IŞIĞI YEMEK; PHOLAS DACTYLUS… / ULAŞ KİPER

Fotoğraflar http://www.idscaro.net/sci/04_med/index.htm web sitesinden alınmıştır.

Biyolüminesans, deniz canlılarında karadakilere oranla daha sık rastlanan doğanın en farklı tepkimelerinden biri. Bazı canlılar ilginç biçimde kendi kendilerine ışık üretebiliyor. Pek çok canlı evrim süreci boyunca ışık üretmek için farklı yollar denemiş ve başarmışlar. Yeryüzünde bunu yapabilenler arasında en tanınmışı: ateş böceği… Onun dışında bazı mantar türleri, kimi planktonlar, bazı balıklar ve deniz kabukluları da biyolüminesans yoluyla ışık üretebiliyorlar.

Geçmiş tarihlerde, ışık yayan canlılarla karşılaşmak insanlar için inanılmaz bir olay olsa gerek. Binlerce yıl açıklanamayan bu mucizevi olay pek çok toplum için şaşırtıcı bir fenomen olarak kalmış yüzlerce yıl. Bu fenomeni açıklamaya yönelik ilk sorular ise antik çağın bilginlerinden biri olan Aristoteles’ten gelmiş ama kendi döneminde yaptığı açıklamalar yetersiz ve parçalar halinde kalmış. Antik Roma’da bu işe kafa yoranlardan yaşlı Plinius, kaleme aldığı Naturalis Historia adlı eserinde ışık yayan hayvanlarla ilgili açıklamalara yer vermiş. Yazılarında ışık yayan ateşböceklerinden, Roma’da yiyecek olarak tüketilen deniz kabuğundan (yapılan araştırmalarla bu canlının Pholas dactylus olduğunu öğreniyoruz), ışık yayan bir denizanasından (bazı araştırmacılar bu türün Pelagia noctiluca olduğu tahmin ediyor), fener balıklarından, ışık saçan mantarlardan, parlayan ağaç gövdeleri ile ilgili bilgilerden bahsediyor. Yazılarında ışık yayan bir kuştan da bahsediyor ama hiçbir zaman doğrulanamayacak olduğunu düşündüğüm bu bilgi kuşkulu tarihi bir iddia; söylentiden ibaret gibi duruyor.

Plinius’un bugüne ulaşan yazılarında şu paragraf oldukça dikkat çekici; “Kabuklu deniz canlılarından olan dactylus, insan parmaklarına olan güçlü benzerliğinden dolayı bu adı alır. Karanlıkta, diğer tüm ışıklar ortadan kalktığında parlak bir şekilde ışık yaymak bu canlıların özelliğidir ve ne kadar fazla ıslaklık (nem) varsa, yaydıkları ışık da o kadar parlak olur. Bunu yiyenler ağızlarından ışık saçarlar, ellerine damlayan sulardan da aynı şey olur. Hatta yere ya da yiyenlerin giysilerine düşen damlalar da aynı şekilde ışık yaymaya devam eder. Dolayısıyla katı bir cisimde bile büyük şaşkınlık yaratacak bu tuhaf özelliğe sahip olan şeyin bu canlıya ait bir sıvı olduğu şüphe götürmez.” Yine Plinius’un yazılarında, bir başka ışık saçan deniz canlısı olan denizanası ile ilgili ise şöyle bir öneriyi görürüz; “Salgısı bir bastona sürerek meşale yapılabilir”…

Anlaşılan o ki eski Roma döneminde, “Pholas dactylus” insanların günlük diyetinde yeri olan bir deniz canlısıymış. Roma’nın akşam yemeklerine muhteşem bir renk katan Pholas dactylus insanlığın yemek tercihleri arasında enteresan bir yere sahip. Garip ama gerçek, Roma’da bir dönem insanlar “ışığı yemişler”…

Tabi sadece Roma ile sınırlı değil bu yemek kültürü. Bahsettiğimiz deniz canlısı yine aynı çağlarda İngiltere kıyılarında da tüketilen bir deniz kabuklusu olmuş. Ancak o dönem o kadar çok tüketilmiş ki, bugün Akdeniz’de karşılaşmak hayli zor. Popülasyonun bu derece azalmasını sadece yemek için toplanmasına bağlamamak gerekiyor. Bu deniz canlısının yaşamak için seçtiği strateji de bir anlamda sonunu hazırlamış gibi duruyor. Kayalara açtığı deliklerde ömrünü geçiren bu canlıyı toplamanın tek yolu, bulunduğu kayayı parçalamaktan geçiyor. Bu ise insanın doymak bilmez iştahını akla getirince, yaşam alanlarının da yüzyıllar boyu nasıl tahrip edilmiş olabileceği hakkında fikir veriyor hepimize. Bugünden geçmişe bakınca, sayıları çok azalan ve artık korumamız gerektiğini anladığımız Pholas dactylus’u düşündüğümüzde; ışığı yemeği bırakın, onun bize bıraktığı tarihi karanlıkta soluk bir hüzme olarak görmek bile mümkün olmayacak ne yazık ki!

Hazır “ışıklar kenti Fethiye kıyıları” yağmalanırken bu bilgi de burada dursun.

Not: Pholas dactylus’un Fethiye’deki varlığı hayli sınırlı. Az sayıda koyda ve çok sınırlı sayıda popülasyonla yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Hoş kime anlatacağız? O da muamma. Artık sahile ulaşan derelerin bile yeri değiştirilebiliyorken, “Işıklar Kenti”nde ışık saçan deniz kabuğu da neymiş?”

Yorum, görüş ve önerileriniz