Kaynak: Xenophanes, Küçük Asya Birliği “Anadolu”nun süreli yayını, [1896] 1904, cilt AD, s. 302-321. Achilles S. Diamantara, Likya’nın Xanthon’una Gezi [Odiop., Archaeol.]

8 Ağustos sabahı, Likya’nın Kalamakia (Kalkan) kentine gitmek üzere anlaştığım kısık gözlü kaptanın sesiyle uyandım. Bir süre sonra yolcular da bindiler, yükler alındı ve tekne, neredeyse denize dik olarak inen Kragos Dağlarının oluşturduğu Likya kıyılarını sağda ve Akdeniz’in geniş ufkunu solda bırakarak öğle saatlerinde, dost vatanım Megisti’nin kuzeyinden yelken açtı. Gece inerken parlayan ay, üçüncü evresini geçmişti. Zaman zaman ince ve ılık bir esinti teknemizin tek yelkenini dolduruyor, yıldızlı gökyüzünün harika bir şekilde yansıdığı denizin üstünde, kadim toprakların geniş sırtlarının ve oyuklarının arasında uyumla seyrediyorduk.

Kaptan Hatzi Georgouras, uzun yıllardan beri Kastellorizo ve Kalamaki arasında düzenli posta hizmeti veriyor. Kasvetli ve yüzünde bir aslan edasıyla, çıplak ve kaba dümenin yanına çömelmiş, sadece sigara içiyordu. Burun delikleri, dumanı tüten iki volkanik kratere benziyor ve deniz, kısık ve monoton sesiyle bu tezahürün atmosferini oluşturuyordu.

Gün doğumunda, Patara’nın doğuya doğru uzanan burnunda oluşan Kalamaki Körfezi’nin girişine ulaştık. Bu küçük körfezin güney, güney-doğu ağzının önünde, biri volos şeklinde, iki küçük kayalık ada veya daha doğrusu bir resif bulunuyor. Diğeri, belki de sürüngen türlerinin çoğu üzerinde yaşadığı için Ochendra (echidna) (Üvendire adacığı) olarak adlandırılır. Bu iki adaya “Rehber Adalar” (Xenagoros Adaları) denir.
Bu adalardan iki saat kürek çektikten sonra, körfezin iç kısımlarına demirledik, sahilde uzun yıllar önce Kastellorizia aileleri tarafından iskân edilen Kalamaki şehri var. Şimdi, yüz seksen, iki yüz kadar Hristiyan, iki veya üç Osmanlı ailesi yaşıyor. Sakinleri tahıl ve kereste ticareti ile uğraşmaktadır. Yunan toplumu, erkek ve kız çocukların devam ettiği bir ilkokula sahip. Doğuda ve şehirden uzakta deniz kenarında berrak ve soğuk bir su kaynağı var. Kentin içinde veya çevresinde antik yapılardan hiçbir iz görülmüyor, ancak yerel halk bana bir yıl önce yeni inşa edilen bir evin temellerini kazarken iki uzun konik mezar bulduklarını söyledi. Açtıklarında yüz yüze iki insan iskeleti bulmuşlar ama içlerinde başka bir mücevher ya da cenaze edevatı yokmuş. Gerçekten garip bir cenaze!

Biraz uzakta ve şehrin güneyinde, kıyı boyunca insan kemikleriyle dolu derin bir geçit var. Bunlar muhtemelen, Roma Senatosunun MÖ.190 civarında Likya’ya karşı sefer için görevlendirdiği Livius’un Romalı askerlerinin kemikleri…

“Elverişli bir rüzgâr onları sahile yaklaştırdı, ancak bir süre sonra hava değişti ve deniz azgınlaşmaya başladı. Kürekle karaya çıkmaya çalıştılar, ancak bu bölgede filosu için güvenli bir koy yoktu ve düşman bir limana yanaşmak akıllıca değildi. Fırtına artıyor ve gece yaklaşıyordu. Bu nedenle Titus Livius, Phoenicunda adını verdiği Kalamaki’nin bu koyuna demir attı. Fakat Pataralılar ve diğer tüm Likyalı askerler, koya hâkim olan sarp ve dik kayaları büyük ölçüde tuttular. Umutsuzluğa ve diğer zorluklara rağmen, General Livius ordunun bir kısmını çatışmaya soktu ve ilk çatışmadan yenilgisiz geri çekilmeyi başardı. Fakat Likyalılar ülkenin diğer güçlerinin de takviyesiyle çoğalırken, Livius, gemilerinin karadan saldırıya uğraması durumunda yenilginin kaçınılmaz olduğunu düşünüyordu. Bu riski bertaraf etmek için askerleri, denizcileri ve kürekçileri hızla silahlandırdı ve tekrar çatışmaya soktu. Ne yazık ki Livius, sayısız asker dışında önemli subaylardan biri olan L. Apustion’u kaybetti ve Likyalıların takibi altında, gemilerine dönen Romalılar demir alarak, denize açıldılar, Patara’yı geçtiler ve Makri’ye ulaştılar…“
Kalamaki Körfezi ile ilgili bu tarihi bilgileri bana fakir kütüphanem sağladı.

Kaynağı sağlayan Tunç Tokay’a teşekkür ederiz…

Yorum, görüş ve önerileriniz