ZEYTİNİN ARİTMETİĞİ – ARİF TECAHÜL
Pek muhterem okurlarım,
1965 yılında dünya nüfusu yaklaşık 3,34 milyar ademoğlundan mürekkepti. Bu rakam, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası gibi milletlerarası kurumların tarihî verilerinden teşekkül etmektedir. Dünya nüfusu o dönemden beri mühim miktarda artmış ve 2025 itibarıyla 8 milyarı aşmıştır.
Efendim, ben fakirin ilk mektepte tedris edildiğim 1965 yılında yapılan umumi nüfus sayımına göre güzide memleketimizin nüfusu tam olarak 31.391.421 kişiydi. Eskilerin hafızalarında yer etmiştir; o vakitler 5 senede bir Pazar günü evlere hapsolunur, her haneye bir sayım memurunun gelmesini bekler ve sordukları suallere itina ile cevap verirdik. Kimi vakitler akşama kadar bir sokağa memurun gelmediği olur, ilgili idareye telefonla malumat verilip bir memur tayini istenirdi. Sonraları teknolojinin nimetlerinden faydalanıp, ikamete dayalı nüfus kayıt sistemleri ile nüfusumuz belirlendi. Şükürler olsun, evlere hapsolmaktan kurtulduk…
Worldometer namlı bir sisteme göre; 2025 yılı ortası için nüfusumuzun 87.685.426 olduğu ifade edilmiş. Yani benim çocukluğumdan şu anki olgunluğuma kadar ülkemizin nüfusu 2,8 katı artmış. Dünya nüfusu ise 2,45 katı artmış görünüyor.
Benim ilk ve orta tahsil hayatım babamın görevi dolayısıyla Ankara’da geçti. Güzelim Fethiye’ye 1984 senesinde vasıl oldum. 1965 yılında Fethiye’mizin kentsel nüfusu 8.386 kişiymiş. Fethiye’ye yerleştiğim seneki kentsel nüfus 21.442 kişi olarak sayılmıştı. 2025 yılı başlarında ise bu nüfus tam 182.000 kişi olarak nüfus idaresinin sisteminde yer aldı. Yani; 1965 senesinden bugüne nüfus 21,7 katı, benim yerleştiğim 1984 senesinden bugüne ise tam 8,5 katı artmış. (Bu paragraftaki bilgiyi son 40 yılda Fethiye’mizin nerden nereye geldiğini hatırlatmak için veriyorum.)

İşin üstatlarına danışıp, ilk mektep tahsilimin son senesi olan 1965’de “memleketimizde ne kadar zeytin ağacı vardı?” diye sual ederek merakımı giderdim. 50 Milyon dolayında ağaç olduğunu idrak ettim. O günkü memleket nüfusuna oranla, kişi başına 1,59 ağaç düşüyormuş. 2024–2025 sezonu itibarıyla Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi’ne göre memleketimizdeki zeytin ağacı sayısının 204 milyonu aştığı belirtiliyor. Bugünkü memleket nüfusuna oranla, kişi başına 2,32 zeytin ağacımız var.
1939 yılında Atatürk’ün ömrünün son yılında, “ekonomik olarak zeytinin değer kazanması ve Türk zeytin çiftçisinin kalkınması” adına “3573 Sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Yasa” çıkarılmıştır. O yıl memlekette Yaklaşık 26 milyon mahsuldar (üretilen) zeytin ağacı ve ayrıca 54 milyon yabanî (doğal) zeytin ağacı olduğu tespit edilmişti. Yasanın çıkması ile yabani zeytin ağaçlarının aşılanarak mahsuldar olması için çalışma başlatılmıştı. Yine aynı yıl memleketin nüfusu 16.158.018 kişi seviyesindeydi ve kişi başına 1,6 zeytin ağacı düşmekteymiş. Yani, 1965 yılındaki kişi başı zeytin ağacı oranı gibiymiş. İstatistikler ve kaynaklar 1950 – 1970 yılları arasında zeytin ile ilgili teşvik edici çalışmaların olmadığından bahsediyorlar.
Aritmetiğe devam edelim.
Günümüzde yaklaşık 320.000 aile işletme düzeyinde, “zeytin yetiştiriciliği temelinde” geçimini sağlıyor.
