Söyleşi: Sevda Korkmazgil
Fotoğraflar: Gökhan Korkmazgil
Öteki yüzümdür o benim… Bazen karanlık, bazen aydınlık. Yeri gelir öfkeli, yeri gelir neşeli. Dans ederim, şarkı söylerim, kimse kınamaz beni! Belki tutamam dilimi, sayarım kararınca, belki susarım lal gibi… Öteki yüzüm sahnededir, sahne evimdir, ocağımdır benim. Kanar belki içim, ama güler her daim yüzüm… Ve perde asla kapanmaz!
En güzel sanat dallarından birisidir tiyatro. Düşündüren, güldüren, hüzünlendiren, eleştiren. Tiyatroyu sevmeyenimiz yoktur. Sizlere bu işe gönül vermiş, Fethiye huzurevinde kalan, ancak yalnızlığı ve ıssızlığı değil, minik kalplere sevgi tohumları serpmeyi seçmiş Saip Şengel’i tanıtmak istiyorum:
- Biraz kendinizi tanıtır mısınız?
“1943 yılında İstanbul’da doğdum. Vefa Lisesi mezunuyum. Ekonomi okudum. Daha sonra 7 – 8 yıl profesyonel tiyatro yaptım İstanbul’da.”
- Çocukluğunuzda tiyatrocu olmak istemiş miydiniz?
“ Tiyatroya zaafım vardı, evet. Sanatın her dalını seviyorum, müziği de çok severim.”
- Nasıl başladı tiyatro yolculuğunuz?
“ İstanbul’da Bakırköy ve Yeşilköy Halkevi tiyatrolarında amatör olarak başladım. Birçok oyunda oynadım. Halkevi oyuncusu iken, Tevfik Bilge Tiyatrosu’nda oynamak için teklif aldım. Yıl 1963’dü. Yurtiçi turnesiyle profesyonelliğe adım attım. Oyunun adı “Kongre Eğleniyor” idi. Bursa’dan Muş’a kadar bütün yaz oynadık. Bursa’da Tayyare sinemasında, diğer yerlerde de yazlık sinemalar ve salonlarda. Hatta hiç unutmam, annem turneye çıkmama izin vermemişti. Yevmiye on Türk lirası, öğle yemeği simit – kaşardı. Turne dönüşünde Aziz Basmacı ve Kenan Büke Tiyatrosu’nda başladım. Cemal Reşit ve Ekrem Reşit Rey kardeşlerin “Delidolu Operet”ini oynadık. Turne ve kışlık tiyatro olarak oyun tam iki sezon sürdü.”
- Herhangi bir tiyatro eğitimi aldınız mı?
“ Eğitim almadım, amatör olarak başlamıştım zaten. Ama çok değerli sanatçılarla çalıştım. Muammer Karaca, Tevfik Bilge, Renan Fosforoğlu, Handan Adalı, Asuman Arsan bunlardan bazıları.”
- Şu anda oynadığınız oyun hakkında biraz bilgi verir misiniz?
“Oyunun adı “Benim Güzel Pabuçlarım”. Dersu Yavuz Altun’un bir oyunu. Kültür Bakanlığı’ndan ödüllü bir oyun. Haftada bir kez Fethiye Kültür Merkezi’nde hem yönetiyor, hem de ekibimle beraber oynuyorum.”
- Neden çocuk tiyatrosunu seçtiniz?
“Çocuk tiyatrosu aslında büyük tiyatrosundan daha zordur. Onlara bir şeyler vermek, bir şeyler katmak adına oynamak gerekir. Bence çocuklara temel eğitim olarak da tiyatro dersleri verilmeli okullarda. Bugünün çocukları, yarının büyük tiyatro sanatçıları olacaklar belki de! Bunda birazcık payım olursa, ben de çok mutlu olacağım. Hocalarımdan aldığım terbiyeyle konuşuyorum. Her zaman çocukları çok sevmişimdir.”
- Sizce çocuklar tiyatrodan etkileniyorlar mı?
“Çocukların hepsine hitap etmemiz mümkün değil ama yüzde sekseni etkileniyor diyebilirim. Çocuklar alıcıdırlar, ne verirseniz onu alırlar. Her şeye dikkat ederler oyunda. Örneğin robot rolündeki arkadaşım eldivenlerini takmamışsa, -her tarafı robot ama eli insan- diye bağırıveriyor çocuklar. Ya da oyunda palyaço sirkten kovulduğunda pabuçlarını satmak istiyor; üzülüyorlar, avuçlarını açıp -al, bizim paramız var, hepsi senin olsun- diyebiliyorlar!”
- Çocuk oyunlarında doğru mesajlar olması gerekiyor o halde?
