardır. Ama bütün Türkmen eli göçüp gelip gitmede şenliktir. Bir gece dağda el içinde yatırsınız. ertesi kalkıp şenliğe erersiniz” diye 16 yem, 20 ekmek ve 5 tekerlek peynir verip bize bir zenci küheylân atlı Arap yiğidi verdiler, vedalaşıp kuzey tarafında Seki Yaylağı’na yollandık.

Hakirin macerası: 5 saatte Seki Yaylağı dağına akşama yakın çıkıp bir taşlık yalçın kayalar altında Karakeçeli obaları içinde bir meşeli yerde bir ağaç gölgesinde yüklerimizi yıkıp atlarımıza yemler asıp yemek yerken oba sahiplerinden 10 tane yaşlı Türkmen babaları, iş görmüş ataları gelip selâm verdiler. Selâm alıp yer gösterip kahveler aşk eyledik. “Sultanım, safâ geldiniz, yediniz, içtiniz, bizden bir şey istemeyip çoluk çocuğumuz üzere gelmediniz, bu mahalle kondunuz. Has kişilermişsiniz. Sizden kötülük görmedik. Ey imdi size bir yahşi öğüdümüz var, kabul eylen” diye rica ettiler. “Buyurun” dedim. “Sultanım, seyishanelerin çıngıraklarını kesin, çıkarın. Bundan kalkıp şu dağların içinde bir ıssız yerde yatın. Buradan yer değiştirin, yoksa bizim başımıza belâ olursunuz, zira sizden evvel 5 atlı 5 yaya gelip 20 ekmek ve 20 yem aldılar ve ‘Akşamdan sonra koyun almaya geliriz’ dediler. Topaçoğlu adlı bir Türkmen asüacağıdır. Yüz atlıya maliktir. Yedi sekiz yıldır, gün bugündür Kaş yaylasında bir kervan bozup hayli adam kırıp bizden ekmek almaya gelen adamlarının biri de yaralı idi. Bu kadar yıldan beri bir müsellem onu ele getiremedi, biz ondan 2 korkarız. İhtimaldir koyun almaya gelip sizi burada göreler, hâlimiz kötü olur. İşte acınacak hâlimiz budur” diye cevap verdiler. Hakir, “Bre adamlar siz deli misiz, divane misiz? Biz size doğrulup Tanrı misafiri olayız. Ve biz padişah hizmetine memur olup gezeyiz, ileride geride 200 atlı kadar yoldaşlarımız vardır. Biz size kalabalık olmasın, diye geldik ve yoldaşlarımıza burayı gösterip geldik. Onlar sabah buraya gelip bizim ölümüzü dirimizi alırlar. Biz buradan bu vakitsiz zaman nereye gidelim, bu ne sözdür ki söylersiz? Emir Tanrı’nm, iki el bir baş içindir. Bu karanlık gecede bir adım gitmek ihtimalim yoktur” deyip asla oralı olmadım ama yüreğimden kan gitti, zira daha önce Tekkeşinli emirler, “Kaş yolundan gitmen, cenk oldu” dediğine bunların cevabı uygun düştü. Hakir bunlara bu şekilde cevap verince bunlar da kan kusmaya başladı. Gördüler ki bir şekilde hakiri kaldıramadılar. Hepsi bir yere gelip müşavere ettiler. “Neyleyelim, bu gece misafirimizdir, uğuruna kırılalım” deyip çevrede olan obaların adamlarının hepsi silâhlı 200 adam kuzuları ile höşmerim, gölemez, kaymak ve yoğurtları ile çeşte ve tamburaları ile gelip yanımıza oturup hatırımızı hoş tutmaya başladılar. Yedi yere ateş yakıp her ateşe ikişer kuzu kebap çevirip sabaha dek Hüseyin Baykara meclisi edip kanlı kebaplar yedik. Meğer bir ihtiyarlarının gözleri ağrır imiş, ona bir sürme çekip ve birkaç hıyarşembe hapı verip iltifat ettiğimi görünce hepsi bizim ışığımıza pervane oldular.

