ZEYTİN ZAMANI – ZEYTİN ÇİÇEĞİ / GÖKHAN KORKMAZGİL
Kapak Fotoğrafı: © Fatih Oktay

Zeytin çiçeği dendiğinde insan şöyle bir duraksıyor, hemen hatırlayıp gözünün önüne getiremiyor. Zeytin ağacı çiçeğe durur muymuş, çiçeksiz ağaç olur muymuş? Ağaçta çiçek deyince, erikle badem dururken, zeytininki akla gelir miymiş?
Ağaçların hemen hepsi, vakti gelince çiçek açıyor, koku saçıp tozlaşıyor, meyve dediğin böyle oluyor. Çamlarla incirin çiçeği olmuyor, bilime danışmadan konuşunca, edilen laflar incir çekirdeğini doldurmuyor. Çamlar açık tohumluymuş, meyvesi kozalakmış, onu sincaba bırakalım. İncirin ise meyvesi bir tür çiçekmiş, beğeniriz, beğenmeyiz, ne yapalım.

Ağacın bazısı, çiçeklenir, gelin gibi süslenir. Ayva çiçek açar, türkü yakılır. Şarkı “ay nerde doğsa oradaydık ”der, zerdali çiçekleri rüzgârda savrulur gider. Ihlamur öyle bir kokar, hemen demleyip içesin gelir. İğde çiçek açtığında yedi mahalleye ilan ediverir. Portakalla limonu hiç sormayın, yanına varmadan kokusunu alırsınız. Nar, yaprakların arasından kıpkırmızı çıkar, kırmızıya adını verir, “narçiçeği” denir, bakakalırsınız.

Onların yanında zeytininki çiçekten mi sayılırmış, hatta iyi bakmazsan zor görülürmüş. Nisanda mayısta zeytin ağaçlarına bakın, hazirana pek kalmayın. Çiçek deyince öyle el kadar, zambak gibi, morlu sarılı, deli kokulu bir şey düşünmeyin. Zeytinin küçük çiçekleri oluyor, portakal çiçeğinin mini minnacığı gibi, limonunkinin ufacığı gibi. Kokusuz, renksiz, öyle iddiasız, öyle sessiz. Renksiz deyince, krem rengi, hadi peki sarıya çalıyor diyelim, kırmızılar, morlar beklemeyelim. Yanından geçip gidersiniz, durup bakmazsanız zor fark edersiniz. Hem, zeytin çiçek açmasa arılar uçup koşup gelir miydi, ağaçtan bir şeyler alıp gidip bal eder miydi?

İşte bu çiçekler savuşmaya başladığında ağacın altına sanki soluk sarı bir halı seriliyor, artık meyve verme zamanına geliniyor. Önce mercimek kadar bir tanecik, ufacık bir zeytincik beliriyor. Dalların kimi yüksekte, kimi alçacık, say ki yaprakların arasında içi yağ dolu bir küçücük fıçıcık. Sonra başlıyor taneler büyümeye, büyüdük sıra renkten renge girmeye. Soluk yeşil, açık yeşil – uçuk yeşil, deli yeşil – boz yeşil, sarı, hardal rengi, kahverengi, mor, daha mor, siyah.

Zeytin barışın sembolüdür derler, hem de ölümsüzlüğü ifade eder. Bence asıl bereketin sembolüdür, buğday ekmek gibi, bir taneden sayısız hale gelmek gibi. Zeytin çiçeği de alçak gönüllülüğün doruğudur, iyi bir şey yaparken çok yaygara çıkarmamak gibi.
Zeytin zeytine baka baka mı kararırmış, acaba bu zeytinin yaprakları durduk yerde neden sararırmış? Susuz mu kalmış, yaz mı çok sıcakmış, zeytin olmazsa halimiz ne olacakmış? Zeytini güzelce sulamazsak, ağaca iyi bakmazsak, hayırsız alakargadan ne farkımız kalacakmış? Zeytine su verirsin, bekler zeytin alırsın, toplar sıkar yağ yaparsın. Su gibi aziz, zeytin gibi leziz, biz Akdenizliyiz, daha iyisini bilmeyiz.
