FELSEFE TARİHİ 10 – “ALMANYA’DA AYDINLANMA: TEPEDEN AŞAĞI DOĞRU” – UFUK SAKA
Avrupa’da geleneklere güvensizlik 16. Yüzyılın sonlarına doğru başladı. Papalığın egizisyon mahkemeleriyle oluşturduğu baskı ve zulme dayalı iktidarına karşı gelişen tepki ve başkaldırıların ardından Orta Çağdan kopuşun ve laiklik ilkesinin başlangıcı da 17. Yüzyıl oldu. Bu yeni dönemde seküler görüş yaygınlık kazandı.
Modern felsefe, 17. ve 18. Yüzyıl felsefeleridir.17. yüzyılda sistematik düşünce varlığını korumak için direnç gösterirken, aydınlanmacı görüş 18. Yüzyılda gelişti. 18. Yüzyıl, aynı zamanda ulus devletlerin ortaya çıkışı, milli dillerin kullanılması ve burjuvazinin oluştuğu dönemdir.
İtalya’daki rönesans ve reform hareketlerinin ardından aydınlanma önce İngiltere’de filizlendi, tohum verdi. Fransa’da gelişti. Ardından Almanya’ya sıçradı.
Tepeden aşağı doğru
Yeni bir mezhep olan Protestanlık Almanya’da hâkim mezhep haline geldiği için burada aydınlanmaya karşı direnç vardı. Protestanların da felsefecilere ve aydınlanmacılara karşı sempatileri yoktu. Hatta Almanya genel anlamda aydınlanma düşüncesine tepkiliydi.

Ancak Almanya’da aydınlanma, yukarıdan aşağı doğru gerçekleşti. Aydınlanma düşünürlerini Prusya Kralı Büyük Friedrich korudu ve kolladı. Yani Almanya’da, aydınlanmacı bir despotun aydınlatmayı dayatması ile dünyaya damgasını vuracak filozofların yeşereceği bir ortam oluştu. (Prusya, 1713-1867 yılları arasında kendine Prusya Krallığı adını veren Alman devletinin ismidir.)
Almanya’da Kant, Fichte, Schelling’ten geçerek idealizme varan Hegel felsefesi güç kazandı. Almanya, hep mistik rasyonalist kaldı, demek yanlış olmaz. Materyalizmi ve emprisizmi bünyesinde barındıramayan ülkenin romantik idealist felsefesini Nietsche, “Almanlar nereye gitse, kültürü hemen berbat ederler” diye eleştirmekten çekinmedi.
Sonuç olarak Alman felsefesinin idealizm ağırlıklı olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Gottfried LEIBNIZ (1646-1716)
Leibniz, matematikçi ve filozoftur. Bir matematikçi olarak Newton’dan bağımsız olarak geliştirdiği “Sonsuz Küçük” teorisindeki formulü hâlâ kullanılmaktadır. Descartes’tan etkilenmekle birlikte onun düalizminin yerine monadoloji düşüncesini koydu. Monadoloji, Demokritos’un atomcu düşüncesine benzer. Leibniz, beden ile ruh arasındaki uyumun Tanrı tarafından önceden kurulmuş bir saat gibi işlediğini yazdı. Cevherin sonsuz olduğunu, her şeyin MONAD’lardan meydana geldiğini savundu ve “Tanrı da bir Monad’tır!” sözüyle felsefe tarihinde özel bir yer edindi. Leibniz’in metafizik sisteminde monadlar, evreni oluşturan ancak uzamsal genişlemeden yoksun ve maddi olmayan temel maddelerdir. Her şeyi monad saydığından maddeye de ruh yüklemek suretiyle spritüel hale getirdi. İşte buna idealizm denildi!
Leibniz, Almanya’da yoğun olarak yaşanan mezhepler çatışmasında, Kalvinizmi, Lutherciliği ve Katolikliği uzlaştırmaya çalıştı.
Eserleri: Eserlerini Fransızca yazdı. Monadoloji, Metafizik Üstüne Konuşmalar, İnsan Zihni Üstüne Yeni Denemeler, Theodicee başlıca eserleridir.
