HİNDİSTAN NOTLARI 7 – SOKAKTA / GÖKHAN KORKMAZGİL
Yazı ve Fotoğraflar: Gökhan Korkmazgil
Öylesine bir turist değilseniz, bir gezgin ruhu taşıyorsanız, “sürüden ayrılır”sınız, “yoldan çıkar”sınız. Herkese gösterilen turistik mekânlara şöyle bir bakar, gündelik yaşamın içine dalar, sokaklarda dolaşırsınız. Bir sırt çantanız, bir cep telefonunuz, bir şişe de suyunuz olur, sokaklarda ilginç bir şeyler mutlaka bulunur. O herkes, her durduğu yerde selfi çekmekle meşgulken, siz ülkenin gerçek yüzünü görürsünüz. Delhi, Agra, Jaipur, hiç fark etmez, sokaklarda dolaşmayan, toplumu ve kültürü gözlemleyemez.

Turist gittiği yerde de evdeki konforunu arar, bulamadıkça huysuzlaşır. Gezgin acıkmaz, susamaz, yorulmaz, çişi bile gelmez, gerilla gibi dolaşır. Turist acıktığında –zaten sık sık acıkır- karnını doyurma peşindedir. Ben öbür türlü biriyim, taşıdığım gezgin ruhu doyurma işindeyim. Şehrin sokakları alabildiğine canlı, içimdeki gezgin olabildiğince heyecanlı. Vuruyorum meydanlara, nereye gittiğimi bile bilmiyorum, dalıyorum sokaklara, hiçbir şeyi kaçırmayayım, her şeyi göreyim istiyorum.

Sarilere sarınmış kadınlar üçerli beşerli gruplar halinde dolaşıyor. Renk renk, farklı desenlerde sarilerin içinde, neşeyle sohbet ederek, kahkahalar atarak gelip geçiyorlar. Sari aslında beş – altı metrelik dikişsiz bir kumaş, göbeklerini açıkta bırakan bir bluz ve bir etek üzerine farklı şekillerde sarılarak kullanılıyor. Önceleri ipekten yapılırmış, parlak renkli ve işlemeli olurmuş. Bedene sarılıp omuzdan sarkıtılıyor, bazen başı da örtüyor, gündelik dış giysi olduğu gibi düğünlerde bile kullanılabiliyor. Hindistan’ın en popüler etnik giysisi yani. Zaten Hint kadını denince bizim aklımıza sari gelir, oysa o kadar çok çeşitli, çok renkli geleneksel kadın giysisi var ki saymakla bitmiyor, ayırt etmesi zor geliyor. Erkekler kadınlar kadar mutlu görünmüyor. Bilemiyorum, erkek olmanın şanından mıdır, yoksa başka nedenleri var mıdır? Belki de mutluluğu yaratan bizzat kadınlardır!


Hindistan, Pakistan ve İran gibi yakın ülkelerin kültürleri de yakın olur. Bu ülkelerin birinde gördüğünüz kıyafetleri öbüründe de görürseniz şaşırmak olmaz. Hem erkek hem de kadınların giydiği, çeşitli türleri bulunan bol kesimli üst giysilerine kurta deniyor. Tunik gibi bir şey. Dhoti, yaklaşık üç buçuk metre uzunluğunda, bele ve bacaklara pantolon gibi sarılan ve belden düğümlenen, ayak bileklerine kadar inen dikilmemiş dikdörtgen bir kumaş parçası. Hindistan yarımadasındaki erkeklerin giydiği etnik bir giysi. İkisi beraber, yani Dhoti kurta, Hintli erkeklerin giydiği tüm kıyafetlerin en geleneksel olanı.
Etekleri dize kadar inen aşkan denen bir erkek ceketi var, baghal bandi de deniyor. Erkeklerin giydiği, diz altına kadar inen uzun kollu bir dış palto var, adına şervani diyorlar. Genellikle çok renkli olan lungi, erkeklerin göbek deliğinin hemen altından bele bağlanan bir etek, bizdeki peştamal gibi. Burada da şalvar var, pijama benzeri bol pantolonlar. Bacaklar üstte geniş, bilekte dar. Zaten bizdeki pijama da Hint Pajama’sından geliyor. Pajama, bol kesimli, yumuşak kumaştan, rahat bir giysi türü.

Giyimi tamamlayan başka ögeler, yani takı ve mücevherler inançları sembolize eder, zenginlik, güç, sosyal statü, kast ve güzellikle ilişkilendirilir. Hint takılarının, tanrıların ve tanrıçaların gücüne sahip olduğuna inanılır. Onlar inanıyorsa araya girmemeli, “yok, öyle değildir” dememeli.

İnsan ne giyerse giysin, bu onun dış yüzüdür, içini göremezsiniz, tanımadan bilemezsiniz. Giyimi – kuşamı onu etiketlemenize neden olur, peşin hüküm verirsiniz, kimlerdenmiş iyi kötü bilirsiniz. İyi midir, kötü müdür, onu sonradan öğrenirsiniz. Yine de, giysiler kişinin kültürel kimliğini açık eder. Kalıcı aidiyetleri giyimini belirler, o da zaten böyle görünmek ister.

Burada sadece giyim – kuşamına, saçına – başına bakarsak yanılırmışız. İnsanlar iç dünyalarına göre de çeşit çeşit olurmuş. Hint Anayasasında 22 farklı dil resmi olarak tanınırmış, ülkede 200’ün üzerinde yerel dilde konuşulurmuş. Hindistan’da çok sayıda tanrının var olduğuna inanılırmış, altı büyük dinin yanında kaç mezhep var kimse bilmezmiş. Çeşitlilik, çok renklilik öyle önemli bir şey ki, önemli bir söz hemen akla gelirmiş: Düşünür Michel Foucault “bir yerde herkes birbirine benziyorsa, orada kimse yok demektir” demiş!

Kadınlar renk renk giyinir, iyice süslenir, tavus kuşu gibi dolaşırmış. Erkekler biraz boz, kahverengiyle gri giymeye alışıkmış. Herkes istediği gibi giyinsin, kişi giydiğinden bilinsin, buna kim ne diyecek? İçi başka, dışı başka olandan, kılık değiştirip dolaşandan, niyeti anlaşılmayandan korkmak gerek.




