Şimdi hayli zor bir bağı kurmak üzere yazımın başına oturdum. “Baba Evim” in duvarındaki eski bir fotoğrafı, Şehit Fethi Bey Parkı’nı, Paul Hope ve Ceriagron georgifreyi’ nin makus talihini bir araya getirmeye çalışacağım.

FETHİYE İSMİ ÜZERİNE

Yaşadığımız şehrin isminin şehit tayyareci Fethi Bey’den geldiğini bilmeyen yoktur sanırım. Bu elbette her kentin ihtiyaç duyduğu milli unsurlar üzerine inşa edilmiş kent kimliğinin satırbaşlarından birisidir. Ama yine çoğumuz o yıkıcı değişim döneminin genç pilotlarının nasıl bir maceraya kalkıştıklarını çoğu kez aklımıza getirmeyiz

Osmanlı’nın son dönemi ve tabi Kemalist Türkiye’nin kurulmasının arifesinde; halkın elinde kalan yokluğun, sefaletin; altı yüzyıla yaklaşan büyük imparatorluğun son demlerinin yaklaştığı bir yandan herkesçe bilinir fakat kabullenilmez olduğu tarihlerde üç genç pilot sahneye çıkar… Fethi, Sadık ve Nuri Beyler. Bu üç gençten biri olan Nuri Bey, yaşadığı dönemdeki en uzun mesafeli uçuşu gerçekleştirerek tarihteki yerini alır.

Her üçü de o dönemin şartlarında iyi eğitim almış, ülkedeki az sayıdaki uçağı uçurabilecek az sayıdaki maceraperest ve vatan sevdalısı gençlerdendir. Osmanlı’nın özellikle Balkanlar’daki toprak kaybının hızlanarak arttığı ve bir yandan da yüzyıllara dayanan itibarının parçalandığı bir dönemde, Ortadoğu ve Afrika’da bulunan toprakların muhtemel kaybını önlemek için “bir açıdan” mümkün olmayan maceraya atılmak üzere yola çıkarlar. Biz Fethiyeliler, bu üç genç pilottan Fethi Bey’i yaşadığımız şehrin adından ötürü yakından tanıyoruz. Yüzbaşı Nuri ve Mülazım-ı Evvel Sadık Bey ise bu maceralı çağın diğer iki kahramanı.

BABA EVİNİN DUVARI

Kiperlerin duvarları şenliklidir. Babamın yıllar boyunca yaptığı tablolar süsler evin bütün duvarlarını. Annemin itinayla toparladığı aile yadigarı antikalar, siyah beyaz fotoğraflar ve o fotoğrafların arkasına güzel yazısıyla not ettiği hikayeler sayesinde hayli iyi bir aile tarih arşivimiz var. Bu açıdan bakınca siyah beyaz albümlerin baba evimin ruhunun önemli parçaları olduğunu düşünürüm. Ben gençken çoğu kez önemsemezdim bu eskileri, şimdi benim oğlumun da evin içindeki nesnelere karşı tutumun buna benzer olduğunu görüp tarihin tekerrür ettiğine de kani oldum.

 

Neyse; Kiper Evi’nin duvarlarındaki bütün o güzel tabloların arasında siyah beyaz sadeliğiyle ve her an dağılıverecek hissi veren ahşap çerçevesi içinde asılı bir fotoğraf vardı. Bunun, meğer, Fethiye’nin adını aldığı o muhteşem genç subaylardan biri olan Fethi Bey’in yoldaşı (ve benim de büyük büyük dayım olan) Nuri Bey’in 100 yıl sonraya ulaşan nadir fotoğraflarından biri olduğunu öğrenmek hayli şaşırtmıştı beni. Evet Osmanlı’nın Fethi Bey, Sadık Bey ve Nuri Bey’den oluşan o maceraperest tayyareci subaylarından birinin fotoğrafı Fethiye’deki evimizin duvarlarındaki tablolar arasında yer alıyordu.

PAUL HOPE

Benim kişisel üniversite hayatım oldukça uzun bir süreye yayıldı. Çocukluğumdan itibaren veteriner olmak istemiştim. 1993 yılında Fethiye Lisesi’nden mezun olduktan sonra Ankara Veterinerlik Fakültesi’ni kazanarak çocukluk hayalime adım atmış oldum. Dört yıl süren eğitimin ardından ne yazık ki o okulu bitiremedim. Hem artık çok sözü edilmeyen 90’lar döneminin ruhu hem de kendi haylazlıklarımla mümkün olmadı. Yine de hayallerimden çok sapmadan dünyayı paylaştığımız diğer canlılar üzerine çalışmak üzere bir yıl sonra biyoloji bölümüne kaydımı yaptırdım. Okulu bitirdikten sonra yüksek lisansımı tamamlayarak, o muhteşem tabloların olduğu eve geri döndüm.

