KEDİ MİLLETİ – ENKAZ – GÖKHAN KORKMAZGİL

Üzerinden bir yıl geçti. 6 Şubat 2023, saat 04.17’de 7.8 büyüklüğünde, saat 13.24’te ise 7.6 büyüklüğünde iki deprem meydana geldi. Merkezi Kahramanmaraş olan depremlerde Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Osmaniye, Gaziantep, Adana, Kilis, Malatya, Diyarbakır, Şanlıurfa, Elazığ illeri ağırlıkla etkilendi. Tam sayısını bilen yok, elli binden fazla insan öldü. Gök büyük bir gümbürtüyle yere indi. Yer, başka bir yerin üstüne bindi. Her şey alt üst oldu, yeryüzünde kıyamet koptu.

© Şükrü Mehmet Ömür

Bu coğrafya ezelden beridir, sonu gelmez deprem yeridir. Sık olur, yıkıcı olur, ne toprak, ne de kayalar yerinde durur. Binlerce yıldır böyle gelmiştir, böyle gider. Söylenceler kayıp kıta Mu’nun battığını, Atlantis’in kaybolduğunu, uygarlıkların yok olduğunu anlatır. Kime anlatır, elbette anlayana. Anlamayan yıkıntısını kaldırır, aynı yere bu kez daha yüksek olmak üzere binasını tekrar yapar. Geçmişe bakmaz, bugününü yaşar, geleceği hiç düşünmez, bir sonraki depreme kadar.

Geçmiş depremlerden bir ses geliyor, belleklere kazınıyor: “Orda kimse var mııı?” Gecenin karanlığında, projektörlerin ışığında, sağanak yağmur sicim gibi yağıyor. Kapüşonlu yağmurluklu adamlar ellerindeki fenerlerin ışığını enkazın içinde gezdiriyor: “Kimse var mııı?” Bir ses gelir diye, bir can kurtulur diye. Bu deprem toprağı altüst etmekle kalmadı, insanlığı da ters yüz etti. Ses bu kez enkazın altından inleyerek geliyor: “Sesimi duyan var mııı?” Biri gelir, enkazdan bir can kurtarır diye. Kimse gelmiyor. İnsanlar sesleri kısılana dek bağırarak, inleyerek ölüyor. Gerçekler, yazılanlardan da filmlerden de çok daha ağır, demir olsam çürürdüm, toprak oldum da dayandım diyor ya Yaşar Kemal, işte öyle.

Başlangıçta ses vardı, kimse yoktu. Birileri geldi, sesi buldu, sesin sahibini bulamadı. Sonra ekipler geldi, ekipman yoktu. Ekipman bulunduğunda, artık ses yoktu. İhmaller zincirleme büyüyor, ölüm ihtimallerine dönüşüyor. Depremde ev çöküyor, bulabilenler konteynerlere doluşuyor. Alanı sel basıyor. Selden kaçanları çadırlara tıkıştırıyorlar, çadırlarda yangın çıkıyor. Hastaneye yetiştiriyorlar, jeneratör çalışmıyor. Ölümlerden ölüm beğen.

© Şükrü Mehmet Ömür

Apartman dibinden kopmuş, olduğu gibi arkaya devrilmiş, tamamen yıkılmış, moloz yığınından ibaret olmuş. Zemin katta üç yarım duvar kalmış, onların da sıvaları dökülmüş, tuğlaları görünüyor. Bir baba, gözyaşları görülmesin diye, berideki duvarın ardına çömelmiş, gizlice ağlıyor. Adam yıkıntının içinden çıkmış, seslenmiş, bağırmış, sesini kimseye duyuramamış. Arkadaki yıkıntının altında karısıyla iki kızı kalmış, kimse kimseyi kurtaramıyor, devletin elinden gelen bu kadarmış.

