OKURYAZAR GÜNCESİ / KİRPİNİN ZARAFETİ – MURIEL BARBERY / GÖKHAN KORKMAZGİL
Kapak fotoğrafı: © Şükrü Mehmet Ömür

Paris’in merkezinde, gösterişli bir apartmanda, müzik, resim ve felsefe meraklısı, Rus edebiyatı ve Japon sineması tutkunu elli dört yaşında bir kapıcı kadın. Bir de son derece zeki ve üstün yetenekli ama içe dönük ve yaş gününde intihar etmeyi planlayan on iki yaşında bir kız çocuğu. Bu iki içedönük ve özel insanı birleştiren bağ, binaya yeni taşınan kibar Japon beyefendisi olacaktır. Sessiz insanların zengin iç dünyalarında gelişen, göze çarpmayan güzellikleri yücelten, sınıflar ve nesiller ötesi bir dostluğu konu edinen Kirpinin Zarafeti, gerçekten zarif ve etkileyici bir roman.
Küçük kız Paloma yaşından umulmayacak denli olgun, berrak bir uzgörüye sahip. Dünyayı müthiş bir biçimde kavrama yeteneği geliştirmiş. Başka zengin ailelerde gözlemlediği gibi, kendi ailesinin bencilliğinin ve sahteliğinin farkında. Defterine derin düşünceler adını vererek not ettiği metinlerde dünyayı sorgulamaktan geri durmuyor. Yaşamı yalın ve sakin geçir(e)memenin korkunç bir şey olduğunu düşünüyor. Zihnine kaydettiklerini naif, şiirsel bir anlatımla ortaya koyan Paloma, eğer o güne kadar yaşamaya değer bir şey bulamazsa on üçüncü yaş günü olan gelecek 16 Haziran’da intihar etmeyi düşünmektedir.
Paloma, Paris’te, zenginlerin mekânı olan Angelina Pastanesi’nde çevresini gözlemliyor. “… Angelina’daydık sonuçta: Bütün bu iyi giyimli kişiler, çok pahalı pasta kurabiyeleri özentili bir şekilde kemiren ve orada bulunmalarının tek nedeni bu yerin anlamı olan; inançları, kodları, projeleri ve tarihiyle belli bir camiaya aidiyeti amaç edinmiş tipler… Sembolik bir şey bu!”

Gözlemleri, onu sonuçlara götürür. Zengin ol(a)mayanların çelişkilerini kavrar: “…en büyük yoksunluk, kültürler arasında, bağdaşmaz semboller arasında tereddüt geçirmektir, bir kültüre sahip olmama duygusudur.” Burjuva ailesiyle kendini bağdaştıramadığından vardığı sonuç şöyledir: “Belki de ben ailevi çelişkinin semptomuyum. Ailenin iyileşmesi için yok olmam gereken bir semptom.” Paloma’nın akıcı, alaycı bir anlatımla yazdıklarını “Aman O’na bir şey olmasın” diyerek okuyorsunuz.

Romanın diğer anlatıcısı Renée, yirmi yedi yıldır sekiz lüks daireye bölünmüş bir apartmanın kapıcısı. Kocasını erken yitirmiş, zaman içinde kendini yetiştirmiş, kişisel gelişimini sürdürmüş kapıcı kadın. Hiç de güzel olmadığının bilincindedir, hatta kendini çirkin bulur. Edebiyattan, müzikten, resimden anlayan Renée yaşantısını evinin içiyle sınırlandırmıştır. Toplumun didikleyiciliğinden sakınabilmek düşüncesiyle, kendini kıt akıllı bir kapıcı olarak görmeleri için elinden geleni yapar. Küçümseyen burjuva bakışlara katlanmak zorunda kalmamak için saklanmaktadır. Hiçbir şey söylememek, anlamıyor görünmekten ibaret bir stratejiyi dikkatle sürdürür.

Dışı diken diken, sert, çirkince, içi yumuşacık bir kirpi düşleyin, kendi halinde, saldırganlığı bulunmayan, hayatı savunma dürtüsüyle geçen. Renée’de işte bu varlığın yazınsal izdüşümünü bulacaksınız. Roman bu ikisinin ağzından aktarılıyor olduğundan, her ikisinin de müthiş gözlem gücüne sahip olmaları önemli. Çünkü geçip giden zamanı on iki yaşındaki kızın ve kapıcı kadının gözüyle, incelikli bir kurgu içinde okuyoruz.
Muriel Barbery Kazablanka, Fas doğumlu Fransız, felsefe profesörü. Felsefenin kendisini çok heyecanlandırmadığını söylemiş bir söyleşisinde, ama bu romana çok şey kattığı apaçık görülüyor.

Bir romanın kapağında “Uluslararası Bestseller” gibi bir ibare gördüğümde otomatik olarak o kitabı kafamda farklı bir yere yerleştiririm, ‘daha az yazınsal’ olan bir yere. Burada durum böyle değil. Pek çok dile çevrildi ve gerçekten çok sattı, ama yazınsallığına dair kuşku oluşmadı. Ödüller aldı. Film endüstrisi bu denli başarılı bir romana kayıtsız kalamazdı; 2010’da “Le Hérisson” (bizde Yaşamaya Değer olarak bilinir) adıyla Mona Achache yönetmenliğinde sinemaya aktarıldı.
Kitap tanıtım yazılarında klişe bir söz vardır ya, “son zamanlarda okuduğum en iyi kitap” derler. Kirpinin Zarafeti gerçekten böyle, en iyilerden biri. 300 sayfalık bir başyapıt. Türkiye’de ilk basımı 2008 yılında yapılmış. 2014’ten 2020’ye Kırmızıkedi’de on üç baskı görmüş. Ne güzel! En güzeli de, ülkemizde bu kadar çok insanın bu romanı okumuş olması.

Her satırında, dudaklarınızda bir gülümseme, aklınızın gerisinde gündelik hayatınıza ait bir anı parçası, sık sık genişleyen düşünceler içinde kaldığınızı fark ederek okuyacaksınız. Romanı bitirdiğinizde, kitap elinizde, öylece kalakalacaksınız. Ve sözcüklerin insan ruhuna bu denli güçlü biçimde dokunuyor olmalarına şaşıracaksınız. Eğer okudukları, insana bir şeyler katıyorsa, bu kitabı okuduktan sonraki yaşamında iyi bir insan olmaktan başka bir yolu kalmaz diye düşünüyorum.
Kirpinin Zarafeti / Muriel Barbery, İstanbul, 07.2020, 300 s. Kırmızıkedi Yayınevi, çeviren: Işık Ergüden