MÜTEKAİTLERİN 52. AKSÜLAMEL TOPLANTISI – ARİF TECAHÜL
Muhterem okurlarım,
Fethiye’mizin mümtaz mütekait şahsiyetleri; aziz dostlarımın tekaüt maişetlerinin hayatın zaruri ihtiyaçlarını tedarikinde maruz kaldıkları hal ve vaziyete dair aksülamel göstermeleri, şayan-ı takdirime mazhar oldu. Aksülamel kelimesini nerden hatırladıysam artık? Yeni lisanımızda tepki yahut da protesto demek imiş meğer…
Efendim, bu aksülamelin tam 52 haftadır aynı gün ve yerde tekrarlanması muazzam bir nefs-i müdafaa olarak kabul eylenilmelidir. Zira, yaşını başını almış cebi – cepkeni delik muhteremlerin her hafta kalkıp da bir ayine iştirak eder gibi vazifelerini muvaffakiyetle icra etmeleri sıkça rastlanan bir şey değildir. Ne de olsa, genlerimizde çabucak ayrışmak ve de mütenakız olmak gibi bir hassasiyetimiz var. Öyle uzun uzadıya beraberlikler gösteremeyiz. Bir zaman gelir, azaların bazıları terk-i diyar bazılarıysa terk-i cemaat ederler.
Mütekait arkadaşlarımın uhuvvet hisleriyle katıldıkları 52. Toplantıya şahsım da katıldı efendim. Ne de olsa kendim de yaşımı başımı almış bir BAĞKUR tekaütüyüm, hani şu onbirbin lira aylık tevdi edilenlerden… Sıcak bir yaz günü olmasına rağmen, pek güzel bir kalabalık hasıl oldu. Hep birlikte bağırışıp, sesimizi Ankara’ya duyurmaya çalıştık. Ne ala ki, aramızda pek sevdiğim; sedası ziyadesiyle kuvvetli, “solmayan” ve “hücum” eden zat-ı muhteremler var. Benim pek sesim çıkmaz. Kuvvetle çığıramayınca, bunu başaran arkadaşların arkasına saklanıp, evvela tedarik edilen düdüğü öttürmeyi becerebildim. Benim gibi sesi soluğu kısılmış onca arkadaşımın da yapabildiği buydu. Bundan sonraki toplantıya katılırsanız siz de böyle yapabilirsiniz; müsterih olun diye yazıyorum.
Sahi, Fethiye’mizde binlerce mütekait zorluklar içinde hayatını idame ettirmeye çalışıyor. Ama bakıyorum, 52 haftadır her Salı akşamüzeri toplanan muhteremler bir avuç hep aynı insanlar. Hani tenkit gibi idrak edilmesin ama, biz sesimizi Ankara’ya duyurmaya çalışırken, yanı başımızdaki hemşerilerimize ve komşularımıza duyurmakta aciz mi kalıyoruz?
Kim bilir, belki de mütekaitlerin ekseriyeti öyle bir bedbin, öyle bir bıkkın, öyle bir nevmitdir ki, dertlerine devayı kendi kuvvetlerinde değil, başkalarının şefaatinde arıyorlardır.
Nevmit dedim de aklıma geldi; şimdi onu yeni lisanda çaresiz / ümitsiz diye tercüme ediyorlar. İtiraf etmeliyim ki, şu ölümlü dünyada en sevmediğim kelimelerdendir.
Ne demiş şair? “Ya çaresizsiniz ya da çare sizsiniz…”
İlanihaye hanenize kapanacak değilsiniz ya kuzum? Önümüzdeki Salı akşamı aksülamel etmek için mütekait kardeşlerinizi takviye etmeye gelseniz ya! Hem de müşterek bir kuvvet meydana getiririz…
Sağlıcakla kalın efendim.