Onun adı “Enkaz”, ona bu adı sahibi vermedi. Ona bir ad vermeyi düşünenler, çevrelerine baktığında enkazdan başka bir şey görmedi. Sahibi kimdir, sağ mıdır, nerededir, kimseler bilemedi.

Gaziantep’in Nurdağı’nda enkaz altındaki çalışmalar sırasında 129. saatte bir kedi göçükten sağ olarak kurtarılıyor. Kurtardıkları kediye “Enkaz” adını veren itfaiye ekipleri çalışmalar boyunca kedinin sahibinin gelmesini bekliyor. Kedinin sahibi çıkmayınca Mardin İtfaiyesi’ne bağlı itfaiye eri Ali Çakas, kediyi sahiplendiğini sosyal medyadan yaptığı paylaşımla duyuruyor. Enkaz’ın, kendisini kurtaran Ali Çakas’ın omzundan bir an olsun inmediği anlar sosyal medyada yürekleri ısıtıyor. Okuyanlar, Çakas’ın paylaşımının insanlığa olan inancı artırdığını söylüyor.

Sosyal medyadaki başka bir paylaşımı usta gazeteci Ayşenur Arslan ekranlara taşıyor. Yürekler ısınmıyor, dağlanıyor. Arslan’la konuğu Önay Alpago gözyaşlarını tutamıyor. Genç kız Buse’nin feryadı Twitter’de yankılanıyor, kim okuyor, kim duyuyor.

Kahramanmaraş kardeşim annem babam enkaz altında büyük araçlar vinçler kepçeler gerekli insan eliyle yapılacak bişey yokmuş başınızın çaresine bakın dediler kardeşim kahramanmaraş gfb üyesi ali yokuş lütfen yardım edin

gfb” dediği, Genç Fenerbahçeliler. Bir sivil toplum örgütlenmesi, Artvin sel felaketine yardıma koşması gibi, Çocuk Esirgeme Kurumu’ndaki kimsesizlere ziyaret gibi sosyal etkinlikleriyle tanınıyor, Buse kardeşi için onları yardıma çağırıyor. “@TemsilcilikGFB #gfb #kahramanmaraş #deprem” diye etiketlemiş, çare arıyor.

Videodaki kız benim kahramanmaraş dulkadiroğlu kiraz apt annem babam kardeşim enkaz altında günlerdir kurtarmaya gelmiyolar kardeşim ses veriyor kurtarmak için büyük araçlar gerekli insan eliyle yapılacak bişey yok

Binanın durumu şu an böyle videodaki kız benim kiraz apartmanı çökmek üzere emaneten duruyor sabitlemek için büyük araçlar gerekli yardım gerekiyor annem babam kardeşim dahil 10 kişi içerde içerdekilerden ses alıyoruz@AFADTurkiye  #deprem #Kahramanmaras

Çaresizliğini çığlık yapmış, aklına gelen her yere ulaştırıyor. Olmadık yerlerden medet umuyor, çünkü hiçbir şey yapmadan durmak olmuyor. Galiba hiçbir şey yapmamak, asıl bir şeyler yapması gerekenlere mahsus sayılıyor.

ekipler tünel kazmak için uğraşıyor içerden sesler geliyo ama rüzgar estikçe ve kazdıkça yan bina çöküyo yan binayı tutan hiçbir şey yok Yetkili bir vinç gerekiyo” “@sgokbakar @AFADBaskanlik @AFADKMaras @haluklevent

hala gelen giden yok kahramanmaraş dulkadiroğlu kiraz apartmanı binanın tekrar çökme tehlikesi var ekipler müdahale etmiyor büyük iş makineleri gerekli annem babam kardeşim dahil 10 kişi enkaz altında

© Şükrü Mehmet Ömür

Yardım edin lütfen köpek ulaştırmaya çalışın birazdan sismik cihazla arama yapacaklar ama köpek gelmesi önemli arama köpeği lazım çok acik annem babam ve kardeşimi ölüme terk ediyolar #deprem #kahramanmaraş

