ZEYTİN ZAMANI / ZEYTİN SÖYLENCELERİ – GÖKHAN KORKMAZGİL

© Veysel Gençten

Türk Dil Kurumu sözlüğünde “söylence” diye aradığınızda sizi “efsane” başlığına gönderiyor, oraya bakarsanız da “eski çağlardan beri söylenegelen, olağanüstü varlıkları, olayları konu edinen hayalî hikâye; söylence” diyor. Mecazi anlamda kullanıldığında ise “gerçeğe dayanmayan, asılsız söz, hikâye, ya da olağanüstü bir başarı elde etmiş kimse, kurum vb.” diye yazıyor. Yani her durumda sözcük gerçekten uzak, uydurulmuş bir durumu ifade ediyor.

İşin tuhafı, söylenceler tarih boyunca anlatıla anlatıla, artık gerçekmiş gibi kabul görüyor. Zaman içinde eklemeler yapılarak, değiştirilerek sonraki nesillere aktarılıyor. “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” misali, ya da “bu kadar kişi inanmışsa yanlış olamaz” diyerek, doğru kabul edilerek el üstünde tutuluyor. Sonunda, bir efsaneye inananlar değil, inanmayanlar garipsenir oluyor.

© Gökhan Korkmazgil

Başka bir açıdan bakarsak, söylencede hikâye edilen olay, kişi ve mekânların tamamen uydurulmuş olduğunu söylemek de doğru değil. Belli ki başlangıçta birileri gözlemlemiş, aklı yettiğince yorumlamış, hayal gücü izin verdiğince geliştirmiş. Zaman ilerledikçe olaylar dramatize, kişiler idealize edilmiş, mekânlar gerçeği zorlayacak kadar değiştirilmiş.

Söylenceler toplumların kültüründe önemli yer tutar, hatta onu biçimlendiren ögelerden biridir. Geleneksel olarak yayılan, toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren halk hikâyesine mit diyoruz. İnsanlar doğa olaylarını bilimsel yöntemlerle açıklayamadıklarında başka türlü açıklamak zorunda olurlar. Mitler, doğaüstü varlıkların eylemlerinin öyküsünü oluşturur. Bu öyküler, kesinlikle gerçek ve kutsal olarak kabul edilir. Mitler, her zaman için bir yaradılışla ilgilidir; bir şeyin yaşama nasıl geçtiğini, ya da bir davranışın, bir kurumun, bir çalışma biçiminin nasıl ortaya çıktığını anlatır.

G. S. Kirk mitin genel bir tanımını “geleneksel sözlü hikâye” şeklinde yapar, mitlerin efsane, destan, halk hikâyeleri, masal gibi edebî türlerle iç içe geçtiğini ifade eder. Malinowski “mit asla bilimsel ilgiyi doyurmaya yönelik bir açıklama değildir, toplumsal gereksinimlere ve isteklere dayalı, dahası, pratik gereksinimlere yardım eden, dinsel gereksinimleri ve ahlaksal özlemleri derinden doyurmaya yönelik eski bir gerçekliğin yeniden anlatılmasını oluşturur” diyor.

© Gökhan Korkmazgil

Öte yandan, insan neye inanmak istiyorsa ona inanır. Belki de gerçeğe inanmak ağır geldiğinde, hayal dünyasından bir hikâyeye inanmak daha iyidir. Öldüğünde her şeyin biteceğini ona söylediğinizde, inanması ve kabullenmesi hiç kolay olmaz, bazıları için olanaksızdır. Dünyaya defalarca yeniden geleceğini, ya da başka bir dünyada daha iyi bir yaşamı olduğunu söylerseniz buna inanmak ona iyi gelir. Ölüm gibi katı, yaşam kadar tatlı meselelerin mitlerle açıklanmasını, inanç sistemlerinin söylencelere yaslanmasını yadırgamamak gerek.

Her şeye dair söylence olur da, zeytin geri kalır mı? Asıl zeytini söylemek gerek, hiç onsuz olur mu? Ekonomik değeri ve günlük yaşamda çoklu kullanım olanağıyla tarihi boyunca insanlar tarafından büyük ilgi gören zeytin, Akdeniz topluluklarının kültüründe önemli bir yer tutuyor. Hal böyle olunca, zeytine dair birçok söylence bu minik mucizevi meyveye büyük anlam yüklüyor. Mitolojik anlatılar zeytinin yeryüzündeki ilk ağaç olduğunu söylüyor.

© Gökhan Korkmazgil

Eski Mısırlılar zeytini ve bu kutsal meyvenin nasıl işleneceğini kendilerine tanrıça İsis’in öğrettiğine inanırdı. İsis’in, Nil’in suladığı bereketli Mısır topraklarının tanrıçası olması, bu inancın temeliydi. Mısırlılar vakti geldiğinde bu kutsal meyveyi toplamaya ilahilerle giderdi. Zeytin, tanrısal erdemlere eşlik ederdi. Mısır’daki en eski firavun piramidi olan Sakkara’nın duvarlarında zeytin sıkma işlemini gösteren figürler vardı. İnsanlar zeytini kendileri toplar, ezer, sıkar, zeytinyağını ortaya çıkarınca da tanrılarına şükrederdi.