Tüm üretim, zeytinyağı işleme, ihracat gibi süreçleri kapsayan geniş sektör bazında ise yaklaşık 500.000 aile etkileniyor. Toplamda kaç kişinin yaşamına “zeytin” olgusunun tesir ettiğinin hesabını size bırakıyorum.
Bir de zeytin sektöründeki coğrafi dağılımı tetkik edelim:
Ülkemizde 81 vilayetin 41’inde, 843 ilçenin 270’inde zeytin üretimi yapılıyor. Üretimin ağırlıklı bölümü %53’lük orantı ile Ege Bölgesi’nden, %18’i Marmara, %23’ü Akdeniz, %6’sı Güneydoğu Anadolu ve %0,2’si Karadeniz Bölgesi’nden temin ediliyor. Sofralık zeytin üretiminde öne çıkan vilayetlerimiz ise: İzmir (%13), Manisa (%12,5), Aydın (%12), Muğla (%10), Balıkesir (%12,5), Çanakkale (%7) ve Bursa (%5) olarak sıralanıyor.
Şimdi sıkı durun!
Türkiye’de yıllık zeytinyağı üretiminin 2024 yılında 475 bin ton seviyesine ulaştığı tespit edilmiş. 2024 yılında 1 kg (litre değil) zeytinyağının satış fiyatı ortalama 300 TL dolayındadır. Toplam zeytinyağı üretimin pazardaki karşılığı 142.500.000.000 TL (142,5 Milyar TL) olarak hesaplanıyor. (Erken hasat – soğuk sıkım ve 180 fenolün üzerinde fenolik bileşik taşıyan özel üretim zeytinyağlarının Pazar fiyatlarının litre başına 1000 TL’nin üzerinde olduğunu ve ne yazık ki, bağışıklığı güçlendiren – birçok hastalığın tedavisinde yan ürün olarak kullanılan bu özel zeytinyağının gereğince üretilmediğini de vurgulayalım)

Sofralık dane zeytin üretimimiz ise 2024 yılında 700.000 Ton dolayındadır. Üretici fiyatı ortalamasının 30 TL, Pazar değerinin 90 TL olduğu dikkate alınınca; 21.000.000.000 TL (21 Milyar TL) üretici, 63.000.000.000 (63 Milyar TL) Pazar değerine sahiptir. Üstelik geçen yıl 210 Milyon USD ( 8,4 Milyar TL) karşılığı ihracat geliri de elde edilmiştir.
Efendim bunca rakamla, aritmetikle zeytini anlatmaya çalışmamın nedeni; önceki gün Mecliste onaylanan “zeytinlikleri yok edip, maden sahasına dönüştürme” kanunuyla alakalıdır.
Yukarıda arz ettiğim üzere, güzide memleketimin 500.000 ailesinin emekleri ve alın terleri ile ekonomimize kazandırdıkları kabaca pazar kıymetleri toplamı 163,5 Milyar Lira olan zeytin ve sair ürünlerinin, üstüne üstlük 88 Milyon insanımıza şifa olmasını da göz ardı ederek yok edilmesine vicdanım elvermiyor. O ağaçları kesip, ekolojik sistemi bozarak elde edilecek olan madenlerin –Pazar kıymetleri ne olursa olsun-, yalnızca üç – beş sermayedarı mutlu edeceği ve o madenlerde emekleri sömürülecek olan çalışanların (hangi maden ocağında sömürülmediler ki?) da hiçbir zaman mutlu – mesut olmayacakları gün gibi aşikâr.
Diyorlar ki, “yüce devletimizin menfaatleri gereği zeytin ağaçları sökülsün, başka yerlere taşınsın vs…” . Yerinden yurdundan zorla sökülerek başka topraklara sürüklenen bir mübadilin çocuğu olarak, bana bunu anlatamazsınız. Zira o yerinden sökülecek ağaçların başka topraklarda eskisi gibi yaşamalarının mümkün olamayacağını bilirim. Yaşasa da eskisi gibi meyve veremeyeceğini, verse de tadının eskisi gibi olmayacağını bilirim. Doğaya böyle hoyratça yapılan müdahalelerin acı sonuçları olacağını ve oradaki “hayatı nasıl kuruttuğunu“ da bilirim…
Ne demişti Brecht Usta?
Kopan ip, bağlanabilir yeniden
Tutar tutmasına ama
Kopmuştur işte bir kere
Belki karşılaşırız yine, ama orada
Beni terk ettiğin yerde
Bulamazsın beni bir daha