NELER ÇEKTİM NELER / ANADOLU MÜHÜRLERİ 6 ( KAYSERİ BÜNYAN SULTAN HANI – SİVAS ULU CAMİİ – ŞİFAİYE MEDRESESİ – BURUCİYE MEDRESESİ – ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE ) METİN DENİZMEN

Ağırnas’ın nasıl bir çöplüğe dönüştü(rül )ğüne dair derin kaygılarla Bünyan üzerinden Kayseri/Sivas yoluna bağlanıyoruz.

Bünyan’dan 20 km. sonra Sultan Hanı levhasını aramaya başlıyoruz yol kenarlarında. Paslı bir levhayı son anda fark ederek tozlu bir yoldan az ilerledikten sonra, Sultan Hanı köyünün tek katlı evleri arasında devâsâ gövdesi ile yükselen kervansarayın önünde duruyoruz.

Issızlığın ortasında, bir Anadolu Selçuklu Mühürü olan kervansaraya ilerliyoruz. Bu muhteşem eser sağlam takviye kuleleri ile dıştan bir kaleyi andırıyor. Selçuklu Sultanı I.Alaaddin Keykubat zamanında (1232-1236) yapılan bu muazzam binanın kitabesi yok. Arabalık ve ahır hizmetini gören doğudaki revak derinliği hanın dış duvarlarına kadar uzanıyor. Avlunun kuzeydoğu köşesindeki oda grubu bir hamama ait.

Avlunun ortasında, küp şeklinde ve ayak kemerler üzerine oturan mescidi var. Mescidin dört cephesi de ejder ve değişik motiflerle süslü. Avlunun güneyinde Selçuklu tarzında anıtsal bir kapıdan kapalı büyük salona geçiliyor. Tamamıyla tonozlorla örtülen salonun üstünde, bingilere dayanan bir kubbe yükselir. Burada kervanlar bütün eşyalarıyla birlikte kalırlardı.

Aslan başlı çörtenleri ve ejderha kabartmalı kemerleri ile ince bir işçiliği haykırıyor Bünyan Sultan Hanı.

Kayseri Bünyan Sultan Hanı

Navigasyon Sivas’a 150 km. yol kaldığını gösteriyor. Sivas Öğretmen Evi’nde rezervasyon yapmak istiyoruz, internetten bir türlü bağlanamıyor, telefonla arayıp şuh kahkahalı kızcağızı ikna ederek 14.00’e kadar süre almayı başarıyorum.

Kayseri, Gesi, Ağırnas, Bünyan derken yorulmuşuz, ne var ki; zamanımız kısıtlı. Odamızda, on dakika dinlendikten sonra Öğretmen Evi’nin hemen karşısındaki Kümbet ile başlıyoruz Sivas kentini tanımaya.

Arap Şeyh Caddesinin tam ortasında kalan kümbet, daha önce hiç duymadığım Ahi Emir Ahmet adında Horasan’lı bir Ahi şeyhine ait. Tanıtım levhasında, Anadolu’da Türklüğün yayılmasında ve Türk Dilinin kullanılmasında büyük emekler vermiş.

Sivas Ahi Emir Ahmed Kümbeti

300 m. ilerideki Ulu Cami’ye yürüyoruz. Selçuklu Devleti döneminde 2’nci Kılıçarslan’ın oğlu Kudbeddin Melih Şah tarafından 1196 ile 1197 yılları arasında yaptırılan, Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesindeki tarihi Ulu Camii’nin minaresi, yüzde 7 derecelik eğriliği ile biliniyor. 10 metrekarelik alan üzerine oturtulan minare, sepet örgüsü motifleri, tuğlalar arasındaki çinileri ile dikkat çekiyor. Eserin minaresindeki eğiklik, çevresinde bulunan diğer camilere kıyasla gözle görülebilecek şekilde ayırt ediliyor. Sivas Ulu Camii, Anadolu’nun en eski camilerinden birisi. Anadolu’daki mimarlık tarihinde, cami iç mekân fikrinin gelişmesinde önemli bir yapı. Danişmendi dönemi eseri olarak da kabul edilmekte.

Selçuklu geleneğini büyük oranda yansıtan caminin çatısı onarımlar sırasında işlem görmüş ve orijinalliğini yitirmiş. Caminin ilk inşasında duvarlar küçük taşlarla örülmüşken, daha sonraki onarımlarda kesme taş kullanılmış. Yapılan onarımlar sırasında orijinal mihraba ait kalıntılara bulunmuş. Bu kalıntılara göre mihrap yüzeyinde birbirini kesen sekizgenler, örgü motifleri gibi geometrik süsleme elemanlarının olduğu anlaşılmış. Orijinal minberin ise taş malzemeden yapılmış olup sade bir görünüme sahip olduğu kabul edilmiş.

