İnsan olarak konforumuza oldukça düşkün bir çağda yaşıyoruz. Ama gerçekten konfora sahip miyiz yoksa hepimiz birer modern köle miyiz sorgulamak gerekiyor. Aksinin nasıl olacağını kanıtlayamam ancak hayatımızı idame ettirmek için herkes birinin işini yapıyor belli bir ücret karşılığı. Bu ücret vakti zamanında bira ve ekmek olarak ta ödenmişti; piramitlerin köleleri. Yıllın belli zamanlarını tatil diye adlandırdığımız zamanları yaşamak adına her gün bir hengâme içindeyiz; kimine trafik, kimine zaman, kimine iletişimin külfeti, kimine de sevdiklerine zaman ayıramamak olarak geri dönüyor. Neyse konumuz distopik yaşamlarımız değil.
Sorunumuz: biz ne yapmalıyız?
Geçtiğimiz yüzyıldan beri sadece bize dayatılan, sunulan hayatları yaşıyoruz. Elbet seçeneklerimiz var ama seçenekler bize ait değil. Seçeneklerimiz bize sunulan çoktan seçmeli test gibi. Kendi asli ihtiyaç ve beklentilerimizi kaybettik. Düşünce sistemimiz bozuldu. Maslow’un piramidini bu bağlamda kendime örnek alıyorum ve mevcut hayatımızı buna göre sorguluyorum. Biz daha temel ihtiyaçlarımızı karşılamadan üst basamakları yaşamaya çalışıyoruz. Yaşam çarkımız daha ilk zincirinde sekteye uğruyor. Oysa adım adım basamakları çıkarsak çok fazla bir şeye ihtiyacımız kalmıyor.
Henüz nerdeyse hiçbirimiz temiz bir çevrede yaşamıyoruz. Kaçımız sağlıklı gıdaya ulaşabiliyor, kaçımız temiz su içebiliyor? Nefes almaya hiç girmeyeceğim. Ve bundan en çok mustarip olanlar sanıyorum şehirlerde yaşayanlar. Oysa en güvenli ve konforlu alanlar orası gibi düşünülür. Son 5 seneye kadar bakir sayılacak Fethiye gibi yerlerde kendini hızla şehirlere benzetmeye çalışırken bu Maslow’un “Fizyolojik İhtiyaçlar” basamağını yeniden düşünmeliyiz. – nefes alma-yemek-su-boşaltım-cinsellik- Bu başlıklar aynı zamanda bizim insan olmaktan kaynaklı birincil hakkımız olan “yaşam hakkımız”. Bu hakkı olması gerektiği gibi yaşayabilmemiz için “temiz ve doğal bir çevrede” yaşıyor olmamız gerekiyor. Ancak kaçımız içtiğimiz sudan eminiz ki?
Güvenlik basamağına gelecek olursak ki henüz ilk basamak tamamlanmış değil ne sağlık ne mülkiyet ne iş. Kaynak güvenliğimiz tam anlamıyla mevcut. Yine arınmış bölgede yaşamamızdan kaynaklı Fethiye özelinde güvende sayılabiliriz. Ancak hızlı şehirleşme sonucu oluşan göç, güvenli yaşam alanlarını yok edecek. Buna da yine sevdiğim bir deney olan John Calhoun’un Universe isimli fare deneyini örnek gösterebilirim. Sonuçları oldukça kötü incelemenizi öneririm, bir önceki yazımda bahsettiğim distopik yaşamın bir versiyonu.
Hepimize yetecek yaşam alanı, gıda, su var. Ancak tek bir yere yığılmayı tercih ediyoruz. Ve geçen yüzyılın aksine tersine bir göç yaşıyoruz. Tek sorun her zaman olduğu gibi giderken, gelirken yaşadığımız hayatları da taşıyoruz. Fethiye’ye gelirken İstanbul’u da taşımak istiyoruz. Şehir hayatı talebine karşı daha da fazla arz oluyor ve dengeyi kaybediyoruz. Kaçtığımız yerde gerçekten mutlu olabiliyor muyuz? Bu soruyu kaçımız sorabiliyor? Veya hep burada olanlar yaşanan arz ve talebe ne kadar ses çıkartabiliyor?
Kaynak konusunda da eklemeden geçemeyeceğim; tüm canlıların asli kaynağı ekosistem, doğa. Durmaksızın bu kaynakları kullanıyoruz. Kullanırken kendini yenilemesini beklediğimiz gibi, bir daha yerine gelmemek üzere tüketiyoruz. Ancak unutmamak gerek ki; Dünya sonsuz değil. Kaynaklarımız hızla tükenmekte. Kısaca örnek vermek gerekirse; kaç sahil kaldı güvenle yüzebildiğiniz, ne kadar tarım arazisi kaldı karnınızı doyurabileceğiniz ve ne kadar ormanımız kaldı nefes alabileceğimiz? Üretmek adına tüketmek değil, tüketirken üretebilmek asıl bizi insan yapardı!
Maslow’un diğer üç basamağına giriş dahi yapamıyoruz. Kanımca bu şekilde yaşamaya devam ettikçe insanlık olarak asla en üst basamağa geçemeyeceğiz. Çünkü dördüncü basamak olan Saygınlık, özsaygı, özgüven, başarı, başkalarına saygı, başkaları tarafından saygı duymayı kapsıyor. Ve biz daha kendi neslimize, yaşıtımıza ve hatta gelecek nesillere, çocuklarımıza saygı duymuyoruz; onlara yaşanabilir bir çevre bırakmamak için her şeyi yapıyoruz.
Psikolojide 3D yöntemi vardır; duygu, düşünce ve davranış. Bunlardan birini değiştirmeye başlamak diğerlerinin de değişmesini sağlar. Temel ihtiyaçlarımızı sağlıklı bir şekilde karşılamak ve Maslow’un basamaklarını derinlemesine çıkabilmek için önce Düşünce Sistemimizi değiştirmeliyiz. Dünyayı gözeterek, Ekosistemin içinde sadece bir zincir olduğumuzu unutmadan, bizden başka canlıların da burada yaşadığını gözeterek yaşamaya başlamak ve aldığımız tüm kararları bu sorgulamaları yaparak almamız, hakkettiğimiz gerçek konforlu ve saygın yaşamı yaşamamızı sağlayacaktır.
Bunu almam/yapmam benden başka birine fayda sağlayacak mı?
Bunu almam/yapmam nelere zarar verecek?
Bunu almam/yapmam gerçekten ihtiyacımı karşılıyor mu, hevesimi mi tatmin ediyorum?
Elimdekini tüketmeden önce onun nereden geldiğini, ne aşamalardan geçtiğini biliyor muyum?
Yazılacak daha çok soru, sorgulama yöntemi olabilir. Önerilerinizi ve görüşlerinizi yazı linki altında paylaşmanızı isteyeceğim ki farkındalığımız artsın.
Bu şekilde sorgulamaya başlamak düşünce sistemimizi değiştirecektir. Günü gelecek davranışlarımızın da kalıcı olmasına olanak verecektir.