Bina bu halde bırakılıyor hava boşluğu kalmadı dendi ama ben kardeşimin sesini duydum köpek lazım lütfen yardım edin annem babam ve kardeşimin ölüme terk edilmesini istemiyorum #kahramanmaraş #deprem

Hala aynı durumdayız çalışma yaptılar 3 kişiyi sağ çıkardılar kardeşimin sesini duydum ona rağmen köpek gelmeden bişey yapamayacaklarını söylüyolar acilen köpek gelmeli en erken sabaha gelebilirmiş annem babam ve kardeşimi ölüme terk ediyolar yardım edin @sgokbakar @haluklevent

Yağmur yağıyor, açıkta kalanlar ıslanıyor, çadır bulabilenler üşüyor, günler geçtikçe sessizlik çöküyor. Buse’nin yardım çığlığı isyana dönüyor.

Üç tane evladım olacak. Sizin isimlerinizi vereceğim. Bu aile ölmedi. Ben bu aileyi tekrar kuracağım. Söz.”

Anne trabzona gitmeden son kez saçımı örsene dediğimde kastettiğim son bu değildi. Örgülerim bozuldu nolur kalk gel tekrar örelim saçlarımı

Ev sallanırken bağırdığımda korkma kızım geliyorum dedin. Korkuyorum baba nolursun gel

“Ali’m, saçının teline zarar gelse dünyayı yakarım diyordum. Seni toprağın altına koydular, hiçbir şey yapamadım. Sakın korkma, anneyle baba yanında”

“annem babam kardeşim ölürken nerdeydiniz 3 gün boyunca tek bir yardım gelmedi o zaman nerdeydiniz”

“10 gün boyunca enkazın başındaydım, gözlerimle gördüm. Benim annem babam kardeşim depremden ölmedi. Kiraz apartmanında cinayet işlendi. Binanın yapımında ufak da olsa emeği geçen herkes katil”

“Bizim binamıza ilk 3 gün yardım gelmezken depremin ilk anında karşı binaya iş makinesi ve ekip yığılmasını ben asla unutmayacağım, siz de unutmayın”

“Bu kabustan uyansam, yine sokakta kalsam ama yanımda siz olsanız”

“Güçlü olmak istemiyorum, güçlü olmak zorunda değildim. Ben bugüne kadar hiçbir sorunumu tek başıma halletmedim. Sizin varlığınız bile yetiyordu”

“Sen istiyorsun diye yazdığım bölümden mezun oluşumu bile göremeyeceksin baba”

“Geçen sene bu zamanlar birisi kalbimi kırdığında babama sarılmak istiyorum, babamın var olduğu düşüncesi bile güvende hissetmeme yetiyor demiştim sana. Şimdi yine benim kalbimi kırdılar ama bu sefer babam da sen de toprağın altındasınız.”

“18 gün olmuş. Ben o gece anneme sarılmak istedim. Hiç istemediğim kadar istedim. 18 gündür kabul edemediğim annemin ölümünü tek gecede kabul ettim.”

“Sizin birkaç gün diye geçiştirdiğiniz şey benim 17 yaşındaki kardeşimin ölümüne sebep oldu.”

“İhmalleriniz yüzünden annem babam kardeşim öldü. Benim annem ve babam diş hekimi olduğumu asla göremeyecekler. Babamın en büyük hayali bana klinik açmaktı, hiçbir zaman açamayacak. Sizin birkaç gün diye geçiştirdiğiniz şey benim hayatımı mahvetti. #helaletmiyorum”

“Artçı depremler oldukça bina daha da çöktü. İstanbul’dan ekip geldi ama çok geç kalınmıştı. Ortada afad diye bir şey yoktu, defalarca afadı aradık, hiçbir zaman ulaşamadık. Haberlerde gösterdikleri sadece olayın göstermek istedikleri kısmı. #helaletmiyorum”

“Enkazdan çıkar çıkmaz yardım için birilerine ulaşmaya çalıştım. Karşı binalara gelen ekiplere gidip yalvardım, kardeşim ses veriyor lütfen gelin dedim. Hepsi tamam geleceğiz dedi, kimse gelmedi. 3 gün boyunca yardım bekledim. #helaletmiyorum”

“Bir ay olmuş, ben sizi çok özlüyorum.”

