NİKANDROS KEPESİS – 75 YIL SONRA DOĞDUĞUM YERDE 1998 – BÖLÜM 8 / DÜZENLEYEN: TUNÇ TOKAY
Etnik köken, milliyet ne olursa olsun, savaş alanlarında şehit düşen, kamplarda ve esaret altında işkenceye uğrayan. Özgürlük, Demokrasi ve Barış için şiddete ve savaşa karşı mücadele eden herkese adanmıştır. Nikandros Kepesis
**
Bu yazının amacı ve alanı, İzmir’in yakılmasıyla birlikte başta Yunanlar olmak üzere sakinlerinin yaşadığı dramı, en azından kısaca tasvir etmek için uygun değil. O korkunç sahneler ve tanıklıklar, başka yazarlar tarafından ele alındı ve modern Yunan edebiyatına kazandırıldı. Ancak, bu trajik anlarda İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin İzmir sakinlerine yönelik tutumları hakkında birkaç söz söylemeden geçmenin uygun olmayacağını düşünüyorum. Limanda demirlemiş gemilerinin mürettebatı, zulümde hatta çetelerden bile daha ileri gitti. Çılgına dönmüş çetelerin bıçağından veya yangının acımasız alevlerinden kaçmak için sandal ya da yüzerek gemilere ulaşmayı başaranlar, şiddetle denize atılıyordu. Mürettebat subaylarının bu olaylardaki sorumluluğu açıktır. Ancak asıl sorumlular, emperyalist İngiltere ve Fransa hükümetleridir.
Tarihimiz tarafından sonsuza dek mahkûm edilen bu gerçekten korkunç suçun manevi failleri onlardır.
İngiliz ve Fransız emperyalistleri halkımızı sömürdükten, ordumuzu kendi emperyalist çıkarlarının bekçisi olarak kurduktan ve Kemal’i tehdit etmek için kullandıktan sonra, sonunda onunla anlaşmaya vardıklarında, halkımıza karşı gerçek yüzlerini gösterdiler. Daha sonra, emperyalistlerin başka korkunç suçlarının ardından, sağ kanadın siyasi temsilcilerinin çıkıp “Yunanistan Batı’ya aittir” diye ilan etmeleri şaşırtıcı değildir. Bu anlayışın diğer dillerde nasıl ifade edildiğini bilmiyorum ama biz Yunanca buna “gönüllü kulluk” ya da “reayalık” deriz! Bu politika, bu zihniyet, halkımızın çıkarları ve özgürlük ile bağımsızlık için verilen kanlı mücadelelerle keskin bir çelişki içindedir.
İzmir’in yakılmasından bir ay sonra, 11 Ekim 1922’de, Mudanya Limanı’nda, İtilaf Devletleri ile Kemal arasında bir Ateşkes Protokolü imzalandı.24 Temmuz 1923’te Lozan’da, Sevr Antlaşması’nı geçersiz kılan ve Küçük Asya, Pontus ve Trakya’ya dair nihai barış antlaşması imzalandı.
Kemal’in liderliğindeki ulusal-burjuva devriminin yabancı işgalcilere karşı kazandığı zafer, aynı zamanda eski feodal teokratik rejime karşı da bir zafer anlamına geliyordu.1 Kasım 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi, Sultanlığı kaldırdı. Bir yıl sonra, 29 Ekim 1923’te, Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi. Ertesi yıl, 1924’te, aynı şey ülkemizde de oldu: Bir referandumla Cumhuriyet kuruldu. Bu, Nikolaos Plastiras, Stylianos Gonatas ve diğerlerinin öncülük ettiği bir devrimin sonucuydu.
Devrimci hükümet, Küçük Asya seferinin son aşamasından sorumlu olan ana kişiler askeri mahkemede yargıladı ve altı kişiyi – Gounaris ve diğerleri – idama mahkûm etti. Cezalar infaz edildi.
Biz, bunun adil ve doğru bir çözüm olduğuna inanmıyoruz. Çünkü bu çözümle aslında hiçbir şey kökten çözülmedi. Ayrıca, bu trajedinin sorumluluğu yalnızca idam edilenlere ait değildi. Siyasi sorumluluk, az ya da çok, burjuvazinin iki partisini de bağlar. Bu sefer, burjuvazinin desteğiyle ve çıkarları için, aynı zamanda İngiliz-Fransız emperyalistlerinin çıkarları için düzenlendi. Küçük Asya Seferi ve onun sonuçları sayesinde yabancı bankacılık sermayesinin (İngiliz HAMPRO Şirketi) ve Yunanistan Ulusal Bankası’nın elde ettiği kârlar hesaplanamayacak kadar büyüktü. Sanayicilerin, işçi emeğinin değerinin düşürülmesinden elde ettikleri kârlar da aynı şekilde devasa boyutlardaydı. Buna karşın, Yunan halkı ise bu maliyetleri ödedi ve ödemeye devam ediyor.
