Merhaba,
Fethiye bölgesinin zeytinleri ve çıkartılan yağların markalaşması konusuna kafayı takmıştım ya, bugüne kadar bir proje önerisi yine yok. Oysa benim bildiğim bizim, asiti düşük, yüksek polifenollü zeytinyağımız var ve bazı firmalarımız bundan ödüller alıyorlar. Benim bildiğim en az iki şirket var bu işi yapan ve kendi markalarını doğal olarak öne çıkarmaya çalışıyorlar. Bence bu konuda duyarlılık gösterdikleri için sağlam bir “aferim”i hak ediyorlar ama onlardan da bir haber çıkmadı. Niye ilgilenmediler diye düşünürken, bir yandan da kendi markalarının ötesinde, belki Fethiye’nin markalaşmasını istemediklerini düşünmeden de edemedim. Bu arada tanıştığım, Fethiye yerlisi bir ziraat mühendisi kardeşim, bu konuda başka bir açılım getirdi. Ona göre; Fethiye çevresinde yüksek polifenollü ürün almak için yeterince zeytinliğimiz yok. Yani Fethiye’nin bu konuda marka olma potansiyeli yok. Bu özellikte yağ elde etmek için yüksek bölgeler gerekirmiş, daha az güneş alan veya daha az sıcak yerlerde ancak doğru sonuç alınabilirmiş ve bizim potansiyelimiz bu iş için yeterli değilmiş. Bu bilgi doğru mudur, onu bilmiyorum ama bir bilen bunları yazsa da boşa kürek çekiyor isek, yol yakınken vazgeçsek diye düşünüyorum. Gelecek yazıya kadar bir haber çıkmaz ise bu işten vazgeçmeyi düşünmeye başladım. Bölge zengin, keşke diyeceğimiz yeni bir hayal, yeni bir hedef buluruz nasıl olsa.
Eski günlere gidersek, geçen yazıda deprem nedeniyle biraz anlattığım plan konusuna dönmek istiyorum. O sırada 22 metrelik yol dediğimiz, bu günkü Mustafa Kemal Bulvarı ile ilgili bir hayalim vardı. Plan yapılırken bu yolun genişliğinin iki katına çıkartılmasını ve ortasında bir kanal yapılmasını önermiştim. Böylece körfeze akan ve körfezi dolduran DSİ sulama deşarj kanalları bu kanala bağlanabilecek ve Çalış’ın arkasından Murt Deresi’nin eskiden denize aktığı yerden, yani Koca Çalış’tan denize bağlanabilecekti. Yani Çalış’ın arkasındaki kanallar tersine akıtılıp, Kocaçalış’a yönlendirilecekti. Eskiden bu dereler Koca Çalış’a akarmış. Maden Şirketi, Şat’tan gemilere maden yüklemek için dekovil hattını yaptığında, derelerin yönünü değiştirmiş ve açık deniz yerine, Şat’ın arkasından körfeze bağlamış. Yani benim önerdiğim, doğal olana, yani eski haline döndürmek idi. Bunun için o zamanlar, Çalış’ta dört veya beş parselin kamulaştırılması yeterli idi.
Bu plan önerimin yararlarını sayayım isteseniz.
- Kısaca söyler isek; bugün ağır bir şekilde yaşadığımız, Körfezi dolduran ve getirdiği kimyasallar ile körfezi kirleten kanallar, sorunlara daha kolay dayanabilecek olan açık denize bağlanacağı için başımıza dert olmaktan çıkacak idi.
- Dünyada en ucuz ulaşım kanal ulaşımıdır. Fethiye-Çalış hattında kanal otobüs tekneler ile ucuz ulaşım sağlanabilecek idi.
- Kanal üzerinde estetik duyarlılık taşıyan köprüler ile Fethiye’ye ayrı bir güzellik verilebileceği gibi, yolların yanındaki restoran, bar ve benzer etkinlik taşıyan işletmeler ile ayrı bir eğlence ortamı oluşturulabilecek idi.
- Kanal ile deniz arasındaki bölge için, merkezden Çalış’a kadar, büyük parsellerden oluşan ve geniş bahçelerin içinde, parklar ile ayrılmış ve iç içe geçmeyen beş yıldızlı otellerde, 12 ay turizm yapılabilecek bir turizm alanı planlanması önermiş idim. Verimli bir beş yıldız otel için en az 15.000 m2 kapalı alan gerekmektedir ve Fethiye merkezde bu ölçüde inşaat yapılabilecek bir parsel veya imar adası yoktur. Üzgünüm ki, Fethiye planının böyle bir amacı da olmamıştır.
Daha pek çok şey sayabilirim ama bu dört çözümün her birisi bile bir Fethiye hayali için yeterince zenginlik vermiyor mu?
Geçen yazımda söylemiştim. Bu dediklerimin daha 1993’lerde dillendirildiğini, 1995’lerde eskizleri ile Televizyondan kamuya ve ilgililere sunulduğunu bir kere daha söyleyeyim.
Sevgi ile yaşayın.