“+O kadar çok ceset vardı ki ailemin cenazesini kaybetmemek için o halde güçlü durup uğraştık biz. Sizin ölmenizi istemiyorum ben. Enkaz altında ölüme terk ettiğiniz insanların, enkaz başında yaşarken ölen insanların hepsinin çektiği acıyı aynı anda çekmenizi istiyorum.”

“+Haberlere her şey mükemmelmiş gibi yansıtıyorsunuz, insanları kandırıyorsunuz. Sizin ihmalleriniz binlerce insanın depremden değil soğuktan ölmesine sebep oldu. Bu ülkede insanlar ailelerinin cenazesini siyah çöp poşetiyle aldı ya.”

“7.gün arama kurtarmayı bıraktırdınız, ben gelen ‘gönüllü’ ekiplere yalvardım ailemi tek parça çıkarsınlar diye. 10.günde hâlâ dokunulmamış enkazlar vardı Maraş’ta.”

“Bana senden geriye sadece enkazdan çıkardığım bu fotoğrafındaki küçücük Fenerbahçe forman kaldı. Özür dilerim elimden hiçbir şey gelmedi, ablan seni kurtaramadı. İnan bana seni geri döndüreceğini bilsem hiç düşünmeden ben girerim o mezara.”

“Ben onlar olmadan mutlu olmak istemiyorum. Onlar şu an ne yapıyorlar iyiler mi bilmiyorum. Ben artık gülemiyorum. Güldüğüm zaman kendime kızıyorum. Ben onlar olmadan gülmek istemiyorum.”

“Uyandığımda ne annem ne babam ne kardeşim ne kuşum vardı. O gün yaptığım şeyleri son kez yaptığımı bilemedim ben. Benim gülünce gözlerimin içi parlardı. Ben tekrardan nasıl yaşanır bilmiyorum.”

“Biz çok mutlu bir aileydik. 5 Şubat akşamı ailecek oturup televizyon izledik. Babam portakal soydu yedirdi bana. Ellerime oje sürmüştüm kestane yiyemedim diye kestane yedirdi babam elleriyle. Kardeşimle şakalaştık, gidip kuşumu sevdim onunla oynadım. Annemi öptüm.”

“Annemin sandığı çıktı enkazın içinden. Getirip bana verdiler. Hayallerini yazmış bir kağıda. Benim annemin gerçekleştiremediği bir sürü hayali vardı. Benim annem hep gülerdi, çok neşeliydi. Kahkaha atardı hep. Hayat doluydu. Yaşamaktan zevk alırdı. Siz onu ölüme terk ettiniz.”

“Yorgun olmasına rağmen ben bir kez istedim diye bana mercimek köftesi yaptı annem. O mercimek köftesinin tadını hâlâ hatırlıyorum. Hiç gitmedi o tat.”

“+Aslında canım mercimek köftesi istememişti. Sadece o an aklıma o gelmişti. Sonra evi süpürdü annem. Yoruldu diye yapma anne ya gerek yok istemiyorum zaten o kadar sarma sarmıştın onu yeriz dedim. Pamuğum ister de ben yapmaz mıyım dedi.”

“Pazartesi günü uçağım vardı, binip gidecektim. Pazar günü annem ne yapayım sana yemekte diye sordu. Bilmiyorum ne istersen yap dedim. İçli köfte yapayım mı dedi. İçli köfte yaparken yorulmasın diye onu yedim zaten mercimek köftesi yapsan daha güzel olur dedim.”