Mültecilere gelince, her şeylerini kaybettiler. İki yüz binden fazla kişi hayatını kaybetti. Devasa servetleri yok oldu. Uluslararası Komiteler (Lozan Antlaşması, Madde 14) tarafından hesaplanan bu servet, dönemin 100 milyar drahmiden fazlasına denk geliyordu. Ve bu servet, Türk-Yunan dostluğunu pekiştirmek ve Türk savaş tazminatlarını ödemek için Kemal’e bağışlandı. Yani Küçük Asya, Trakya ve Pontus’taki Helenizm, bu girişimin masraflarını, soykırıma uğraması ve ulusal felaketle sonuçlanması pahasına ödedi.
Buna rağmen, devletten mültecilere yönelik en temel burjuva nitelikli bir iyileştirme dahi yapılmadı. 1930 yılında Eleftherios Venizelos ve Panagis Tsaldaris’in meclisteki taahhütlerine rağmen, hâlâ binlerce mülteci yerleştirilemedi. Dahası, çeşitli fırsatçı kişiler, mültecilere ve onların soyundan gelenlere daha fazla yük bindirmek için yollar aramaya devam ediyor. Darbecilerin devrilmesinden bu yana 23 yıl geçmiş olmasına rağmen, karşı-mülteci yasaların geçerliliği hâlâ sürüyor. Ve bu nedenle, binlerce kişi bir kez daha mülteci olma riskiyle karşı karşıya.
Hükümetin, bu devasa ahlaki, ulusal, siyasi ve sosyal meseleye ciddi bir şekilde ve sorumlulukla eğilmesi gerekmektedir. Lozan Antlaşması’nın 14. maddesini inceleyip adil bir şekilde uygulaması, muhalefet partisi iken verdiği sözleri yerine getirmesi gerekir. Trakya’daki Türklerin mübadeleye tabi mallarının keyfi bir şekilde “Devlet Emlak Şirketi A.Ş.”ye devredilmesi gibi büyük bir mesele var. Bu mallar, esasen özel sermayeye verilmiş oldu, oysa yalnızca mültecilerin kontrolündeki bir kuruma devredilmesi gerekirdi.
Bu sorunlarla ilgilenen tüm mülteci dernekleri, daha yakın iş birliği yapma sorumluluğundalar. Diğerleri de bu yönde onlara destek olmalıdır. Herkes, mültecilerin ilk yerleşim bölgelerinde (Kokkinia, İonia vb., Yunanistan genelinde) kurulan belediyelere destek vermelidir. Bu belediyelerin, yerleşim düzeniyle ilgili ve diğer kentsel sorunları çözmek için doğru bir şekilde hareket etmesi gerekmektedir; bu sorunlar, mültecilerin aceleyle yerleştirilmesinden kaynaklanmıştır.
Hükümetin, bu konularda temsil gücü olan mülteci örgütleriyle iş birliği içinde yasal, maddi ve manevi destek sağlaması kutsal bir görevidir.
Sonuçlar: Yukarıda belgelenmiş şekilde açıklananlardan açıkça anlaşılmaktadır ki, kurtarılmamış Helenizm sorunu, Anadolu, Pontus ve Trakya’da mevcuttu. Bu sorunun ele alınmasında tek doğru ve gerçekçi yöntem, Türk devleti sınırları içinde özerk bölgelerin oluşturulmasının barışçıl yöntemlerle savunulmasıydı. Ancak, ülkemizin egemen sınıfının bu meseleyi ele alma şekli, her açıdan yanlış ve temelsiz bir zemin üzerindeydi. Uygulanan maceracı politika, başından itibaren Anadolu’daki Helenizm ve genel olarak Yunan halkı için aşılmaz tehlikeler barındırıyordu.
Dolayısıyla, bu büyük ulusal felaketin tüm boyutlarıyla başlıca sorumluluğu, egemen sınıf ve onun partilerindedir. Egemen sınıf, kısır bir büyük devlet hayaliyle ve emperyalist güçlere (özellikle İngilizlere) olan bağımlılık politikasıyla hareket etmiştir. Bu politikanın oluşumunda İngiliz emperyalistleri, ajanları aracılığıyla, 1821 Ulusal Kurtuluş Mücadelesi devam ederken bile sinsi ve ısrarcı bir şekilde çalışmışlardır. Egemen sınıf, bu politikaya dayanarak Anadolu macerasına atılmış ve bunu tamamen kendi çıkarları doğrultusunda gerçekleştirmiştir.
