Zortlatma: sıçrama, hoplama anlamına geliyor. Keçinin erkeğine Teke denir. Zortlatma ya da cörtletme de hayvanı şahlandırma, kızdırma, koşturma anlamında kullanılır.

Teke zortlatmasının doğuş yeri, Yörüklerin yaşadığı dağlık yörelerdir. Sonbahar mevsimi tekelerin çiftleşme zamanıdır. Bu mevsimde erkek tekeler hoplayıp zıplayarak dişilere kur yaparlar. Günün birinde çobanın biri tekelerin bu halini görünce dayanamaz ve hoplayıp zıplama hareketlerine kendini kaptırır. Sekerek taşlarda sesler çıkarır. Sonraları bu hoplayıp zıplamalara, taşlarda sekerken oluşan ritme benzer bir müzik de uydurulur. Böylece teke zortlatması denen halk oyunu ortaya çıkar.

Mustafa Coşkun’un derlediği Yayla Yolları isimli ezgi teke zortlatmalarının en güzel örneklerinden birisidir:

Yayla yollarında galdım yalınız aman aman
Eşe dosta malum olsun halimiz aman aman
Yayla yollarına yokuş dediler
Ak kızın koluna yapış dediler
Ardıç arkasında gördüm boyunu
Yenide öğrendim yârin huyunu
 

Teke Yarımadasında Torosların çetin coğrafyasının gerektirdiği dayanıklılığa ve çevikliğe sahip olan tekelerin yaşantısının, aynı coğrafyada yaşayan Efelere yol gösterdiği, rehberlik yaptığı düşünülür. Teke’nin Efeleri de dayanıklı, çevik ve fiziksel koşulların kolaylıkla üstesinden gelebilecek yeteneklere sahiptir.

Gurbet, hasret, coşku, sevda, keder ve sevinç gibi duygular Toros Dağlarının ve Akdeniz’in dekorunda, danslarında ve müziklerinde dışa vurulur…

Yukardaki satırları yıllar önce Fethiye’nin tanıtımı için hazırladığımız bir çalışmada kullanmak üzere yazmıştım. Ne yazık ki bu duygu dolu sözcüklerin karşılığını günümüzde bulabilmek çok zor.

Önce yörüklerle özdeşleşmiş keçi besiciliğini uygulanan tarım ve hayvancılık politikaları ve uygulanan yasaklar gereği yok ettiler. Ardından o güzelim dağlarımız, ormanlarımız madencilik ya da rant uğruna doğal özelliklerini yitirdiler. Dağa – taşa yüzme havuzlu villalar yapılmasına göz yumdular. Bereketli Fethiye ovasında betonlaşmamış yer neredeyse kalmadı. Yaşanan göçler nedeniyle yörenin demografik yapısı da bozuldu. Kentin alt yapısı, üzerinde yaşayan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldi. Fethiye Körfezi ve limanı bir yandan çevre kirliliği nedeniyle can çekişiyor, diğer yandan o muhteşem koylar ve kıyılar yapılaşma ve işgal taleplerine verilen izinlerle, onaylarla halka kapatılıyor.

Rant ekonomisi, kentin hafızasını oluşturan değerlerin ve kültürel kimliğin korunmasına izin vermiyor. Devlet, uygulanan politikalar gereği insanların çığlığına duyarlı bir yanıt vermiyor.

Bütün bunlara yöre insanının ekonomik değerlerinin giderek azalması ve onları gelecekte yoksulluğa mahkûm etmesi de eklendi. Artık teke zortlatması da o güzelim zeybek havaları da eskisi gibi yüreğimizde büyük coşkular yaratmıyor. Korkarım, yeni kuşaklar bu ata mirasına sahiplenme isteği duymayacaklar…

Rant uğruna doğal, tarihsel, kültürel değerlerimizin tahrip edilmesi ve geri dönülmez zararlara yol açmasının sonuçlarını kısa bir sürecin sonunda göreceğiz. Para uğruna yapılan kıyımların aslında gerçek para kaynaklarını da yok ettiğini anlayacağız. Geçimini büyük oranda tarım ve turizm sektörlerinden sağlayan Fethiye halkının beton yığınları içinde, kimliğini yitirmiş bir kentte mutlu – mesut yaşayabileceğine inanmıyorum.

Ne diyordu Nazım usta?

“Dert çok, hem dert yok

  Yüreklerin kulakları sağır

  Hava kurşun gibi ağır…”

Yorum, görüş ve önerileriniz