“Ben anne ve ölmek kelimesini aynı cümlede gördüğümde bile oturup ağlayacak kadar bağlıydım anneme. Annemi gömdüler son kez anne dedim o gün. Nasıl dayanılır bilmiyorum. Keşke bilmek zorunda olmasaydım.”

“Bir sürü mesaj geliyor. Benim de 20 yaşında bir kızım var yazdıklarını okuyunca ona sımsıkı sarıldım falan yazıyorsunuz. Bu benim için bir teselli değil. Yazdığınız bu tarz şeyler benim canımı yakmaktan başka bir işe yaramıyor. Benim acım üzerinden halinize şükretmeyin sakın.”

“Ben diş hekimliği okuyorum. 5 Şubat gecesi yatağıma yattığımda hayalleri olan biriydim. Hayatımdan hiç şikayetçi değildim. Tek derdim sınavlarımdı. Gelecek planlarım vardı. Artık ne gelecek planım var ne de hayallerim var. Gelecekte ne yaşayacağım umrumda bile değil.”

“Buraya yazdığım şeyleri unutmamak için yazıyorum. Sizinle yaşadığım en ufak bir anıyı bile unutmak istemiyorum.”

“+Benim kafamın içinde sabah akşam onun bana ‘Abla nolur kurtarın beni’ deyişi var. Bakın kardeşimin yüzüne, ben yalvardığımda gelip kurtarmayan herkes baksın kardeşimin yüzüne. Bu yüz mezar olsun size. Ben onun saçının teline zarar gelse yakardım dünyayı. Siz onu öldürdünüz.”

“Benim kardeşim daha 17 yaşındaydı. Bu yüzü sakın unutmayın. Enkazın başında Ali diye bağırdığımda bana ‘Abla nolur kurtarın beni’ dedi. Yalvardım herkese, kardeşim bana seslendi dedim. Tek bir kişi dikkate almadı beni. Ölüme terk ettiler benim kardeşimi.”

“+Benim kardeşim çok iyi futbol oynardı, basketbol oynardı. Bir sürü hayali vardı. Tüm Fenerbahçe maçlarına gidecekti benim kardeşim. Üniversite sınavına girecekti, çok zekiydi. Matematikte yapamadığım soruları o çözerdi. Hiçbir hayalini yaşamasına izin vermediniz.”

Buse’nin feryadı omuzlarımıza, hatta ruhumuza kapkara, taşınamayacak ağırlıkta bir yük bindiriyor. Gülemiyoruz, çünkü utanıyoruz. Masamızda sıcak bir tas çorba varsa suçluluk duyuyoruz. On binlerce insan artık nefes almıyor, milyonları üzgün, çaresiz bırakıp toprağın altına gittiler. Bir de, utanmadan koltuklarında oturanlar, ekrandan ekrana dolaşıp pişkin pişkin konuşanlar var, bizim utancımıza öfkemiz karışıyor.

Hangisi daha acı? Onca ölüm mü? Sevdiklerinin ölüsünü görmek mi? Yoksa ölüsünü dirisini hiç görememek mi? Yıkılmış binanın altında olduğunu bilmek mi? Nerede olduğunu hiç bilememek mi? Sesini duyup ulaşamamak mı, hiç sesini duyamamak mı?

Hatay yedi kez yerle bir olmuş, bu sekizincisi. Yedi kez küllerinden yeniden doğmuş. Enkaz yıkıntıların arasından çıkmış, kedilerin dokuz canı olurmuş. Kimse bilmiyor bu kaçıncısı.

Tarifi imkânsız acıların ortasında küçük bir “miyav” herkesin, hayatın değerini anlamasını sağlıyor. Sanırım insanı mutlu etmenin çok basit bir formülü var ve bütün kediler bunu doğuştan biliyor.

Yorum, görüş ve önerileriniz