19. yüzyılın ortasında ve Birinci Dünya Savaşı sırasında İngiliz ve Fransızların iki ablukası ve silahlı müdahaleleri, ulusal tarihimize damgasını vuran birçok olay arasında en karakteristik olanlardır.1930’da Ankara Anlaşması ile mülteci mallarının Türkiye’ye devredilmesi, İngiliz emperyalistlerinin dolaylı baskısı altında Eleftherios Venizelos tarafından kabul edilmiştir.
Aynı Yunan karşıtı ve Türk yanlısı politika günümüze kadar devam etmiştir. 1944 Aralık ayında İngiliz-Amerikan emperyalistlerinin doğrudan silahlı müdahalesinden sonra, ülkemizin politik ve ekonomik bağımlılığı Amerikalı ve NATO’cu emperyalistlere karşı daha da büyümüş ve kesintisiz bir şekilde devam etmiştir. Yunanistan, “en zavallı manda devleti”, “olta yutmuş balık” olarak her türden Reagan’ların eline düşmüştür.
Cunta diktatörlüğünün kurulması ve desteklenmesi, Amerikalıların ve NATO’daki ortaklarının eseridir. Aynı şekilde Kıbrıs trajedisi de onların eseridir. Denktaş devletinin yaratılması ve halkımızın Avrupa Ekonomik Topluluğu’na (EEC), NATO’ya üyelikten ve ülkemizin dört bir yanında onlarca ölüm üssünün kurulmasından çektiği tüm sıkıntılar da bunun bir sonucudur.
Sadece KKE (Yunanistan Komünist Partisi), mevcut partiler arasında Küçük Asya Seferi’ne karşı çıktı. Kore de olduğu gibi her türlü maceracılığa karşı oldu.
KKE, emperyalist hegemonyaya karşı demokrasi, ulusal bağımsızlık, toplumsal ilerleme ve sosyalizm için direnmiş ve direnmeye devam etmektedir. Bugün KKE, halkın geniş tabanlı bir kitlesel halk hareketi geliştirme mücadelesinde ön saflarda yer almaktadır. Tekelcilik karşıtı, antiemperyalist bir hedefle mücadele ediyor; tabanda birleşme, ilerleme ve ulusal bağımsızlığa inanan tüm güçlerle her düzeyde iş birliği için çalışıyor. Barış için mücadele ediyor. Gerçek bir değişim için, halkın demokrasisi ve sosyalizm yolunun açılmasını sağlayacak anahtar bir değişimi ilerletmek için çaba gösteriyor.
Geçmiş yıllarda, özellikle savaş sonrası dönemde, ele alınan yıllarda Kemal’in takip ettiği Türkiye’nin antiemperyalist politikası kademeli olarak değiştirildi. Uzun yıllardır Türkiye, Amerikan-NATO çıkarlarına boyun eğen bir politika izlemektedir. Türkiye’nin Yunanistan’a ve özellikle Kıbrıs’a yönelik şovenist politikası, özellikle ABD’nin, her iki ülkeyi de vesayet altına alması ve Kıbrıs’ın bölünmesi için yaptığı emperyalist planlarına uygun bir politikadır. Bu politika, Yunan, Türk ve Kıbrıs halklarının çıkarlarına aykırıdır. Bu politika, Denktaş devletinin ilan edilmesi ve Samothraki’de “Panther” savaş gemimize yönelik kışkırtıcı saldırı ile zirveye ulaştı.
Kemal’in ilk yıllarında uygulanan ilerici reform politikaları, zamanla antidemokratik, halk karşıtı bir politikayla ve sonunda Evren’in cuntası tarafından uygulanan idam politikalarıyla ters yüz edildi. Yunanistan, Türkiye ve Kıbrıs halklarının ortak mücadelesi – KKE, TKP ve AKEL’in ortak açıklamalarıyla defalarca belirtildiği gibi – ulusal bağımsızlık, halk egemenliği ve barış için tek politikadır.
Kaynaklar:
G. Kordatos, Modern Yunanistan Tarihi, cilt VI.
Takis Kontos – Mikrasia Telos.
Nikos Psyrukis, Küçük Asya Felaketi.
Marksist Araştırmalar Merkezi Diyemero (Çağdaş Dönem).
SSCB Akademisi Dünya Tarihi, cilt III-H2.
Neoklis Saris, Devlet, Toplum ve Dış Politika, Bölüm A.
Aigisi, Yunanistan Mültecisiz – 1934.
1981 13. Kongre Tutanakları – Panhellenik Küçük Asya Mültecileri Federasyonu.
KKE Arşivi.
N. Kepesis’in “Rizospastis”teki makaleleri, 1982.
**