OKURYAZAR GÜNCESİ: BENİM GİBİ MAKİNELER –  IAN McEWAN / GÖKHAN KORKMAZGİL

Kapak fotoğrafı: © Şükrü Mehmet Ömür

Ian McEwan üretken ve çok yönlü bir yazar. Türkçeye kazandırılıp Yapı Kredi Yayınları’nda basılan on beş romanının tümünü okudum. Farklı konuları harmanlamayı çok iyi biliyor. Romanlarında bazen bir aşk acısı içinize işliyor. Başka bir romanda insan doğası, suç ve psikolojik yük genişliyor, roman polisiyeye dönüşüyor. Bazen de gizli servis, iktidar için güç savaşları ortaya seriliyor. Başka başka temalardaki romanların ortak noktası ise, edebî seviye hiç düşmüyor. McEwan bu kez de bilim kurgu alanına girmiş, insanı insan yapan şey nedir, onu sorguluyor.

© Gökhan Korkmazgil

Yapay zekâ hayatın her alanına iyice girdikçe, onunla ilgili endişeler ve tartışmalar da süregeliyor. Ben yapay insan ile ilgili tartışmaların ne zaman alevleneceğini gözlüyordum, onu da bu romanda yakaladım. Dijital iletişim hayatı kolaylaştıran işlevini çoktan aştı, gündelik bir görev haline geldi. Dijital olmayan iletişimi çoktan unuttuk, yeni kuşaklar biriyle yüz yüze nasıl anlaşacağını bilemiyor. Yapay zekâlı bir arayüz ile iletişimde olmak, gerçek insanla konuşmaktan daha kolay geliyor. Bankaların, kurumların sesli yanıt sistemlerini aşıp gerçek bir insana ulaşmak neredeyse olanaksız, insanlar her gün saatlerce kendi kendilerine konuşup, tuşlara basıp duruyorlar. Artık resim, fotoğraf, müzik, haber, her şey yapay zekâ ile üretiliyor. Sıra geldi yapay insan üretmeye. Aslında çoktan üretildi de, sanırım ticari olarak anlamı olmadığından ortaya çıkarmıyorlar. Ortalıkta bu kadar çok yapaylaşmış insan varken –şimdilik- gerek de yok.

© Gökhan Korkmazgil

Roman retrofütüristik bir kurgu, böyle havalı bir sözcük kullanınca akıllar karışabilir. Basitçe geçmişte bir zamana gidip geleceğe dair öngörüde bulunmak anlamına geliyor. McEwan zaman ve mekânı, teknolojik yenilikler ve toplumsal huzursuzluklarla dolu alternatif bir 1980’ler Londra’sı olarak belirlemiş. Otuzlu yaşlarının başındaki amaçsız ve yalnız Charlie, annesinden miras kalan yüklü miktardaki parayı, sınırlı sayıda üretilen ilk insansı robotlardan –Âdemler ve Havvalar- birini almak için harcar. Âşık olduğu, yirmi iki yaşındaki güzel komşusu Miranda’ya, kendi Âdem’inin kişiliğini beraber oluşturmayı teklif eder. Fakat başlangıçta zekâsı ve uyum yeteneğiyle ikisini de etkileyen Âdem zamanla kendi ahlak ilkelerini keşfedecek, Charlie ve Miranda’yı yüzleşilmesi zor bir sır ve içinden çıkılmaz ikilemlerle baş başa bırakacaktır. İnsanı insan yapan şey nedir? Zeki bir makinenin, insanların iç dünyasını anlaması bir gün mümkün olacak mı? Anladığını varsayarsak, buna da uyum sağlar mı? Ya duygular ne olacak, “makine duygulanımı” diye bir şeyler mi programlanacak? Duygular sıklıkla mantıkla çelişir, bu durumda makine ne halt edecek, afallayıp çökecek mi? Ya yalanlar? Yalan insan işidir, saf mantıktan ibaret bir makine, bile isteye yalan söyleyebilir mi? Ya kendi çıkarına göre davranmak? Makine bencilliği diye bir şey düşünebilir misiniz? Yapay zekânın hem bilgi hem de etik bakımından insanı aştığı bir dünya neye benzerdi? Nobel edebiyat ödüllü Rudyard Kipling’in “Makinelerin Sırrı” şiirinde şu dizeler vardır: “Ama hatırlayın lütfen, hangi yasaya bağlı yaşadığımızı / bir yalanı kavrayacak şekilde yaratılmadık biz…”

Murat Gümrükçüoğlu kitap üzerine yazdığı yazıda şöyle demiş: “Yalan söylemeyi bilmeyen, sıradan insanlardan daha yüksek ahlaki değerlerde ısrar eden bir robot karşısında kendi çelişkili tabiatımızı görmeye hazır mıyız? … McEwan’ı daha önce okumuş olanlar bilir, onu okurken huzursuz olmaya hazır olmalı insan.”

© Şükrü Mehmet Ömür

Alan Mathison Turing (1912 – 1954) İngiliz matematikçi, bilgisayar bilimcisi ve kriptologdur. Bilgisayar biliminin kurucusu sayılır. Makinelerin ve bilgisayarların düşünme yetisine sahip olup olamayacakları üzerine kafa yormuştur. Turing’e göre yapay zekâya sahip bir makine düşünebilir. Sadece biz insanlardan farklı düşünür. Kendi adıyla anılan testte, bir insan ve bir yapay zekâ, bilgisayar aracılığıyla sorgulanır ve hangisinin gerçek insan, hangisinin yazılım olduğuna karar vermeye çalışılır. Daha o yıllarda bir yapay zekâ düzeneği, 30 jüri üyesinden 10’unu kendisinin gerçek bir insan olduğuna ikna etmeyi başarmıştır. Bir de, bugün geldiğimiz noktada, bir yapay zekâ uygulamasının, insanı çoktan geçtiğini düşünün. Ya yeterince zeki olmayan insanlar? O kadarını da hiç düşünmeyelim artık.

Bu arada, İlknur Özdemir’in özenli çevirisini kutlamayı da unutmamak gerek.

Benim Gibi Makineler, Ian McEwan, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, Temmuz 2020, 255 sayfa, çeviren: İlknur Özdemir

© Gökhan Korkmazgil

Yorum, görüş ve önerileriniz