OKURYAZAR GÜNCESİ – GÖLGESİZLER – HASAN ALİ TOPTAŞ / GÖKHAN KORKMAZGİL
Hasan Ali Toptaş metinlerinin büyülü bir yanı oluyor. Daha ilk satırlardan başlayarak sizi alıyor, gerçekte var olanla olabileceklerin, gözle görülenle iç dünyaların, somutla soyutun arasında bir yerlerde dolaştırıyor. Gün içinde geceyi, rüya içinde gerçeği yaşatıyor. Böyle söyleyince karmaşık bir iş gibi görünmesin, Toptaş sade diliyle hayatı kelime kelime genişletiyor.
Bozkırın ortasında, dağların arasında, her yere üç günlük mesafede küçük bir köy. Ortası çınarlı köy meydanının çevresindeki tozlu yolda çocukların koştuğu, Allah’ın unuttuğu, devletin hepten yok saydığı öylesine bir köy.
Köyün berberi Nuri bir gün kayboluyor, tam anlamıyla ortadan yok oluyor. Ne ölüsü, ne dirisi, ne bir ses, ne bir nefes, sırra kadem basıyor. Üç çocukla ortada kalan gözü yaşlı karısı aramadık yer, sormadık kişi bırakmıyor. Muhtarla bekçi, mezara girmekten başka kaybolma yolu bilmeyen köylülerle bir olup her yeri arıyor. Kartal çığlıklarıyla çınlayan kayalıkların arkasından, sapsarı bir ağıt hüznüyle genişleyen ovanın öteki ucuna kadar bakmadıkları delik kalmıyor. Hiç kimse Nuri’den en ufak bir iz bile bulamıyor.
Zaman ağır ağır geçtikçe Nuri’nin kaşı gözü, sesi yüzü belleklerden siliniyor. Kendisi gittikçe unutuluyor, kayboluşu bir hikâye oluyor. Geride kalan berber dükkânının camları her gün biraz daha tozlanıyor, içerideki usturayla makaslar görünmez oluyor. Üç çocuklu karısı hep köyün yoluna bakıyor, uzaktan görünen, sıcakta titreşen her karaltıyı, herkesi Nuri sanıyor. Artık bir tek o bekliyor.
Çok zaman sonra başka bir berber ıssızlığın ortasından çıkıp köye geliyor. Nuri’yi soruyorlar, bir şey bilmiyor, o dönüp gelene dek dükkânı kullanabileceğini söylüyorlar, “tamam” diyor, artık berber o oluyor, zamanla köyün gizemine katılıyor.
Ruh dümendedir, bedeni sürer, akıl yol göstermezse beden kim bilir nereye gider. Nuri bunalmış, ruhu sıkılmış, aklı karışmış, bedeni oradan oraya sürüklenmiş. Dümensiz bir gemi gibi, yıllarca kim bilir nerelerde dolanmış. Sonunda yolu köyüne düştüğünde, berberliği de unutmuş olarak geri gelmiş. Onun deli milletine katıldığını söylemek kolay, bunu bir tek kendi göremez, deliliğin sınırını hiç kimseler bilemez.
Toptaş tipik bir Anadolu köyünü, olanca mahrumiyeti, masumiyeti ve cehaletiyle, masalsı bir anlatımla hikâye ediyor. Deliyi anlatırken akıllıyı çaresiz bırakıyor, akıllının içindeki deliyi ortaya salıyor. Dağı anlatırken bozkırdan rüzgâr estiriyor, çınar ağacının altına nohut harmanı seriyor. Köy Anadolu’nun neresindeymiş, roman kişileri kimlermiş, ne olup bitmiş, neler yaşanmış, fazla bir önemi kalmıyor. Masal dinlemek hepsinden daha önemli hale geliyor, satırların ritmine kapılıp okumanın keyfi hepsinin önüne geçiyor.
Roman 2008’de aynı isimle sinemaya aktarıldı. Ümit Ünal yönetmenliğindeki filmde Selçuk Yöntem, Altan Erkekli, Arsen Gürzap gibi önemli oyuncular yer aldı. Filmin müziği Candan Erçetin tarafından yapıldı: Hiçlikler içinde kanayan yürek / Yokluklar içinde savaşan beden / Boşluklar içinde karışan zihin / Güçlükler içinde değil miyim?
İletişim Yayınları, İstanbul, 2009, 232 sayfa