AZİZ NESİN
Aziz Nesin gene 1960’lardan dostumuz. Ayrıca, çocuklarının anası Meral Zonguldak‘tan çocukluk arkadaşım. 1972’de Fethiye’ye gelmek üzere eşyalarımızı toparlarken kitaplarımızı elden geçirmiş ve üç şeker çuvalı dolduracak bir kısmını ayırmıştık. Aziz’i arayıp Vakfa bağışlayabilir miyiz diye sorduk. İki saat sonra bir kamyonetle çıkageldi, heyecanından çuvalları tek başına taşımaya kalktı zar zor önüne geçtik…
HAŞMET ZEYBEK
Haşmet Zeybek, Dostlar Tiyatrosu 1970-71 sezonunda oyuncu yetiştirmek için kurs açma kararı alıp başvuruları, ön elemeleri ve değerlendirmeleri benim başı çektiğim bir ekip ile yürütmeyi önerdi. Haşmet’i bu vesile ile tanıdım. Onunla birlikte kimler başvurmadı ki?
Macit Koper, Yavuzer Çetinkaya, Levent Yılmaz, Gülümser Gülhan, Engin Ardıç, Ulvi Alacakaptan şu anda aklıma gelen bazı isimler…
ŞÜKRAN KURDAKUL
Şükran Kurdakul ile dostluğumuz gene 1960’lardan başlar. Sanıyorum 1974’te Fethiye’de ilk açtığımız hediyelik eşya mağazasına yolu düştüğünde ne kadar mutlanmıştık. Koyu, sımsıcak bir sohbetimiz oldu. O gene gelmeye, biz de İstanbul’da onu aramaya söz verdikse de ne onun olanağı oldu ne de bizim Özdemir’in kemoterapileri için iki ayda bir İstanbul’a koşturmalarımız arasında zamanımız…
RUHİ SU
Ruhi Su ile 1968’lerden tanışıyoruz. Gezip gördüğümüz yörelerin türkülerini kaydetmek amacıyla edindiğimiz portatif bir Uher teybi 1970’lerde doğuda derlemelere giderken ona armağan etmiştik. 1975’te Elmalı Akçaeniş’te bu teyp yanında mıydı acaba?
1967-68 yıllarında çalıştığım yer evlerine yakındı, hemen her öğle tatilinde onlara giderdim. Ruhi de işyerime uğrar, dershane ve lokal gibi kullanılabilecek bir mekânın düşünü kurar, eskizler çizerdi. Gece kulüplerinde yarı umursamaz dinleyici onu çok tedirgin ediyordu. “Genç Oyuncular”dan Dost Tiyatrosu’nun çekirdeğini oluşturan Genco Erkal, Arif Erkin, Mehmet Akan, Üstün Kırdar, Şevket Altuğ gibi arkadaşlarla bir gece bizim evde toplanıp, böyle bir yer oluşturma olanaklarını sabaha kadar tartıştıktan sonra, ertesi gün Mehmet Akan’la birlikte Ruhi’nin evine giderek tasarımızı ona açtık. Onun için herhangi bir mali külfeti olmayacaktı; kulübü benim adıma açabilirdik, sakıncaları göğüsleyebilmek adına filan. Ruhi cezaevinden çıktıktan sonra bir tanıdığı ile ortak bir kamyon nakliyat işine girip kazık yemiş meğer, çok çekingen davrandı; tasarı da suya düştü. Gene 1964-65’te gece kulüplerinde söyleyemediği Seferberlik Türküleri ve Nazım’a Ağıt gibi çalışmalarını kayda almak istedi. Bizim evin akustiğini beğendiği için 30-40 kişi bizde toplandık. Kızım Candan o zaman ancak 3-4 yaşlarında. Canlı kayıtta ses çıkarıverirse diye onu odadan çıkarmak istedim ama Ruhi engelledi. Candan da gidip ta dizinin dibinde yere oturarak soluksuz dinlemeye başladı. Mahsus Mahal Derler’in bir yerinde kızım derinden bir “ah” çekti, tabii bu da kayda geçti. Ruhi’nin ölümünden Sonra bandı Sıdıka Abla ve Ilgın’a verdim. Çıkarılan kasette Candan’ın “ah” sesi aynen korunmuş…
CAN YÜCEL
Can Yücel de Özdemir’in çocukluk arkadaşlarından. 1970’lere kadar İstanbul’da birbirimize sık sık gidip geldik. En son 1972’de Marmaris’te ilk hediyelik eşya satışı deneyimimiz sırasında oranın Turizm Bürosu Müdürü olarak karşımıza çıktı. Daha sonra yerleştiği Datça’da ziyaretine gitme olanağım olmadı. Güler ile de en son Nail Çakırhan’ın cenazesinde Akyaka’da karşılaştım.