Soru: Leibniz örneğinde olduğu gibi teoloji eğitimi almış, Tanrı üzerine çeşitli yorumlarda bulunmuş filozofların önemli bir bölümü aynı zamanda birer matematikçidir. Matematik bilimi ise deneyle ulaşılan bir bilim dalı değildir. Buradan yola çıkarak din, Tanrı (dileyen doğa desin) ve matematik arasında bir bağlantı kurulabilir mi?
Immanuel KANT (1724-1804)
Önceleri üniversitede astronomi ve fizik dersleri veren bir akademisyen olan Immanuel Kant, 50 yaşından sonra felsefeye yoğunlaştı. Felsefeyi Almanya’ya taşıyan ve Almancayı felsefe dili yapan filozof olarak felsefe tarihinde özel bir yer edindi. Almanya’nın geleneksel mistik ve rasyonalist çizgisinden ayrılarak orijinal düşünceleri ile felsefeye yeni bir soluk getirdi. “Aydınlanma Nedir?” adlı eserinde aydınlanmayı, “İnsanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulması” olarak tarif etti.

“Postacıysan (çalışan biriysen), iş yerinle veya çalışma koşullarınla ilgili şikayetlerin varsa bu şikayetlerini dile getirmekten kaçınma. Ama işini eksiksiz olarak, görev bilinci içinde yapmaya devam et.” şeklinde özetlenebilecek bir ahlak yasasını kaleme aldı. Ona göre bir davranışta bulunmadan evvelki maksat, yani davranışın yapılış amacı önemlidir. Buradaki maksat yani niyet ödeve uygun olarak, salt iyidir. Salt iyi ise yasaya uygun olandır. Kant, bu düşüncesine “Ödev ahlakı” dedi.
“Düşünmekten korkma, yüreklice düşün!” dedikten sonra bu sözüne kitaplarını ithaf ettiği Büyük Friedrich’in, “Ne düşünürsen düşün ama itaat et!” sözünü de ekledi. Eserlerini Prusya kralı Büyük Friedrich’e ithaf etti.
Saf Aklın Eleştirisi
Metafiziğin sınırlarını ve kapsamını belirlemeye çalıştığı ilk kitabı olan “Saf Aklın Eleştirisi” adlı eserinde Kant, aklın deneyimlerden bağımsız olarak erişebileceği tüm bilgilerin eleştirisini kastetmektedir. Buradaki amacı da metafiziğin olanağı veya olanaksızlığı hakkında karar vermektir. Kant, başta Descartes’ın “Düşünen Töz” sorunundan hareketle rasyonalist filozofların yanı sıra İngiliz filozoflarından Locke ve Hume gibi deneyci filozofların çalışmalarından da yararlanarak eserler verdi. Deneyimden bağımsız bilgiye “a priori” bilgi adını verirken, deneyim yoluyla elde edilen bilgiye ise “a posteriori” dedi. Deneyimden bağımsız bilgiler meselesini ilk olarak ortaya atan ise Antik Yunan filozofu Platon’du. Kant’a göre, bir önerme, zorunlu ve evrensel ise a prioridir. Bir önerme, hiçbir durumda yanlış değilse ve bu nedenle reddedilemiyorsa zorunludur. Reddetmek çelişkidir. Duyular (dolayısıyla deneyler) aracılığıyla a posteriori olarak elde edilen bilginin ise asla mutlak ve evrensel olamayacağını iddia etmektedir.
Ahlak felsefesi
Immanuel Kant, “Pratik Aklın Eleştirisi” adlı eseri ise “Ahlak (Etik) Felsefesi” üzerine yazılmış en kapsamlı kitaplardan biridir. “Ahlaki konularda insan aklı, en genel anlayışta bile, kolayca yüksek bir doğruluk ve başarıya ulaştırılabilir.” diyerek Saf Aklın Eleştirisi adlı eserindeki düşünceleri ile etiğe dair düşünceleri arasında bağ kurdu. Pratik Aklın Eleştirisi’nde saf aklın aynı zamanda pratik olduğunu ve duyulardan, deneyimlerden bağımsız olarak insanları yönlendirebileceğini ve motive edebileceğini vurguladı. Bu eserin önemli bölümlerinden biri olarak kaleme aldığı “İyilik” konusunu işlerken bireyin yapacağı iyiliğin kendini iyi hissetmesi veya Tanrı tarafından hoş görülmesi için değil, görev ahlakının bir gereği olarak yapılması gerektiğine dikkat çekti. İyiliğin başka insanların onu iyiliksever biri olarak tanıması için, takdir edilmek üzere yapılmasının asla iyilik olamayacağının altını çizdi.