Sivas Ulu Camii
Sivas Ulu Camii

Sonra, Sivas’ın gözbebeği Gök Medrese’ye yürüyoruz. Pazartesi günü olduğu için kapalı, anlaşılan yarın ilk işimiz muhteşem bir Anadolu Mühürü olan Gök Medrese’yi ziyaret etmek olacak.

Gök Medrese’nin yan tarafında Topraktepe olarak adlandırılan yükseltinin etrafını dolaşıyoruz yürüyerek Sivas Kalesi’ni görmek umuduyla. Ama, karşımıza semaverle çay servisi yapılan bir mesire yeri çıkıyor. Bunca yolu, yokuşu çıkarken kanter içinde kalışımıza hayıflanıyoruz eşimle.

İÖ 2000 yıllarından beri iskân edildiği tesbit edilen Topraktepe, Moğol istilasına karşı Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat tarafından berkitilmiş ancak anlaşılan o ki;Selçuklular ile Moğollar arasınsa 1243 yılında yapılan Kösedağ savaşının yıkımı buraya da yansımış, 1400 yılında Timur saldırıları ile tamamen yıkılmış, sürekli onarım görmüş sonunda kendi haline terk edilmiş.

Kalenin yerlerde sürünen son enkazları da, Kale Konakları adı verilen Kentsel Dönüşüm çalışmalarında iş makineleri tarafından ortadan kaldırılıyor. Kadîm eserleri ortaya çıkarmak iddiası ile sürdürülen Kentsel Dönüşüm çalışmalarının ilgisini henüz birkaç saatlik Sivas’lı olarak anlamam mümkün değilse de, ortada bir hinlik olduğunu da sezmiyor değilim.

İş makinelerinin kepçelerinden kurtarılan kazı çalışmalarında Tunç Çağı’na kadar uzanan tarihsel buluntuların yanı sıra kilise ve Selçuklu sarayının izlerine rastlanmış ve çoğu Selçuklu ve Bizans dönemine ait 120 bine yakın tarihi obje bulunmuş.

Sivas Kalesi’nin yerinde esen yellerde bayrak dalgalanıyor ve kentsel dönüşüm betonları fışkırıyor yerden

Topraktepe etrafındaki turumuzu inatla sürdürürken, eski bir konağın yer aldığı bahçeden çiçek kokuları yayılıyor. Bahçe kapısını aralayıp, ihtiyatla içeri bakarken, bir genç “ buyrun “ diye sesleniyor. Sivas’lı Abdi Ağanın 1827 tarihinde yaptırdığı bu konak torunları emekli öğretmen Hatice Mutlu ve emekli Hâkim Abdi Başara tarafından Sivas Konağı olarak ihya edilmek ve kültür evi olarak kullanılmak üzere Sivas Belediye Başkanlığına bağışlanmış.

Sivas Abdi Ağa Konağı

Tarihi konak, 12 odadan meydana gelip, 2 kattan oluşuyor. Üst katında mutfak, büyük salonlu iki misafir odası, iki büyük hol, 2 oturma odası ve bir yatak odası bulunmakla beraber alt katında ise iki oturma odası, bir büyük mutfak, mahzen ve kömürlük mevcut. Törenler ve film çekimlerine ev sahipliği yapan Abdi Ağa Konağı’nı köşe bucak dolaşıyoruz eşimle. Belediye görevlisi olan gencin ifadesine göre Sivas’taki son konakmış bu. Tarihi doku karşısında hoyratlığı ön plana çıkıyor gibi geldi Sivas’ın. Neyse ki; Gök Medrese tüm haşmeti ile pırıl pırıl parlıyor.

Gün bitmeye başladı, Sivas caddeleri meydanları hareketlendi. Mağazaların sıralandığı kalabalık caddelerde Sivaslılarla birlikte akarak Sivas’ın en önemli meydanına ulaşıyoruz. Buruciye Medresesi, Çifte Minareli Medrese, Şifaiye Medresesi yan yana dizilmiş Sivas’ın gurur kaynağı oluyorlar.

Sivas Çifte Minareli Medrese

Sivas şehrinin tarihi, Neolitik Döneme kadar gitmektedir. Hititler döneminde bu bölge Hitit sınırları içinde yer almıştır. Hititler sonrası, İÖ 700 yıllarında Asurlular, İÖ 600’lü yılların başında İskitler, daha sonra Medler, Persler, Helenler, Roma İmparatorluğu ve Bizans hâkimiyetini yaşamış.

