Misket, © Suna Barış Özer
Misket, © Suna Barış Özer

Misket bir kedi mi, yoksa annemin yanında olmayı seçmiş eski bir Luvi tanrıçası mı, orası pek belli değil. Annem her nereye giderse o da gidiyor, sessizce yanı başında var olmayı biliyor. Annem Ağlasun’dayken, Misket gizemli bir Psidyalı gibi dolanır dururdu, annem şimdi Fethiye’de, Misket de bilge bir Likyalı oldu.

Misket, © Suna Barış Özer
Misket, © Suna Barış Özer

İnsanlar, oldukları yerde bir yumurta gibi tostoparlak durmazlar. Eğer görebilirseniz, ruhsal şekilleri bir acayiptir, girintileri, çıkıntıları vardır. İki kişiden birinin çıkıntısı diğerine batıyorsa, öbürünün girintisi berikine boşluk gibi geliyorsa, o iş olmaz. Misket annemin çıkıntılarından uzak durdu, girintilerini gelip doldurdu, kendisinin zaten hiç çıkıntısı yoktu.

Azu ve Misket, © Suna Barış Özer
Azu ve Misket, © Suna Barış Özer

Misket annemle neredeyse yaşıt. Annem doksanında, insan yaşına çevirince Misket de o yaşlarda olmalı. Eğer ona bu isim verilmemiş olsaydı ben ona “Yoldaş” derdim; ruh yoldaşı, duygu sırdaşı, sır duygudaşı. Annemin her anını sessizce paylaşır, tek ses etmeden pek güzel anlaşır. Misket’in iki gözü, iki kulağı, pespembe dili var, her şeyi görür, duyar, hiçbir şey söylemez. İnsanlara bakıp, “yahu, miyav, siz ne halt ediyorsunuz” demez. Hem, zaten söylese de fark etmez, insan dediğin kimseleri dinlemez.

Misket akşamları annemin ayak ucunda uyuyor, sabahları ondan bir saniye önce uyanıp gözlerini açıyor. Annemin değişen nefesini mi dinliyor, beyin dalgaları mı birbirine değiyor anlaşılmaz. Bunu niye yapıyor, uyanma anını nasıl anlıyor bilinmez. Hiçbir şey, uyanıp da Misket’in gözlerini görmek kadar annemi keyiflendirmez.

Eski Mısır dilinde kedi miu demekmiş, bu anlaşılır. Tanrıça Bastet kedi formundaymış, Ra’nın kızıymış, ev hayatının, bereketin ve sırların bekçisiymiş, hadi bunu da anladık. Demek ki bizim Misket de Luvilerin kedi tanrıçasıymış, uyku halinin bekçisiymiş. Annemin uykuda ve gündeki, yerdeki ve gökteki sevgili destekçisiymiş.

Azu ve Misket, © Suna Barış Özer
Azu ve Misket, © Suna Barış Özer

Misket yirmi yaşında bir dişi. Şimdi, yirmisinde bir genç kız gibi düşünmeyin, o yüz yaşına yakın saygıdeğer bir hanım. Kediler doğup da bir yıl yaşayınca, yirmi yaşında bir insana denk gelir. Bu dünyada yirmi yıl geçirdiğindeyse, insan yaşıyla yüz yaşına yaklaşır. Kaç yaşında olursa olsun, kedi her zaman candır. Misket’in bir Sfenks gibi oturuşu, o sakin, bilge duruşu geçen günlerin toplamındandır.

Misket ne açık, ne koyu, tam da olgun bir gri renkte, hafif kırçıllı tüylerinde birazcık toprak rengi seziliyor. Ona sorarsanız tabi ki bir şey demiyor, bana sorarsanız gizemli sakinliğiyle firavunların soyundan geliyor. Misket için “tüyleri şöyle, rengi böyle bir kedi” demek yetmez, gözlerini bir kez görseniz bir daha aklınızdan gitmez. Hem soru sorar gibi bakıyor hem de sormadığınız bir şeyleri cevaplar gibi, duruşuna bakın; o, dünyadaki bütün sırların sahibi.