Tekrar geri döndüğüm Fethiye’de, bana biyolojinin yerel düzeyde nasıl yapılması gerektiğini öğreten kişi ise Paul Hope oldu. Paul, yaşamının onlarca yılını Fethiye’de geçiren ve Fethiye’de yaşadığı dönemde Fethiye’nin doğası ve biyolojik varlığına dair notlar alıp kitaplaştıran bir İngiliz. Bu çalışmalarıyla ortaya çıkan üç muhteşem kitap yakın dönemde Fethiye’de yaşadığımız trajik ekolojik yıkımın tarihinin kanıtları olarak artık kitaplıklarımızda yerini aldı. Paul’ün kaleme aldığı kitaplarından birisi ise bölgemizde yaşayan Yusufçuklar üzerine.

Dilimizde, tayyare böceği, yusufçuk olarak bilinen, hatta benim çocukluğumda arkadaşlarım arasında helikopter böceği olarak adlandırdığımız ve bu halk isimlendirmelerine bakıldığında “hem uçuş davranışları nedeniyle hem de anatomik yapılarıyla” insanlığın binlerce yıla yayılan “uçma” arzusunu tarif eden örnek bir canlı grubu gibi duruyor bu tayyare böcekleri. Bu yazıya ilham veren ise; tayyare böcekleri arasında dünyada bilim literatüründe Ceriagrion georgifreyi olarak geçen ama yine bütün dünya bilim camiasında Turkish Red Damselfly (Kırmızı Türk Kız Böceği) olarak bilinen tür. İşte bu türün Fethiye’deki ilk kaydını 2007 yılında, günümüzde Şehit Fethi Parkı olarak bildiğimiz ve fakat Paul’ün kitaplarında yakın bir geçmişte geniş sazlıklar olarak tarif ettiği yer olan üçüncü etap sahil bandının tam merkezinde görüyoruz.

Kente ismini veren Fethi Bey ve ona hürmeten yapılan parkın, yine Fethiye’nin önemli değerlerinden biri olan Ceriagrion georgifreyi’nin yaşam alanını işgal etmiş olması, yaşadığımız çağın gerçek trajedilerinden biri olarak karşımızda çıkıyor.

SON SÖZ YERİNE

Fethiye’de bir evin duvarında asılı duran o eski ahşap çerçeveli siyah beyaz fotoğraftaki Nuri Bey, bu topraklarda ilk uzun uçuşu gerçekleştiren “o üç maceraperest” Osmanlı tayyareci subayından biri; Paul Hope ise Fethiye’nin biyolojisi üzerine arşiv niteliğindeki üç kitabı kaleme almış olan bilim insanı. Ceriagrion georgifreyi, yani namı diğer Türk Kırmızı Tayyare Böceği ise yakın zamanda Uluslararası Doğayı Koruma Birliği’nin (IUCN) düzenli olarak yayımladığı kırmızı listede doğada soyu tükenme tehlikesi çok büyük olan türler için kullandığı EN kategorisinde yer alan nadir türlerden birisi.

Bu yazının başında; “Şimdi hayli zor bir bağı kurmak üzere yazımın başına oturdum.” demiştim. Gerçekten öyle de oldu ama, yine de büyük büyük dayımın fotoğrafına bakarken benim aklımdan geçenleri not edeyim: Şehit Fethi Bey Parkı’na yolunuz düşerse, orada yüzünü göğe kaldırmış bir heykel göreceksiniz. İşte o heykel Fethiye’ye ismini veren kişinin heykelidir. Ama o heykelin durduğu yerde bir zamanlar geniş sazlıklar olduğunu ve o sazlıkların içinden büyük kuş sürülerinin havalanışlarını bir daha asla göremeyeceğiz ne yazık ki. Şimdi varlığını az sayıdaki sulak alana borçlu olan Ceriagrion georgifreyi ile karşılaşmak ise ancak hepimizin hayallerini süsleyecek bir rüya gibidir. Umalım ki geriye kalan tayyare böceklerini, fotoğraflara sıkıştırmadan korumayı / sevmeyi başarabiliriz.

Meraklısına online kaynaklar:

Ceriagrion georgifreyi Üzerine:

https://www.iucnredlist.org/species/59700/138714520

https://british-dragonflies.org.uk/wp-content/uploads/2020/11/JBDS_Vol25no1.pdf

Nuri Bey Üzerine:

http://www.tayyareci.com/arsiv/nuribey.asp

https://acikerisim.aku.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11630/4980/10214541.pdf?sequence=1&isAllowed=y

http://proje.akdeniz.edu.tr/mcri/mjh/4-2/MJH-23-Osman_YALCIN.pdf

Yorum, görüş ve önerileriniz