“Her oyunu oynamam zaten! Yanlış mesaj verilmemesine gayret ederim. Kötü replikler varsa, oyun şiddet içeriyorsa o oyunu derhal elerim. Oyuncularımı uyarırım. Türkçenin yanlış kullanılmasına müsaade etmem.”
- “Benim Güzel Pabuçlarım” oyununda rolünüz neydi?
“Para Adam’ı oynadım. İşi gücü para olan, duygusuz, masal kahramanlarını satıp onlardan bile para kazanmayı amaçlayan bir adam. Rolümü karikatürize edip oynadım, bir de koca göbekli bir kostümle, çok sevdi bu karakteri çocuklar. En çok güldükleri sahneler bendeydi. Danslar ve müziklerle de eğlenceli oldu oyun.”
- Aldığınız tepkiler neler oldu?
“Genel olarak çocuklar ve öğretmenlerden iyi tepkiler aldık. Oyun sevildi. Bir de özel bir uygulama yaptık; izleyen her okula bir defter bıraktık, duyguları, geri dönüşleri aldık. Çok da güzel bir hatıra olacak o defter. Bu aldığımız güzel tepkiler benim değil, ekibimin başarısı elbette!”
- Huzurevinde size takılıyorlardır? Tiyatroyla ilgilenmenizi yadırgadılar mı?
“Genelde takdir ediyorlar. Arkadaşlarımdan ve yönetimden çok destek görüyorum. İstanbul’dan buraya gelince boş durmak istemedim, yaptığım işi burada da sürdürmek istedim. Fikirlerimi Şükran Akannaç hanımefendiye açtığımda bana çok destek oldu. FKM Müdürü Muammer Şahin Bey ile tanıştırdı ve destekleriyle bir ekip kurup çalışmaya başladık. Çok güzel bir beldede, kutsal bir yuvadayım aslında. Biz yaşlılara böyle güzel bir eser bıraktıkları için çok değerli Fethiye halkına ve Fethiye Belediyesine sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Huzurevi müdürü ve personeline de desteklerinden dolayı ayrıca teşekkür ederim.”
- İlerideki projeler neler olacak?
“Burada kaldığım müddetçe çocuk tiyatrosunu sürdürmek, haftada iki kez oynamak istiyoruz. Çocuklara ve büyüklere tiyatro sevgisini aşılamak en büyük amacım. Şehirdekiler şanslı biraz daha, tiyatro izleyebiliyorlar. Ama köylerdeki çocuklarımız mahrumlar. Oralara kadar dekor, aksesuar ve ışıkla gidip, onlara bu zevki tattırmak için uğraşıyorum.”
- Sahnede neler hissediyorsunuz?
“O an sadece seyirciye odaklanırım. Çok problemli zamanlarımda bile rolümü layıkıyla yapmışımdır. Oraya çıktığınızda her şeyi unutursunuz. Bir gecede rol ezberleyip, başrol oyuncusunun rolünü oynadığım da oldu. Hep kompozisyon oynadım. Zor olan budur. Değişik tipleri canlandırırsınız. Bazen hamal, bazen zengini, bazen köylüyü.”
- En hoş anınız?
“Perde kapanırken seyircinin bravo ve alkış sesleri, asla unutulmaz! Hatırladığımda beni gülümseten şey budur.”
- Çocuklara ve gençlere mesajlarınız nelerdir?
“Öncelikle eğitimlerini tamamlasınlar. Geleneksel değerlerimizden, göreneklerimizden asla vazgeçmesinler. Saygılı ve vatansever olsunlar. Bizlerin dönemi sigarayı bile mezarlıkta gizlice içerdi, mahallenin ağabeyleri veya babalarımız görmesinler diye. Ben hep güzel bakmaya çalıştım hayata, güzelliklerini görmeye çalıştım. Kötünün iyisini bulmaya çabaladım. Kalp kırmadan, arkama dönüp baktığımda utanmadan yaşamaya çalıştım. Ve sevdikleri, istedikleri şeyler için çalışsınlar, çabalasınlar. Bizler geçmişiz, onlar gelecek! Gelecek umuttur, sevinçtir, neşedir. Çocuklarımız ise geleceğimizdir!”
Yönettiği oyunun kadrosundaki “kara şapka” O’na şöyle yazıyor: “Küçücük kalbimin başrol oyuncususunuz”! Çocuk tiyatrosu, minicik yüreklerde kocaman heyecanlar uyandırıyor. Tatlı bir hüzünle ayrılıyorum yanından, 67’sindeki bu yaşlı çınar bana çok şeyler anlattı; ama son cümlesi belleğimde yer etti, usulca tekrarladım ben de: Gelecek umuttur, sevinçtir, neşedir. Çocuklarımız ise geleceğimizdir!