bizim sevmelerimiz ürkek değil ki
ruhumuz ölmedi kuytularda
tutunduğumuz ağaç devrilmedi
yapraksız dallar kurumadı daha .
huzursuz toprak çatlasa da
hayat yeniden başlar derinlerde
senin çığlığını duyarım
gönülsüz karanlık gecelerde .
eski evin duvarlarını bilirim
sesine devrilen kapı eşiklerini
soğuk kış günlerini özleten
içindeki yangının izidir
sensiz kalan ahşap merdivenlerde .
*
sevdan , eksilir basamaklarda
geleceği çalınan sokaklarda
aralık kapılar açılmaz korkudan
maviden siyaha dönmeden geceler
gel dediğinde , kuytulara gelirim .
Pasvadidesler söndürmeden daha
Levissinin sokak lambalarını
gölgeler sokağı terk etmeden
duvarlara çığlıklar sarılmadan
sokağın yorgun basamaklarında
yarım kalan hikayemizi
birlikte tamamlamaya gelirim .
*
zamanıdır, uykulardan uyanmanın
zamanıdır saçlarını dağıtmanın
sararmış ekinler gibi hem de
ayrılığın sızısı savrulmadan
bulutların gölgesi inmeden yere
bu köyün dar sokaklarını
içine çekmenin hasreti
avuçlarıma yayılan ateşin
darmadağın olma zamanıdır .
neler eksilir bilmediğimiz
soğuk Aralık sabahında
gölgeler geçmeden üzerimizden
yosun tutmuş basamakların günahını
omzuma koyup taşımaya gelirim .
*
kimse bilmez senin neden gittiğini
neden düştüğünü avuçlarımdan
bu göç , ne tarafa gider
bilmez nerede biter bu özlem .
hangi kuytuya sinmiştir sevdan
damı çökmüş , bacası kalmış
virane evin tekinsiz çatısı gibi
gölgesi bile soğuk eski evin
bacasına gizlenmiş çivit mavi
duvarına sarılan şeker pembe
bilir mi sorsam nereye gittiğini .
*
terk edilen yalnız sokağın
karanlık , kederli ıssızlığı
tenha bir özlem düşürüyor yollara .
taş döşeli patikanın bağrındaki
gönülsüz çıkan Notraşlar gibi
ağu olup acıtıyor yüreğimi .
kaç akşamdır bitmeyen hüznünden
ellerimde kalan yalnızlığımı
dipsiz taş kuyulara düşürürüm .
kokusu mu kaldı saçlarının
acısı mı kaldı tutmayan dizlerimin
yalnızlığım yorgun basamaklarda .
*
penceredeki yorgun ışık
geçmiyor eskimiş dantel perdelerden
konuşmayan bitkin karanlık
acıları hapseden yalnızlık
akşamın anlamsız suskun yüzü .
tutup seni , öpülesi elinden
uzaklara götüren kahrolası hüzün
kendine çıkmaz sokaklar gibi
kapanmaz gönlümdeki aralık .
*
nasıl hain bir gece bu utanmaz
nasıl bir karanlık , sabahı olmayan
uçurum gibi karanlıkla kavgalı .
huzursuz olan kim bilemedim
sevda yoksunu ruhlar mı
yoksa , zindan karası geceler mi .
biliyor musun , geleceğimizi çalan kim
cesaretsiz , riyakar olan kim
bu karanlık ne zaman başladı
ne zaman bitecek , belli değil .
*
yerden yükselen şimşek
gökten düşen yağmur gibi
kattı önüne her şeyi zaman .
toprak denize düştü sahipsiz
şimdi , denizin gönlü sarı , bulanık .
duyuyor musun cama vuran sesimi
dudağım kurudu sensizlikten
gece desen oldukça soğuk
soğuk kapının altında .
*
Kasım yalnızlıktır bilirsin
eksilip giden mevsimler değil
hain zamanın koynunda
habersiz eskiyen gecelerimiz .
korku dolu , karanlığa dalmış
uçsuz bucaksız bakışların
gözlerin diyorum , anla işte .
dudakların , gönül yarası
suskunluğun is karası gibi
ortasından kırılan düşlerim
sanki kör bıçak yarası .
*
sebepsiz gidiş değil bu
Kasım da yaprak dökümü
duvarları yıkan hırçın poyraz
beyazı giyinmiş kış mevsimi
içimi yakan sebepsiz cam kırıkları
hesabını yapamadığım sevgi
anılar desen , çıkmaz sokak
sokağın sonunda karanlık .
kendimi hazırlamıştım oysa
uzaklara dalmayacaktı gözlerim .
habersiz kaçışın sanki
Lodos un gönülsüzlüğü gibi asi .
ansızın , etrafını yıkan deprem
yerde açılan sonsuz çatlak
gözünün karası gibi
uçsuz bucaksız derinlik .
