Ölüdeniz plajı
Ölüdeniz plajı

Her yıl turizm sezonu öncesinde turizmciler “rezervasyonların nasıl patladığına”, “fuarlarda Fethiye standına nasıl büyük ilgi olduğuna”, “şahane bir sezonun bizi nasıl beklediğine” ilişkin demeçlerini peş peşe yayınlayarak kendilerince turizm sektörünün moralini yüksek tutarlar. Sezon sonundaysa 25 yıldır olduğu gibi, turistin neden istenildiği düzeyde gelmediği ya da para kazandırmadığı konusunda; deniz kirliliğinden kültür ve çevre değerlerinin talanına, maliyetlerin yüksekliğinden satışların olumsuz etkilenmesine, doğal – tarihsel ve kültürel varlıklarımızın iyi korunamadığına dair birçok mazeretleri sıralarlar.

Bu yıl bu mazeretlere 6 Şubatta yaşanan ve ülkemizi acılara boğan deprem felaketi ve genel seçimler de eklenecek…

Fethiye’de turizm sektörünün ritmik jimnastiğini yukarıda özetledim.

Efendim,

Geçtiğimiz yıl Fethiye Ticaret ve Sanayi Odası’nda “Fethiye ve Seydikemer Bölgesinin Turizm Çekim Noktaları Envanteri”nin çıkartılması ve değerlendirilmesiyle ilgili uzun zamandır süren bir çalışma tamamlandı. 101 çekim merkezinin her biri kalite, farklılık ve çekim gücü kriterlerine göre değerlendirildi ve özelliklerine göre sınıflandırıldı. Bu çalışmanın amaçlarından birisi de ilerde yapılması istenilen turizm master planı çalışması için veri tabanına güncel bilgiler sunmaktı.

Bilindiği üzere, turizmin alt yapısını kültür, doğa ve tarih değerleri oluşturuyor. Elbette bu başlıklar altında yukarıda belirtilen sayıdan daha fazla değerimiz var. Her biri bizim için çok önemli, gurur vesilesi. Ancak turizm sektöründe bu değerlerin kullanılabilirliği bazı koşulların oluşması ile mümkün olabiliyor. Bu koşulların başında da “benzersiz” olması geliyor. Örnek vermek gerekirse, Türkiye’nin her tarafında birçok dağ yükseltileri var. Sırtına paraşütünü alan kendince teknik açıdan uygun gördüğü yerden atlayabilir. Ama Babadağ gibisi yok. Gerek kalkış ve iniş koşulları gerekse teleferiği, endemik bitki türleri, muhteşem manzarası ve diğer çevre değerleri açısından diğerlerinin Babadağ kadar turistik çekim yaratması mümkün değil.

Turist aynı şeyleri değil, farklı şeyleri görmek ve deneyimlemek istiyor. İnsanlar tatillerinde hayallerini kurdukları pek çok şeyi yaşamak, meraklarını gidermek isterler. Turizm hareketinin büyüsünün bozulduğu nokta da budur; yazılar ve görsellerle reklam edip özendirdiğiniz, merak ettirdiğiniz varlıkların yerine onların yıpranmış, bozulmuş ve değişmiş hallerini sunmak!

Bir master plan ya da turizm stratejik planı: ekonomik olarak umutlarını turizm sektörüne bağlamış olan bir kentin bugünü ve geleceğinin arasındaki süreci, çekim yaratan değerlerinin koruma – kullanma dengesini planlayarak bir programla belirlemesi demektir. Turizmde nitelik ve yoğunluk oranlarını iyi tespit etmek demektir. Kalite ve marka değerlerinin belirlenerek, koşulsuz korunması demektir…

Birilerinin kafasına, siyasi gücüne ve parasına göre istediği yere tesis yapmayı, istediği alana beton dökmeyi, istediği kültür değerine rant uğruna kıymayı, istediği koyu halka kapatmayı ve kentin hafızasını yok etmeyi engellemek demektir. Büyümeyi, bilimsel ekonomik veriler ışığında ve planlandığı şekilde yönetmek demektir.

Peki, bu planı, programı kim yapacak?

Elbette turizm kimin hayatını etkiliyorsa, o yapacak… İlçe halkının temsilcileri olan sivil toplum kuruluşları, turizmle ve ondan etkilenen sektörlerin ilgili meslek, işveren ve çalışanların örgütleri, akademik çevreler, yerel yönetim ve kamu yönetimi; hep birlikte yapmalılar. Yeter ki yukarda sayılan kişi, kurum ve kuruluşlar yalnızca kendi pencerelerinden değil, çocuklarımıza güvenli bir hayat ve kent bırakmak için Fethiye’mizin büyük penceresinden baksınlar. Fethiye turizmde çekim yaratan değerlerini kaybetmeden, bir an önce bir turizm master planı uzlaşma ile yapılmalı ve kamu ile yerel yönetimlerinin yaptırım gücüyle uygulanmalıdır.

Yapılmazsa ne mi olur?

Olacakları ilk paragrafta yazmıştım. Lütfen tekrar okuyunuz…

Yorum, görüş ve önerileriniz