Sabahleyin gördük ki, şeriflerin bize yoldaş verdiği Arap kaçmış, “Cehenneme kadar” deyip atları silâhlayıp seyishaneleri yükledik. 40 atlı ve 50 silâhlı Türkmen yayası önümüze düşüp 4 saat boyunca çektiğimiz şiddetli sıkıntıları Allah bilir. Hele yüz bin sıkıntıyla giderek Gök Bel adlı mahallin başına “selâmetle vardık” dediğimizde hemen bir sarp kayalı dere içinden 10 atlı ve 10 yayan üzerimize at sürünce bizim Türkmenler de onların üzerlerine at sürüp birbirleriyle hayli konuştular, “Ses çıkarmayın. Bunlar bizim misafirlerimizdir ve padişah hizmetine giderler, yükleri çul torbadır.” Açıktaki yoldaşlarımız silâha yapıştılar. Gelen melunlar geri o boğaza girip kaçtılar. Hamd olsun esenlikle 2 saatte Gök Bel’i aşıp öte yüzde,

Akıncılar Köyü: Menteşe toprağında alaybeyinin 100 haneli, bağ ve bahçeli bir mamur köydür. Buraya gelip taze can bulup bütün yoldaşlara 5 guruş verip döndüler. Bir iki gün bu köyde konaklayıp zevk ettik. Ve bu köy halkı, “Ne acep tehlike savdınız. Bu dağları nice aştınız ve ne yol şaştınız. Topaçoğlu bu dağları korutmuştur ve yollarını kurutmuştur, var kurban eyle” diye söylerlerdi.

Hamd olsun sağlık ve esenlikle Menteşe Sancağı’nı geçip bu mahalde 20 adet sancağın 60 adet kazasını adım adım geçtiğimiz köy ve kasabalarını, dağ, taş, bağ ve bostanlarım, yollarını bellerini geçerek bütün hâllerine vakıf olup gezip dolaştım. Osmanlı elinde bu Menteşe Sancağı kadar mahsullü sancak yoktur, insanları gayet çoktur, kazaları mamur ve şenlikli köyleri sıktır. Gezip dolaştığım ve birbirlerine komşu olan kazaları sırayla bildirir Evvelâ taht.kazası Muğla şehridir ki paşalar burada sakin olurlar. Yukarıda özellikleri yazılmıştır. Onun kıblesinde Ula kazası, onun batısında Yerkesiği kazası ve solunda Gereme kazası, onun batısında Karaova kazası, batısında Sıravala Kara Bağlar kazası, onun doğusunda Milâs kazası, onun kuzeyinde Mandaliyat kazası, onun doğusunda Mazin kazası, onun doğusunda Subuca kazası, onun doğusunda Eskihisar kazası, onun doğusunda Bozöyük kazası, onun doğusunda Müsevlî kazası, onun doğusunda Davaz kazası, onun kıblesinde Gerenez kazası, onun kıblesinde Üzümlü kazası, ona yakın Averdos kazası, onun kıblesinde Döğer kazası, onun kıblesinde Eşen kazası, onun kıblesinde Mekri kazası, ona yakın Purnaz kazası, ona yakın Gökçegöz kazası, onun batısında deniz kıyısında Gökâbâd kazası, onun batısında Dabya kazası, onun batısında Darahiye kazası ve Mekri taraflarında Kaş kazası, deniz kıyısında Finike Kalesi toprağı ile komşudur. Kalkanlı kazası bazı zaman Teke toprağındaki kazalara eklenir, bu da deniz kıyısına yakındır. Bu yazılan kazaların hepsinden bitkileri, meyveleri ve mahsulleri fazla olan beş kazadır. Evvelâ Gökâbâd. Burada sığla yağı hâsıl olur. Purnaz kazasında da sığla yağı hâsıl olur ve Gökçegöz kazasında da hâsıl olur. Darende kazasında ise az hâsıl olur. Darahiye kazasında hesapsız hâsıl olur. Bu beş kazadan başka Menteşe toprağında değil yeryüzünde olmaz.

Yorum, görüş ve önerileriniz