1071 Malazgirt sonrası Anadolu’da kurulan beyliklerden Danişment Beyliği Sivas ve civarına hükmetmiştir. 14. yy’da Moğol ( İlhanlılar ) akınları karşısında yıkılan Anadolu Selçuklu Devleti yerine İlhanlılar bölgeye hâkim oldular.

Sivas’ta Selçukluların yenilmesinin ardından İlhanlıların ( Moğollar ) varlıklarını ortaya koyma adına ihtişamlı yapılan inşa etmek istediler. Sivas Orta Çağ döneminde önemli bir yer. 1271 yılı Sivas için önemli bir tarih. Dönemin Moğol baskısı Sivas halkını çok bunaltıyor. Ekonomik sorunlar, Moğolların ekonomik baskısı sonucu Sivas’ta siyasi karışıklık mevcut.

O dönemlerde sıcak savaş dönemi sona erdi ve Sivas’ta İlhanlıların ‘ Biz buradayız’ demek istedikleri an geliyor. Buda Çifte Minareli Medresenin ortaya çıkmasını sağlıyor. Sıcak savaş döneminden kültür savaşın dönemine doğru geliyoruz. 1271 yılında Sivas’ta 3 tane medrese yapısı aynı anda inşa edilmeye başlanıyor.

Sivas Şifaiye Medresesi

Bunlardan birisi Çifte Minareli Medrese, Buruciye Medresesi diğeri de Selçuklunun önemli vezirlerinden Sahip Ata Fahrettin’in yaptırdığı Gök Medrese. Bu üç yapı 1271 yılında aynı anda inşa edilmeye başlıyor, 1272 yılının sonlarına doğru inşaları tamamlanıyor.

Şifaiye Medresesi, Selçuklu Dönemi’nde hastaların tedavi edildiği ve aynı zamanda tıp tahsilinin de yapıldığı en önemli medreselerden birisi. Günümüze ulaşabilen bölümü, Anadolu’nun en büyük şifahanesidir. 1217/18 yıllarında I. İzzeddin Keykavus tarafından yaptırılmış. Görkemli taç kapıdan, dört eyvanlı, revaklı avluya giriliyor. Taç kapıda güneş ve ay sembolleri, ana eyvanda ise kadın ve erkek başı biçiminde rölyefler yer alır. 1220’de I. İzzetttin Keykâvus’un buraya gömülmesiyle birlikte güney eyvanı türbeye dönüştürülmüş.

Buruciye Medresesi ise; Çifte Minareli Medrese’nin 40 m kuzeyinde yer alır. M.1271-1272 yıllarında, III. Gıyasettin Keyhüsrev zamanında, Hibetullah Burucerdioğlu Muzaffer Bey tarafından yaptırılmış.

Devrin pozitif bilimlerinin öğretildiği yapı, uzun yıllar bu amaçla kullanılmış. Uzun süre harap durumda olan yapı, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1966 yılında onarılmış. Ardından Gök Medrese’de bulunan arkeoloji müzesi, 1968 yılında buraya taşınmış. Günümüzde yapı, Sivas halkına kafeterya olarak hizmet veriyor.

Sivas Buruciye Medresesi

Sivas Cumhuriyet Meydanı, yukarıda belirttiğim gibi, Çifte Minareli Medrese, Şifaiye Medresesi, Buruciye Medresesi gibi Selçuklu ve İlhanlı eserleri ile Anadolu’muza değer katarken, hemen yakınlarındaki Sivas Ulu Camii, Gök Medrese, Atatürk ve Kongre Müzesi ile pek çok Anadolu Mühürü’nü bağrında taşımaktadır.

Ama, medreselerin, tarihi mirasın, hatta Keykubat’ın sandukasının bulunduğu alanların kafe olarak işletilmesinin ayıbını, eyvanların üzerine asılan devâsâ çift başlı kartal yani Selçuklu bayrakların örtemeyeceği inancıyla, bu duyarsızlığa tepki duyarak ayrılıyor Sivas Öğretmen Evi’nin hemen karşısında özgün imâlatlar yapan Yeşil Künefe’de dinleniyoruz hava kararana kadar.

Eşim, navigasyona bakıyor, toplam 15 km. yürümüşüz bugün. Günün yorucu bilançosunu gözden geçirip, notlarımla fotoğraflarımla hemhâl oluyorum.

37.5 metre yüksekliği ile Anadolu’daki en yüksek taç kapısı olan Çifte Minareli Medrese

Yorum, görüş ve önerileriniz