*
acıyla yorulan yaşam
sendeler düz yolda , bilirsin
kendini duvarlara vurur hırçın
sır , sokaklara dalar sebepsiz
kimse görmez korkularını ,
nedense herkes kör ,
kimse bilmez devrilen gövdenin sesini .
yalnız yaşadıysan acının izleriyle
kalbindeki çürümüşlüğü sökemediysen
şimdi , tedirgin umutlarınla birlikte
karanlık kaldırımlara yenik düşersin
yalnızlığın , aklındaki firarı tetikler
*
düşlerimden eksilen nedir
birlikte yürüdüğümüz sokaklar mı
kimsesiz gölgeler mi yoksa .
şimdi hangi kapıyı çalayım bilemem
kapının ötesi sonsuz uçurum .
kimdi bu sebepsiz ayrılığı isteyen
bu tenhalığı beynime kazıyan kim
hiç bir şey kırıklarımı onarmadı
gidişinin acısı sabahımı kanatıyor
acımı içime taşıyan dereler taşkın
yarama bastığım sigaramın tütünü bile
geçirmedi yorgun hüznümü inan .
*
gece , karanlığı aydınlığa bağladı
kelebek kanadının sesi gibiydi
omuzlarında uçuşan saçlarının
yorgun bedenime vuran sesi .
uykusuz geçen gecede
gözlerinin acı veren suskunluğu
yüreğime hançer gibi girdi .
ellerin , soğuk taşlar gibiydi
sessiz çığlık atıyorlar
korkular derinleşiyor beynimde .
*
kanayan geceler
sabahın aydınlığına perde
oysaki ne umutlar yüklemiştim .
kahreden sessizliğin içine
sahildeki ayak izini koydum
denizin mavisini , yeşile karıştırdım
kanayan sabahın
üşüyen kırmızısını
göğün sarısına buladım .
*
dün gece çok yağmur yağdı
şehre beyaz gölgeler düştü
Kasım’ın sarı çiçekleri
anılarıma uzak kaldı .
ayrılığı isteyen kimdi
gölgelere saklanan kimdi
lacivert gecenin sabahı
aydınlık olmuyormuş
bu gün anladım .
önümüz Aralık
darmadağın olma zamanı
birlikte yürüdüğümüz sokaklar
derin acılara açılacak .
tüm sular buz tutacak
kimsesiz ördekler inecek suya
kanatları kırık ve yorgun
ömrüm , dar zamanlardan geçecek .
*
yüreğim kırıldı , yetmedi
bıçak kesiğinden farklıdır cam kesiği
gün batımında keder
yalnızlığıma pençe attı .
hicran yaktı içimi
yürüdüğüm yollar bozuktu
sensiz günler kısa .
gittiğim yer ise uzak
hain bir gece de kaldım
gölgelerin önünden geçtim
her yer alabildiğine tuzak .
*
kelebeğin aklındaki ayrılık telaşı
kanadındaki çırpınış gibi .
oysa , kozanın içinde
usulca yaşamak varken
dışarısı , keder dolu ıssızlık
kuyulara düşer aydınlıklar
dönüşü olmayan zamanlar ,
yolunu yitirmiş yalnızlık mevsimleri .
kim onaracak kırıklarımı
hangi şehre düşecek bedenim .
hiç şehrim olmadı ki benim
bildiğim tek yer senin gözlerin
oralarda da uzun bir suskunluk var .
benim kahrolası yüreğimde
sen öncesinin ağrısı var .
hangi tarlanın tohumu
kabul olmayan dileklerim .
hangi sayfada yazılı bilmediklerim .
takvimler hangi zamanda kaldı
şimdi ya yola devam etme
ya da yok olup gitme zamanı .
*
takvimlerde kalan
hangi çekip giden zamandır
halbuki bu zamanlar bizimdi
bizimdi bu yaşam
neden bırakıp gittin .
ben şimdi ne yazayım ardından
sen yine aynı zamanında mısın
yaşıyor musun belli değil .
ölüme meydan okur mu tek bir söz
yoksa , boyun eğmiş ağaçlar gibi
yapraksız mı dalların senin .
küllenmiş ateşler gönlümde
bir de , mühürlenmiş bakışlar
günlerimiz eskiyor habersiz .
bir yol daha var biliyorum
adına , anımsamak diyorlar
şimdi durmaksızın anılarda
birlikte yol alıyorum .
biliyorum , ölümü mağlup edemem
ama zamanın hakkından gelebilirim
yollar uzun, yollar engebeli
sen yine de , sıkı giyin , üşütme .
soğuk kapının altında.
M.A.