Soru: Doğal afetler sonrasında televizyonlarda ismini vererek ve yardım miktarını açıklayarak öne çıkmaya çalışan, yılda bir ay iftar masası kuran ve yardımsever olduğunu ilan eden, ekonomileri batmış kişilere ihtiyaç maddelerini kamyonlar üzerinden atarak izdiham yaratan özel ve tüzel kişilerin yaptıkları iyilikleri Kant’ın “İyilik” yaklaşımına göre nasıl değerlendirirsiniz?
Kant, “Yargı Yetisinin Eleştirisi” adlı eserinde de insanın estetik üzerindeki algılarını mercek altına aldı. Güzel sıfatının içeriği üzerine düşüncelerini bu kitabında topladı.
Eserleri:
Aydınlanma Nedir? Saf Aklın Eleştirisi, Pratik Aklın Eleştirisi, Yargı Yetisinin Eleştirisi, Ahlak Metafiziğinin Temelleri…
Johann FİCHTE (1762-1814)

Alman idealizminin önemli isimlerinden biri olan Fichte, bir dokumacının oğludur. Onun yeteneğini gören zengin birinin yardımıyla üniversite eğitimi aldı. Kant’ın hayranı olan Fichte’ye göre, irade ya da ben, temel gerçeklik olup özgürdür, kendi kendisini belirleyen faaliyettir. Ben ya da irade harici her şey ölüdür ve varoluşun pasif bir şeklidir. İrade, ilerlemenin, uygarlığın harekete geçiren gücüdür. Ona göre felsefede yapılacak ilk iş, ilerlemeye götüren çabaların niteliğine hem saf aklın ve hem de pratik aklın koşullarına, ilke ve ön kabullerine ilişkin olarak ayrıntılı bir açıklama sunmaktır.
Eserleri:
Üretken bir yazar olan Fichte’nin onlarca eseri vardır. Türkçeye çevrilerek yayınlanan kitaplarından bazıları şunlardır: İnsan Özgürlüğünün Özü Üzerine, Transandantal İdealizm Sistemi, Sanat Felsefesi, Dünya Çağları.
Friedrich SCHELLİNG (1775-1854)
Alman idealizminin önemli isimlerinden biri olan Schelling, Fichte’nin temel kavrayışını ve idealist bakış açısını paylaşmakla birlikte, onun iradeyi mutlak hale getiren doğa anlayışını mutlak egonun bir ürünü olarak değerlendirip karşı çıkmıştır. Ona göre ideal olan ile gerçek, düşünce ile varlık aynıdır ve birdir.

İnsan Özgürlüğünün Özü Üzerine adlı eserinde özsel bilgininin temelinin “tinsel olan”da bulunduğunu yazdı. Ona göre tin kaderdir ve kader de tindir.
Friedrich HEGEL (1770-1831)Bir memurun oğlu olarak dünyaya gelen Hegel, ilahiyat okuduktan sonra felsefe öğretmenliğine başladı. 1805’te profesör oldu. Başlarda Schelling’in öznel idealizm felsefesine inandı. Daha sonra ayrı bir sistem geliştirdi. Bunu “Tinin Fenemolojisi” adlı eserinde açıkladı. Değişik üniversitelerde akademik çalışmalarını sürdürürken “Mantık Bilimi” ve “Felsefe Ansiklopedisi” adlı eserleriyle felsefe dünyasının dikkatini üzerine çekti.