Firavun Tutankamon’un başındaki zeytin yapraklarıyla örülü taç, adaletin tacıydı. Mısır firavunlarının mumyalarında, ölümsüzlük yolculuğuna zeytin dallarından yapılmış kolyelerle çıktıkları görülmüştür. Antik Mısır’da zeytinyağı, dinsel açıdan büyük öneme sahipti. Firavun III. Ramses, Güneş Tanrısı Ra için yaptırdığı tapınağın, sonsuza dek aydınlanması için özel zeytinlikler yaptırmıştı. Ra’ya, aydınlanmanın simgesi zeytin dallarını sunan III. Ramses, bundan duyduğu övüncü şu sözlerle dile getirmişti: “Senin şehrin Heliopolis’i zeytin ağaçlarıyla süsledim. O zeytin ağaçları ki, meyvelerinden halis zeytinyağı elde edilir. Bu zeytinyağı, senin tapınağını aydınlatan kandilleri besleyen yağdır.”

© Gökhan Korkmazgil

Yunan mitolojisinde, zeytin ağacının tanrıça Athena tarafından yaratıldığına inanılır. Zeus, insanlığa en değerli armağanı veren tanrı ya da tanrıçanın yeni kurulan şehrin hükümdarı olacağını ilan eder. Bu haberi duyan deniz tanrısı Poseidon ve bilgelik tanrıçası Athena büyük bir mücadeleye girer. Poseidon, denizden güçlü ve güzel bir at çıkartır. Athena ise, göklerden bir zeytin ağacı indirir. İnsanları keşfedilmemiş, uzak diyarlara götürecek olan görkemli at mı, binlerce yıl bereket ve yaşam kaynağı olacak olan zeytin ağacı mı daha değerlidir? İnsanlar deniz tanrısının sunduğu at yerine, zeytin ağacını tercih ederler. Yarışmayı kazanan Athena’nın ismi şehre verilir, ağaç şehrin akropolüne dikilir. Barışın sembolü zeytin ağacı yerleşik kültürün ve bereketin de temsilcisi olmuştur artık. Athena, zeytin ağacının da koruyucu tanrıçasıdır. Zeytinyağının keşfi ve zeytinin Atina’ya getirilişi tanrıça Athena’ya atfedilmiştir. Hatta zeytinin boyu tanrıçayı da aşar; Athena’nın hayatını sürdürebilmesi için zeytin ağacını sürekli görmesinin gerektiği bile söylenir! Bir süre sonra ise Poseidon’un şehre hâkim olamamasını hınçla karşılayan oğlu Halirrothios, hediye edilen zeytin ağacını kesmek için elindeki baltayı sallar, fakat büyülü bir şekilde balta ters döner ve Halirrothios’un kafasını keser. Böylece zeytinin ilahi güçler tarafından korunduğu hikâye edilerek insanların zeytin ağacına zarar vermeleri engellenmeye çalışılır.

Eski Yunan’da zeytin ağacı savaşçılar tarafından korunmaktadır. M.Ö. 480 yılındaki Pers işgali sırasında Akropolis yakılır. Yıkıntılar arasında kalan zeytin ağacı filizlenir ve yeniden canlanır. Bu zeytin ağacının sürgünleri Yunanistan’ın çeşitli bölgelerine dikilir. Bu nedenle olmalı ki bütün zeytin ağaçlarının, Athena’nın yarattığı bu ilk zeytin ağacından çoğaldığı söylenir.

© Gökhan Korkmazgil

Kutsal bir aileden gelebilmek için zeytin ağacının altında doğmuş olmak gereklidir. Yunan mitolojisinde inanışa göre, tanrıların çocukları zeytin ağacının altında doğarlar. Yunan mitolojisinde en güçlü tanrı olan Zeus’un ikiz çocukları Artemis ile Apollon’un zeytinlikte doğduğu rivayet edilir. Yunanlılar, zeytin ağacını kutsal bir ağaç kabul etmiş, tanrı ve tanrıçalarının heykellerini sadece mermerden değil, aynı zamanda zeytin ağacından da yapmışlardır. Antik Yunan’da, kutsal ağaç olarak kabul edilen zeytinin ağacının, tek bir dalının bile koparılması ölüm cezası ile sonuçlanacak suç sayılırdı. Her dört yılda bir, tanrıça Athena için düzenlenen oyunlarda kazanan kişilere, zeytin dalından yapılan taçlar verilirdi. Ayrıca kazanan kişiler, amfora dolusu zeytinyağı ile ödüllendirilirdi.

Eski Yunan’da, zeytini yalnızca bâkireler toplayabilirdi. Bâkire olmayanlar bu meyveye el süremezlerdi, zeytin bu denli kutsanmıştır. Athena da bakiredir ve arılığı temsil eder, sistemin ona biçtiği rol, bekâreti temsil etmesidir. O nedenle, ilk zeytin ağacını yeşerten Athena’dır.

Romalılar, Yunanlıların zeytin ve zeytinyağı kültürünü devralıp, geliştirmişler. Roma mitolojisinde, zeytin ağacının tanrıça Minerva (Athena’nın Roma karşılığı) tarafından yaratıldığına inanılır. Minerva, insanlara zeytin ağacını armağan eder, bu ağaç Roma İmparatorluğu’nda büyük bir öneme sahiptir. Roma İmparatorluğu’nda zeytin ağacı, barışın sembolü olarak kabul edilirdi. Tanrıça Minerva’nın, Roma kentinin kurucusu Romulus ve ikiz kardeşi Remus’un, zeytin ağacının altında doğurduğu hikâye edilir.

Antik Mezopotamya’da zeytin ağacının yaratılışıyla ilgili hikâyeler vardır. Bu mitlerde de zeytin ağacı insanlara bereket ve sağlık getiren bir armağan olarak kabul edilir. Söylencelere ister inanın ister inanmayın, ama zeytini yaşamınızın dışında tutmayın. Akdeniz kıyılarımız hep dağlıktır, zeytin kıraç tepeliklerdeki nazarlıktır. Göklerden inmiş olmasa da kutsaldır, ölümsüzlük değilse de sağlıktır.

Yorum, görüş ve önerileriniz