BALIK MI OLSAM? YOSUN MU YOKSA? – ULAŞ KİPER

Şat Burnu’nun adı neden Şat’tır bilmiyorum. Fakat anılarımı yoklayınca yaşamımdaki pek çok önem verdiğim hatıranın parçası olduğunu biliyorum. Fethiye Körfezi’nin içine yay çizerek dalan bir yarımada aslında; bahsettiğim Şat Burnu… Önünde uzanan uzun kumsal, yani Çalış Sahili ve arkasında yer alan Murt Deresi’yle aralarında oluşturdukları delta ile bölgenin tek koruma altındaki yeri olan “Çalış Kuş Cenneti”ni barındıran ve ne yazık ki değeri bilinmeyen koca bir alan. Bu alan şehrin içinde kalan son el değmemiş doğa parçası desem, abartmış olmam. Fakat Fethiye’nin yakın tarihine bakınca, Osmanlı’nın son yıllarının maden işletmelerinden birine iskele olarak lojistik destek alanı olmuş Şat Burnu. Fethiye’nin ilk belediye başkanı, krom madeni işletmesinin de ortaklarından biri olan hemşerimiz Hagia Nikola Lovizidi’nin dekovil döşediği bir yer. Dekovilin son kalıntıları 1990’lı yılların sonuna kadar yerinde duruyordu. Mesela bu, Şat Burnu’na dair ilk anılarımdan biridir. Ne işi var demir yolunun Çalış’ta? (Sevgili Birol Ganioğlu “Keşke Böyle Olsa” köşene o dekovilin orada hala olduğu bir alternatif tarihi yazsan keşke).

KATATE (*)

Balıkçılar katateyi bilir. Misinayı sardığınız kasnağın, tahtanın adıdır. Eğer yanılmıyorsam, 96 civarıydı. Hayli karışık bir üniversite döneminin bir parçası olarak yaşama itiraz ettik bir sürü arkadaşımızla. Dönem elbette ne 68 ne 78’di. Öyle aman aman dünya değişmiyor ama elden geldiğince değiştirmeyi düşünüyorduk hep beraber. Benim kuşağımın laneti “baba ocağına geri dönmektir”. Ben de öyle yaptım. Ne okul bitti ne elde avuçta var. Gerisin geriye döndüğüm yer Kiperler’in evi oldu.

Kiperler’in evinde, bir pazar günü erkenden kalktık. Kaybetmiş olarak geri döndüğüm evde yeni bir yol arıyordum. Babam sabah iki tombul şişeyi, siyah poşete koydu, “Şat’a gidelim” dedi. O zaman bir işletme yok, bilen bilir arabaları şimdiki masaların sandalyelerin olduğu yere kadar kimseye sormadan sokabilirdik. Çünkü öyleydi de ondan! Yolda iki tane de mavi renkli misinayı sardıkları tahta kataterli takımı aldık. Ucunda üçlü iğnesi ile ya çipuradır ya sokarcadır artık hangisi denk gelirse. Şimdi kraliyet sandalyelerinin olduğu ama o vakit boş bir iskele olan Şat Burnu’ndan oltalarımızı salladık. Mesele balık tutmak değil, babaların oğullarını iyileştirmesiymiş. Şimdi şimdi anlıyorum ve o bahsettiğim katateyi saklıyorum. Şat Burnu biraz babaların oğullarıyla siyah poşet içindekileri tüketmesiymiş…


HAYKO (***)

Bir sürü tantanadan sonra öğrenciliğime Eskişehir’de devam ettim. Ankara’da Melih Gökçek’in pespayeliğini gördükten sonra Eskişehir cennet gibiydi. Hem tekrar ayakta durmaya çalışıyor hem de fikirlerimi yeniliyordum. Aslı’yla orada tanıştım. Aslı da evleneceği insanı orada buldu. Hayko, benim hayatıma böyle böyle girdi. Birbirlerini sevdiler ve yolları Fethiye’de Şat’a düştü. Şat Burnu’nda babamın siyah poşetten çıkardıklarından yıllar sonra Hayko’yla aynısını yaptık. İyi de ettik. Çok konuştuk, çok anlattık, çok dertlendik… Bizi tanıştıran eşi Aslı’yı hakikatli bir dost olarak haneye kaydedeli çok oluyor ama, bu derginin geçmişteki basılı halinde, Ekin (Duru) Teyzemin “Anadolu’nun Güneybatı Sahilleri” yazısından alıntının tam da zamanı; “Motorcunun teknesi ile Şövalye Adası’na geçtik… Dönüşte motordaki gençle muhabbet etmeye başladık ve kasabadaki yerlilerin kökenlerini sorduk. … Ayrıca Günlükbaşı’nda Aleviler’in ve Çingeneler’in yaşadığını söyledi. Motorcu bizi arkadaşı olan bir öğretmene götürdü. Aydoğan Kula bizi evinde konuk etti…”  İşte o Aydoğan Amca, bana en zor günlerimde evini açan Aslı’nın babasıdır. Hayko da babamla siyah poşetle balık tutmaya gittiğimiz Şat Burnu’nda yine siyah poşeti açtığım kişidir. (**)

SARI ÖKÜZÜ VERMEYECEKTİK

“Fethiye’de günümüzün en büyük problemi nedir?” derseniz ne trafikten bahsederim ne de kaçak yapılar derim. Bunlar zaten kendimize ettiğimiz kötülüklerin başlıkları. Mesele hatıralara saygı duymuyor oluşumuz. Memlekette ilk teslim ettiğimiz yerlerden biri: Şat Burnu. Artık ne bir elimizde katate ne diğerinde siyah poşet ne dertlenince Kiper’le sohbet ne de Hayko ile kahkaha… Şimdi birinin malı olmuş, gir girebilirsen. Sadece Şat Burnu mu? Yok yahu! Denize gireceğiniz neresi varsa, balık tutacağınız neresi varsa, siyah poşeti açacağınız neresi varsa sahibi var artık. Oysa ne demiştik;

BULUT MU OLSAM

Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam

durmuş düşünür.
 
Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa?..

Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.

* Sevgili babam, o katateyi saklıyorum. Merak edenlere; bir balık yakaladık, onu da geri bıraktık…

** Derya deniz Ekin teyzem, iyi ki varsın!  Bahsi geçen yazı Fethiyelife Dergisi’nin, Mayıs-Haziran 2021 sayısının 40 ve 41. sayfalarında yer alıyor.

*** Hayko; başka bir yer bulup yine siyah poşetlerle buluşalım dostum.

Yorum, görüş ve önerileriniz