Kant’ın felsefesinden yola çıkan Hegel, ilerleyen zamanlarda onun fikirlerini eleştirdi. Hegel’e göre dünya demek mantık demekti. Kant’ın aksine insanların her şeyi öğrenebileceğini söyledi. Hegel’e göre felsefe, çelişmelerin, karşıtların felsefesidir. Verdiği bir örnekte “Çiçek, meyvenin ortaya çıkmasına yol açar ama bunun için çiçeğin ortadan kalkması gereklidir.” diyerek diyalektik yöntemin temellerinin oluşturmaya başladı. Diyalektik yöntemin bir sonucu olarak ölümün bir yanıyla var olanı ortadan kaldıran, diğer yönüyle ise yeniden doğuşu sağlayan koşul olduğunu yazarak “Yaşam Felsefesi”ne katkı sundu.
Eserlerinde gerçeği, zihnin, düşüncenin ürettiğini söyleyerek tarihin aklın yürüyüşü olduğunu kaleme aldı. Devletin toplumun bireysel çıkarları ile ortak çıkarların çatışması sonucunda ortaya çıktığını söyledi. Diyalektik yöntemin babası kabul edilen Hegel’in diyalektiği idealisttir.
Diyalektik idealizm

Hegel, bilincin kendi başına özgür olmadığını, bilincin “Tinin Fenemolojisi” adlı eserinde açıkladığı karmaşık bir süreçle gerçekleştiğini belirterek felsefesini, bireylerin kendilerine özgü bir şekilde özgür bir bilince ulaşarak belirledikleri insanlık tarihi felsefesine dayandırır.
Hegel, bilincin kişinin sübjektif ama sade bir kesinlikle kendisine ait objektif bilgiye ulaşması sonucunda oluşacağını söyleyerek efendi ile köle arasındaki ilişkiye de diyalektik diye adlandırdığı yolla ulaştı. Sürecin sonucunda bilincin “Akıl” ile buluşacağını, dünyanın artık bilinç sahibi, akılla buluşmuş birey için yabancı olmayacağını belirten Hegel, o zaman bilincin “ben”e ait olmaktan çıkarak “biz”e ait toplumsal bilince dönüşeceğini belirtmektedir. Ama bu toplumsal bilinç, bizin ben de olabildiği tinsel bir topluluktur! Yani “Tin”den başka bir şey değildir. Hegel, geliştirdiği diyalektik yöntemi idealizm ile birleştirmek suretiyle Marks’a göre onu baş aşağı etti.
Hegelcilik
Hegel, özellikle diyalektik yöntemi felsefeye uygulamasıyla, felsefe tarihinde özel ve önemli bir yere sahip oldu. Ölümünden sonra birçok filozof onun eserlerinden, kimi zaman eleştirdikleri yönlerine kendilerine göre yeni açılımlar getirerek kimi zaman görüşlerindeki bütünlüğü bozmadan geliştirmek suretiyle yararlandılar.
Hegel’den sonra onun düşünceleri ağırlıklı olarak din ile siyaset konularında tartışmalara yol açtı. Hegel’in eğitiminden geçen öğrencileri, onun “Akla uygun olan her şey gerçek, gerçek olan her şey de akla uygundur!” cümlesi nedeniyle “Sağ ve sol Hegelciler” olarak ikiye ayrıldılar. Sağ Hegelciler bu sözü “Mevcut gerçekliğin şu anda akla uygun olduğu” anlamına geldiğini iddia etiler. Sol Hegelciler aynı sözün “Gerçekliğin gerçekten akla uygun olabilmesi için değiştirilmesi gerektiği” anlamına geldiğini ileri sürdüler. Sağ Hegelciler arasında Hinrich, Gabler dikkat çekerken Sol Hegelciler arasında Ruge, Bruno Bauer, Strauss, Feuerbach ve Marks yer aldı. Hegel’i bugünlere en etkili olarak taşıyan hiç kuşkusuz Karl Marks oldu. Hegel’in tepe üstü duran diyalektik yöntemini ters çevirip ayakları üzerine oturtmak suretiyle diyalektik materyalizmi oluşturdu.
20, yüzyıl felsefesinde Hegelcilik yeniden canlandırıldı. Yeni Hegelcilik adı verilen bu akım Almanya ile birlikte ABD dahil birçok batılı ülkede etkilidir.
Eserleri:
Hegel’in, Tinin Fenemolojisi, Mantık Bilimi ve Felsefe Ansiklopedisi, Tarih Felsefesi Üzerine Dersler isimli esreleri başta olmak üzere birçok esri mevcuttur.