Yazı ve Fotoğraflar: Gökhan Korkmazgil
Likçe Telebehi, Helen söyleyişinde Telmessos, Doğu Roma zamanında bir ara Anastasiupolis olmuş, Rumlar burada yaşarken Makri, Türklerin Meğri dediği, halkın Beşkaza demeyi yeğlediği, en son adı Fethiye olmuş kentimizin zengin bir geçmişi vardır. Likya mezar yapıları bu geçmişi yansıtan en önemli bırakıtlardır.
Likya için mezarların anayurdu tanımlaması yapılmıştır. Likyalılar için mezar, yaşamın ölümden sonra da devam edeceği inancıyla, öteki dünyadaki evidir. Belki de bu nedenle, mezarlar bu dünyadaki yaşadıkları evlerin ahşap mimarisini taklit eder biçimde taştan inşa edilmiştir. Mezarlar, Likya kentlerinde her yerde bulunabilir. Nekropol denilen, mezarlık olarak düzenlenmiş alanlarda toplu olarak bulunabildiği gibi, kent içinde tek olarak da bulunabilir. Likya soylularının mezarları genelde sur içinde yapılmıştır. Hellenlerden farklı olarak Likyalılarda soyluların öldükten sonra da halkın içinde olmayı seçtikleri, hep göz önünde kalacak gösterişli mezarlar inşa ettikleri görülür. Bu mezarlar ‘soy’un önemini vurgulayacak biçimde, genellikle yükseltilmiş kaideler üzerinde, yazıtlı ve işlemelidir.
Likya mezarları birçok farklı tipte karşımıza çıkar. Lahitler, kaya mezarları ve bağımsız ev tipi mezarlar en çok öne çıkanlardır. Bunlardan başka dikme mezar, tümülüs denen mezar tepecikleri, podyum ve teras mezarlar, oda mezarlar, Khamosorion denen, ana kayaya oyularak yapılanlar, tapınak mezarlar ve ‘güvercin deliği’ denilen kaya oyukları sayılmalıdır. Likya için asıl önem taşıyan mezarlar lahitler, kaya mezarları ve bağımsız ev tipi mezarlardır.
Fethiye’nin her yerinden görülebilen Amintas Mezarları, neredeyse simgesel bir görüntü oluşturur. Likya izlerinin peşine düşüp buraya gelen bir gezginin de ilk göreceği, duvar gibi dik kayalığın cephesine oyulmuş Amintas’tır. Daha sonra kentin eski bölümünde yürümeye başlayınca, antik tiyatroyu görürsünüz. Ve elbette, kentin içinde sıkışıp kalmış, orada burada tek başına dikilip duran lahitleri.
Antik tiyatro sahildedir, Fethiye Limanı’na bakar. Denizle arasında sadece Fevzi Çakmak Caddesi vardır. Arka tarafında, oturma sıralarının yukarısından da Abdi İpekçi Caddesi geçer. Böylece, bu iki yol arasında sıkışmış kalmış, hemen dibine kadar sokulmuş evlerin arasında boğulmuş durumdadır. Halen bir restorasyon geçirmekte olduğundan ziyarete kapalıdır.
Tiyatronun yanı başında Liman Başkanlığı’nın bahçesinde bir Roma Dönemi Likya lahdini görürsünüz. Caddeden geçerken hemen fark edilmez, araç park yerinin dibinde kimsesizce dikilir. Sahilde, Kaymakamlık binasının bahçesinde bulunan lahit ise, üzerindeki savaşçıları betimleyen kabartmaları ile dikkat çeker.
Tek yönlü Çarşı Caddesi’nden Kayaköy’e giden yola sapar, iki yüz metre kadar ilerlerseniz Amintas’ın tam altına ulaşırsınız, tam da bu noktada, tek başına duran bir lahit görürsünüz. Ama ne duruş! Kaya yolunun tam ortasındadır, sağından ve solundan trafik devam eder. Yeri değiştirilmemiş, bulunduğu yerde bırakılmıştır. Bu lahidin olduğu yerde, Akıncı İlköğretim Okulu’na bitişik arsada bağımsız ev tipi mezarlar vardır.
Başınızı kaldırınca duvar gibi dik kayalardaki Amintas mezar grubunu bütün görkemiyle görürsünüz. Uzaktan bakıldığında birbirini tekrar eden cephelerden oluşmuş gibi görünen mezarlara yaklaştığınızda ayrıntılardaki farklar ortaya çıkar. Yaklaştığınızda bir başka şeyi daha fark edersiniz: Kaya mezarları buradaki tek yapı değildir! Aslında, bir gömütlük alanının ortasındasınız.
Yukarıya, mezarların olduğu yere yüze yakın basamağı tırmanıp çıkmayı ihmal etmeyin, çünkü mezara vardığınızda tüm körfezi göreceksiniz, bütün Fethiye ayaklar altındadır. Mezar cepheleri tipik Likya tarzındadır; kayalar eski yerel ahşap mimariye benzetilerek oyulmuştur. Bunlardan üçü tapınak cephesi biçimindedir, Ion tapınak cephesi benzetimlidir. En gösterişli olanı “Kral Mezarı” olarak anılır, “Hermapias oğlu Aminthas”a adanmıştır ve MÖ 4. yüzyıla tarihlenir. Merdivenleri geri inince Kaya Caddesi’nden otogara doğru yönelen 122. Sokağa girin, birkaç yüz metre ilerleyin, sokağın sağında zeytin ve çam ağaçlarının arasında bir grup kaya mezarı daha vardır. Bir tanesi de az yukarıda, çamların arasındadır.
Kaya Caddesi’nden yukarı devam ederseniz kalenin bulunduğu tepenin güney kayalıklarında, hemen caddenin yanında sağınızda yine kaya mezarları vardır.
Kalenin kuzey yamacında, Paspatur’a ve antik tiyatroya doğru inen Tepesidelik dediğimiz eski evlerin olduğu yerleşim, mezarlar açısından iyice saklı kalmış bir hazine bölgesidir. Bazen merdivenlerle birbirine geçit veren, bazen çıkmazlarla sonlanan labirent gibi dar sokaklarda eski evlerin altında kalmış mezarlar şaşırtıcıdır. Evlerin bahçelerinde ağaçların ve çalıların arasında en az üç esaslı lahit, ayrıca kırılmış lahit tekneleri ve boşta duran lahit kapakları vardır. Eskinin üzerine yenisi, sonra daha yenisi inşa edilmiş, tarih kentin içine sinmiştir.
Taşkaya’da gözlerinizle tepeleri tararsanız çamların üzerindeki sarp kayalıklarda mezar oyuklarını görürsünüz. Artık kimsesizdir.
Bütün bunlara karşın Telmessos, mezar yapıları bakımından Likya’nın en zengin kentlerinden biri değildir. Tıpkı üzerine defalarca resim yapılmış bir tuval gibi, üst üste ve kesintisiz yerleşim gören Telmessos da bugüne daha fazla kalıntı bırakabilmiş değildir. Kalanlar da doğanın, zamanın ve insanın tahribatıyla zarar görmüş, mezarlar da içlerinde hiçbir şey kalmamacasına birçok kez soyulmuştur. Yine de bu mezar yapılarının görkemi ve güzelliği, saygı ve hayranlık uyandırmaktan geri kalmaz.