Okuryazar Güncesi

AHMET ALTAN – YALNIZLIĞIN ÖZEL TARİHİ / GÖKHAN KORKMAZGİL

Kapak Fotoğrafı: © Barış İncesu

Beş yaşından beri evdeki herkesin “Hüsrev Bey” diye hitap ettiği on yedisinde bir genç. Katı, sert, kuralcı, sevgisiz bir Bey’in oğlu. Kazak muhafızların, genç halayıkların, hizmetkârların arasında büyümüş. Sabahları henüz istediği gibi gürleşmemiş bıyıklarını sıvazlayıp güne başlıyor, kabzası keçi ayağından yapılmış bıçağıyla tabancasını kuşağına sokup ortalıkta dolaşıyor. Bey’in hışmından iyice ezilip bunaldığında, bir ata atlıyor, bir daha dönmemek üzere avlu kapısından dörtnala çıkıp gidiyor. Bey babasından miras aldığı sevgisizliği hep yanında taşıyor, Teşkilat-ı Mahsusa’nın kıyıcı adamlarından biri oluyor. İttihat – Terakki’nin gözü pek ve yalnız silahşoruna, sokak arasında adam vuran tetikçisine dönüşüyor.

© Engin Karaca

Hüsrev Bey’in torunu Nermin, çok güzel bir kadın. Herkes ölmüş, annesi başkasına kaçmış, kimse kalmamış, bir İstanbul konağında annesinin teyzesi Müberranım ve dedesiyle birlikte yaşıyor. Konağın özentili zevksizliğinin, içinde oturanların yaşamlarına da aynen yansıdığını, ailede kuşaktan kuşağa geçen, neredeyse köklü bir geleneğe dönüşen görgüsüzlükle, küçük zevkler için azıcık para harcamayı bile günah sayarken hiç olmadık işlerde avuç dolusu para harcayan tuhaf cimriliğin, konağın yapısından kaynaklandığını düşünüyor. Müberranım da, annesi de her türlü eğlenceyle zevki günah bellemiş, yaşanılan her sevinçte suçluluk duymuş. Nermin güzel ve etkileyici olduğunu biliyor, erkeklerin onu beğenmelerinden hoşlanıyor. “Erkeklerin bana hayran olmalarını istiyorum, bana dokunan erkeklerin elleri yansın istiyorum, bir yanık izi, bir sızı kalsın bana dokunan ellerde, beni hiç unutmasınlar, yanık yerleri hep sızlasın, hep daha fazla yanmak istesinler” diye düşünüyor. Nermin hep korkuyor. Sevmekten, bağlanmaktan, delirmekten korkuyor, yalnızlıktan korkuyor, korktukça daha çok yalnızlaşıyor.

© Şükrü Mehmet Ömür

Yalnızlığın Özel Tarihi, mutsuz insanların arayışlarıyla dolu bir roman, kişilerse tam bir sevgisizliği yaşarlar. İttihat ve Terakki kökenli Hüsrev Bey, deli dolu yaşamı içinde, sevginin yerine cinayeti koyar. Ona bakılırsa, birini öldürmek, onu sevmekten daha kolaydır. Nermin de aşkı arar. Bir erkek onun için acı çekmeye başladı mı, Nermin bırakır gider onu. Çünkü ona göre her aşkın kendine ait bir özel tarihi vardır, savaşlarla, yenilgilerle, acılarla, yıkımlarla, ateşkeslerle süren bir tarih. Bu özel tarih de, büyük ve genel tarih gibi, sevinçleri ve mutlulukları görmezden gelip, acıları ve yıkımları yazar.

© Şükrü Mehmet Ömür

Roman bir bölümde Nermin’i, bir bölümde Hüsrev Bey’i, arada bir de Müberranım’ı odağa alarak ilerliyor. Romanın kurgusu içinde birkaç bölümde bir, bu yalnız silah adamının, Osmanlı dönemi Şam’ında, Bağdat’ında başından geçenler hikâye ediliyor. Mükemmel betimlemelerle birlikte heyecanlı bir casusluk öyküsü ortaya konuyor. Bu konu öyle ilgi çekici ki, bence, kendi başına bir roman olmayı hak ediyor. Zaten Ahmet Altan Osmanlı’nın son dönemlerini anlatan romanlar yazdı. Kılıç Yarası Gibi, on dokuzuncu yüzyıl sonlarında, Osmanlı Bankası’nın Ermeniler tarafından basılmasıyla yaşanan siyasal gelişmeler ve renkli roman kişilerinin hayatlarını anlatırken çeşitli tarihsel olaylara değinen, kurmaca ile gerçekleri bir arada işleyen bir roman. İsyan Günlerinde Aşk, 31 Mart Vakası teması etrafında bir Osmanlı konağında yaşananların anlatıldığı bir eser. Ölmek Kolaydır Sevmekten ise 1912-1913 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğunun yaşadığı ve içinde bulunduğu buhranı anlatır, Osmanlı’nın Balkan Savaşları hezimeti ve İmparatorluk içindeki İttihat ve Terakki’nin yükselişini konu alır. Bu üç roman birbirinin devamı ve tamamlayıcısı niteliğindedir. Hepsinden önce, 1991’de yayımlanan Yalnızlığın Özel Tarihi’nde bu romanların ilk tohumlarını bulmuş oluyoruz. Bence, tıpkı Ahmet Altan’ın yazma sırası gibi, okumaya önce Yalnızlığın Özel Tarihi ile başlamak, seriye Kılıç Yarası Gibi’yi ekleyip İsyan Günlerinde Aşk ile devam etmek, en sona Ölmek Kolaydır Sevmekten’i bırakmak doğru bir sıralama olur.

Can Yayınları, İstanbul, 06.1991, 229 sayfa

Yorum, görüş ve önerileriniz