Öyle uzaktan bakarsanız her kediyi aynı sanırsınız, oysa hiçbirinin suratı bir diğerine benzemez. Yaklaşıp dikkatlice bakın, zaten hiçbir kedi yüzünü gizlemez. Misket’in alnında yukarıdan aşağı siyah çizgiler var, ormandaki büyük kedi atalarından miras almış olmalı. Burnunun ucu kahverengi, aman dikkat, orası hep hafif nemli kalmalı. Yanaklarına doğru tüylerinin rengi açılıyor, beyaza yakın iyice uçuk gri oluyor. Her bıyığının çıktığı yerde duman rengi bir küçük noktacık var, bu da yüzünü iyice belirgin yapıyor. Misket’in badem biçimli gözlerinin çevresi doğuştan sürmeli, ne yapmalı, ne etmeli, o gözlerin içine bakıp binyıllar ötesine gitmeli.

Annemin yatağının baş ucundaki sehpada, yığınla kitabın, derginin arasında, bir bardak su oluyor. Bardağın üzeri bir kâğıtla örtülmüş, sinek filan dalmasın, annem gecenin bir vakti kalkıp mutfakta su aramasın. Bir zaman sonra, Misket de bu sudan içmeye başlıyor. Annemin ayak ucuna minderden yapılmış kendi yatağından kalkıp, sessiz minik adımlarla yürüyüp, sehpaya çıkıyor, kitapların tekini bile düşürmeden, hatta dergileri dahi hışırdatmadan, burnunun ucuyla bardağın üzerindeki kâğıdı itip, suyunu içiyor. Hâlbuki kapının yanında, yerde kendi su kabı var, suyunu da hiç eksik etmiyorlar. Demek ki Misket bardağa bakmış, “bu benim de suyum” demiş. Olanca duygudaşlığıyla, “saygıdeğer hanımlar buradan su içerler” diye düşünmüş. Zaten bir kedinin ne yaptığını görürsünüz, nasıl yaptığını hadi çözersiniz, neden yaptığını asla anlayamazsınız!

O günden sonra, annemin bardağının yanına, geniş ağızlı bir cam bardak da Misket için konur oldu, Misket bir daha annemin bardağına ilişmedi. Şimdi iki saygıdeğer hanım geceleri sehpanın üzerinden su içiyorlar. Annem bir yudumla kurumuş dilini ıslatıyor, azıcık içiyor. Misket de gelip burnunu bardağa sokuyor, minik pembe dilini çukurlaştırıp birkaç yudum alıyor, başını hafif kaldırıp yutuyor, sonra yeniden ayak ucundaki minderine gidip yatıyor.

© Şükrü Mehmet Ömür
© Şükrü Mehmet Ömür

Bir kedi haberi okumuştum. Kanada Ontario’da Loli adında bir kedi, bir buçuk yıl yaşadığı evden bir gün ayrılır ve bir daha dönmez. Onu sahiplenmiş olan kadın erişebildiği her yerde Loli’yi arar, ama kedi hiç ortalıkta görünmez. Kadın çok üzülür, Loli’nin dönmeyeceğini kabullenir, başına kötü bir şey gelmemiş olduğunu ummaktan başka yapabileceği bir şey yoktur. İki yıl bekledikten sonra Loli’ye benzeyen başka bir kediyi yanına alır. Aradan on iki yıl geçer, kadın bir sabah kapısının önünde Loli’yi bulur. Onu hemen tanır, ama gözlerine inanamaz. Zamanında Loli’ye takılmış olan çipten doğrulatır, gerçekten de gelen sevgili kedisidir. Loli yeni kediye mesafeli durur, onunla kavga etmez, yanına da yaklaşmaz. Eskiden uyuduğu köşesiyle minderi yeni kediye verilmiştir, mavi mama kabı aynıdır ama artık yerini alan kedi karnını doyurmaktadır. Üçüncü günün sabahında Loli bir kez daha evden çıkar gider, onu bir daha gören olmaz. Bunca yıl neredeydin, niye geldin, niye gittin diye sormayın, kedilerin gizemine akıl sır ermez.

Misket ise annemin dibinden ayrılmıyor. Annem onun görüş alanından çıktıysa, başka bir odaya gittiyse, Misket de kalkıp gidiyor, “gözümün önünden ayrılma” diyor. Yok, gelip bakmadıysa annemin sesini kaybetmiyor. Annem bir süre konuşmadıysa bu sefer gelip bakıyor, her şeyin yolunda olduğuna ikna olursa başını patilerine koyup uyuyabiliyor.

Misket hep annemin sesini dinledi, her hareketini izledi. Annem bir süreliğine başka yere gittiğinde, yani onun işitme ve görme mesafesinin dışına çıktığında bile hissetme alanında kaldı, annemle bağını hiç kaybetmedi.

Yorum, görüş ve önerileriniz