ANADOLU MÜHÜRLERİ GEZİMİZ – BEYŞEHİR – HİTİT EFLÂTUNPINAR ANITI – MİSTHİA HİTİT ANTİK KENTİ /
METİN DENİZMEN
“ Beşikler vermişim Nuh’a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır,
Anadolu’yum ben,
Tanıyor musun? ”
Ahmed Arif’in yukarıdaki mısralarından başka Anadolu’yu en keskin en derin anlatacak bir ifade hatırlamıyorum. Bir kez daha, Anadolu yollarındayım, uzun bir rota plânladım, bugün ilk uğrak yerimiz Gelenbe ve Şarkîkaraağaç’ın bereketli topraklarının hasat telâşlarını izleyerek Beyşehir’e yakınlarındaki Eflâtun Pınarı, bu muhteşem anıtı bir kez daha görmek istiyoruz.
Sâkin, kimseler yok, tabiatın erozyona uğrattığı üç Hitit Boğasının önünden minik bir dere hışırdayarak akıyor, içinde Hititlerin yediği balıkların torunları yüzüyor.
Hititler “bin tanrılı halk” olarak anılır. Büyük olasılıkla gurur duydukları bu özellik pek çok gizemi de beraberinde getiriyor. Örneğin, pınarlar kutsaldı ve Anadolu’nun dört bir yanına yaptıkları anıtlarla bu kutsallığı ölümsüzleştirmeye çalıştılar.
Anıtın MÖ 13’üncü yüzyılın ilk çeyreğinde yapıldığı tahmin ediliyor, dönemin imparatoru Dördüncü Tuthaliya’ydı, Hititler çöküş sürecine girmişti ve anıtın bu nedenle tamamlan(a)madığı sanılıyor.

Anıtın, kutsal havuza bakan yüzündeki 19 kabartmalı taş blokta tanrı, tanrıça, cin figürleri görülüyor. Merkeze Fırtına Tanrısı ve Güneş Tanrıçası çifti yerleştirilmiş. İki yanlarındaki 10 kanatlı cin ve boğa adam bir güneş kursunu taşıyor. Alt sırada ise, ellerini göğsünde kavuşturmuş beş tanrı sıralanmış. İki baştakiler Dağ Tanrıları. Aralarında, eteği delikliler Yeraltı Kaynağı Tanrıları. Dinsel törenlerde deliklerden akıtılan sular, anıtın arkasındaki bir küçük haznede toplanıp fıskiyeye dönüşüyormuş.
Anıtta estetik, dini düzenlemenin yanı sıra özenli bir su mühendisliği çalışması göze çarpıyor. Yandan ve arkadan çıkan kaynak suları, ince bir işçilikle anıta ve havuza verilmiş. Daha sonra bunlar pınarların oluşturduğu dereye bağlanmış. Havuz küçük bir barajı çağrıştırıyor.
Eflâtun Pınar düzenlemeleri sırasında çıkan eserler yine anıtın çevresine yerleştirilmiş. Devasa boyuttaki üç boğa başından oluşan bir başka anıt da Kutsal Havuz’un 10 metre kadar sağına yerleştirilmiş. Pınardan yükselen belli belirsiz bir su sesi uhrevî bir atmosfer yaratıyor.
Günü, Beyşehir’e 26 km. uzakta Fasıllar Köyü’nde Antik Misthia Hitit Kentini dolaşmadan bitirmek istemiyoruz. Köy girişindeki paslanmış, delik deşik olmuş levhadan zar zor gideceğimiz yönü kestiriyor ve zorlu yollara giriyoruz aracın homurtuları ile.


Epey ilerledikten sonra, karşıdaki kayaların üzerindeki Lukyanus Kitabesini ilk fark eden eşim oluyor. İniyor, kurumuş otlar arasında ilerleyerek önüne geliyoruz. Yerden 10 metre kadar yüksekte, kaya üzerine tüm detayları ve koşumları ile oyulmuş bir at kabartmasını daha yakından görüyoruz. Yanında da derince bir niş var. 2200 yıl öncesine Romalıların henüz Pagan inanışa sahip olduğu döneme ait olduğu düşünülen bu anıtın, Lukyanus isimli bir at yarışçısına ait olduğu kabul ediliyor.
Lukyanus’un erken ölümüne üzülen yakınları tarafından yapılan anıtın Grekçe kitabesinde dönemin at yarışı kuralları da anlatılıyor; Bir at birinci olduysa başka yarışlara katılamaz. Atın sahibi de yarışmada atı birinci olduysa ikinci atı katılamaz. Atın kendisi katılamadığı gibi sahibinin ikinci atı da katılamaz. Görüldüğü gibi, hırs ve kavga değil centilmenlik üzerine kurulu dönem at yarışları anladığım kadarıyla.
At kabartmasının 100 metre yakınında yerdeki kaya yığınının bir Dağ Tanrısını betimlediğini anlamak çok zor, daha önce fotoğraflarını görmemiş olsam yanından geçip gidebilirdim. Bu bölge şu anda Fasıllar Köyü’nü de içine alan dağlık alan Hititler’in Misthia kenti. Hititlerden, tüm Anadolu uygarlıklarına ev sahipliği yapmış bu bölgede, yukarıda anlattığım 2200 yıllık Pisidya Dönemine at kabartmasının yanı başında 4000 yıllık şimdi anlatacağım Kurtbeşiği Anıtı uzanıyor.

8.5 metre boy, 2.5 metre eni ile monoblok bir taş üzerine kabartma olarak işlenmiş Kurtbeşiği Anıtı 72 ton ağırlığında. 1960 yılında ilk bulunduğunda, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesine nakli gündeme gelince, “ anıt gitmesin, turistler buraya gelsin “ diyen köylülerin tepkileri artınca anıt boylu boyunca uzatıldığı yerde erozyona terk edilmiş. Bir kopyası müzede ayakta dikilip ziyarete gelenleri karşılarken, aslı Misthia tepelerinde karla kışla güneş ışınları ile boğuşuyor.
Eflâtun Pınarı’ndaki Tanrılar, üzerlerinden akan pınarda serinlerken, bu Dağ Tanrısı’nın üzerine keçiler işiyor.
Hava kararırken giriyoruz Beyşehir’deki odamıza, çok geçmeden Beyşehir Gölü’nün sakin yüzeyine düşen ışık oyunlarını izliyorum oturduğum koltuktan.
5000 km. olarak plânladığım ve “Anadolu Mühürleri” adını verdiğim gezimizin ilk günü Hititler’in arasındaydık, önümüzdeki 0nbeş gün içerisinde daha nice uygarlık ve halklarla hemhâl olmanın vereceği heyecanla günü bitiyoruz.




