OKURYAZAR GÜNCESİ – HAYAT HANIM – AHMET ALTAN / GÖKHAN KORKMAZGİL

Kapak görseli: © Şükrü Mehmet Ömür

Bir romanı okumaya başladığımda bir sürü duyguya kapılırım, zaten bu doğaldır. Birbirine zıt iki düşünce de peşimi bırakmaz: Bir kısım roman “bunu ben de yazabilirdim ”dedirtir, “şu sözcük yerine bunu kullansaymış” diye düşündürür. Bazı romanlar ise eşsizdir, ekleme / çıkarma yapmayı isteyebileceğim bir yanı olmaz, neredeyse kıskançlıkla okurum. Ahmet Altan metinleri işte bu ikinci türden.

© Gökhan Korkmazgil

Babası iflas edip öldüğünde genç edebiyat öğrencisi Fazıl’ın hayatının ekseni bir gecede değişmiştir. Yaşamın, bir anda yörüngesini tümüyle değiştirecek kadar içsel iradeden yoksun ve tesadüflere açık olduğunu bizzat öğrenir. Hayat, karşısına Nurhayat’ı, Hayat Hanım’ı çıkarır. Hayat Hanım orta yaşlarda görünen, yüzünde olgun bir ışık olan, güzellik denemeyecek ama güzellikten daha çekici, içinde aldırmazlığın, alaycılığın, neredeyse bütün insanlığı kucaklıyormuş gibi görünen küçümseyici bir şefkatin bulunduğu, insanı hem çeken hem de mesafesini koruması konusunda uyarıcı bir ışık olan bir kadındır. Fazıl mesafesini koruyamaz, hayatı Hayat Hanım’a eklemlenir. Dönüp geriye, babası sağken, her şey yolundayken geçen zamana baktığında şunu kavrar: “Mutlu ailelerde insan hayat hakkında çok fazla şey öğrenemiyor, bunu şimdi anlıyorum, mutsuzluk öğretiyor insana hayatı.” Fadıl’ın edebiyat öğrenciliği yanında hayatı öğrenme dönemi de başlamış olur.

© Şükrü Mehmet Ömür

Romanın bir yerinde, edebiyat sınıfında Fazıl’ın hocası herkese bir soru sorar: “Neden yazarların çoğunluğu yeniliği ve değişimi biçimde aramışlardır? Neden özde değil de biçimde değişiklik yapmak onlara daha çekici gelmiştir?” Sonra kendi sorusunu kendi yanıtlar: “Öz değişmez çünkü. Edebiyatın özü insandır. İnsanların duygularıdır. Bütün duyguların içinden çıktığı tohum da sahip olma isteğidir. Bir insana, bir insanın ruhuna sahip olmak istediğinizde, bu aşktır. Bir insanın bedenine sahip olmak istediğinizde bu şehvettir. İnsanları korkutacak, onları sizin emirlerinize uymak zorunda bırakacak bir güce sahip olmak istediğinizde bu iktidardır. Paraya sahip olmak istediğinizde bu açgözlülüktür. Ölümsüzlüğe, ölümden sonra da yaşama hakkına sahip olmak istediğinizde, bu inançtır. Edebiyat da aslında tek kaynaktan, sahip olma isteğinden çıkan bu beş ana damardan beslenir, bunları anlatır. Öz budur. Bu özü nasıl değiştireceksiniz? Soru budur.” Ahmet Altan, bir yandan hocasının ağzından, Fazıl’ın önündeki açmazlara ışık tutacak bir ders vermiş. Işığın birazı da edebiyat hakkındaki düşüncelerimizi geliştirecek şekilde bize düşmüş.

© Barış İncesu

Hayat Hanım’ın hayat derslerine bakalım: Fazıl parasızdır, Hayat Hanım ikisinin yerine de ödüyor. Fazıl, gereksiz gördüğü bir harcama yaptığında Hayat Hanım’a çıkışıyor, Hayat Hanım söyledikleriyle düşündürücü bir ders ortaya koyuyor: “Parasızlığın ne olduğunu biliyorum. Para varken para var gibi yaşanır, para yokken de para yok gibi yaşanır. Para yokken var gibi yaşamak nasıl budalacaysa varken de yok gibi yaşamak budalacadır. Para bitince düşünürüz. Şimdi var, tadını çıkaralım. Hayat, yaşamaktan başka işe yaramaz. Cimri adamlar gibi her şeyi erteleyerek hayatı biriktirmeye kalkmak budalalık olur. Birikmez çünkü. Sen harcamasan da o kendi kendini harcar, tükenir.”

Var ile yok birbirinin zıddıdır, varsıllık ile yoksulluk da öyle. Aç, tokun keyfini bilemez, tok açın halinden anlamaz. Elindekinin değerini yitirene dek bilmezsin, yoksun kaldığında ne olduğunu anlarsın. Yokluktan gelip bir şeylere sahip olunca, “ya bunları kaybedersem” diye korkarsın. Hesapsızca har vurup harman savurmak yokluktan gelenin işi değildir, o, varlık içinde yokluk yaşar. Hayat Hanım, hayatı hesaplamak yerine yaşamak gerektiğini söylüyor.

Ahmet Altan romanın içine başından geçtiği bilinen, başkalarının başına gelmeye devam eden hikâyesini de koymuş. Sosyal medyadaki şaka paylaşımlarının suç sayıldığı, insanların evlerinden alındığı korku ortamını romanına zamansal arka plan yapmış. “Sanki bir devin avucunun içinde duruyormuşuz ve istediği zaman yumruğunu sıkıp bizi ezebilirmiş gibi bir duyguya kapılmıştık. Her zaman yaptığımız bir şeyi yapmayı sürdürdüğümüz için suçlanabileceğimizi, bir şakadan, bir sözden dolayı sabaha karşı alınıp götürülebileceğimizi birden anlayıvermiştik.” diyor.

Edebiyat, aşk, hayat, özgürlük (veya tersi) üzerine hem gerçekçi, hem duygu yüklü bir roman. Hayat Hanım gündelik yaşamda eşine pek rastlanmayacak hayali bir özgürlük sembolü. Keşke gerçek yaşamda böylelerine rastlayabilsek, her günün değerini anlayabilsek.

Everest Yayınları, İstanbul, 12.2023, 218 sayfa

Yorum, görüş ve önerileriniz