NELER ÇEKTİM NELER / METİN DENİZMEN – SURİYE TADMOR ÇÖLÜ – PALMYRA KENTİ ve ZENOBİA

Fotoğraflar: Metin Denizmen

Humus’tan Palmyra’ya uzanan 185 kilometrelik yolu aşarken kum fırtınalarına yakalanmış ve çölün içinde kıvrılıp giden yolu gözden kaybetmiştim sık sık.

Suriye iç savaşında yakıp yıkılan Humus kentinin otogarına giderken, yolumu kesip beni araçlarına binmeye zorlayan organ mafyasının elinden son anda kurtarmıştım kendimi.

 Hiç ummadığım bir anda karşıma çıkan İtalyan arkadaşımı görünce şaşırmış, derin tarih bilgisi ile çok daha anlamlı gezme fırsatı bulmuştum Palmyra’yı.

Palmyra, kara gözlü melez Zenobia ( Zennube ) demekti benim için. Bunca fırtınalı geçmişine rağmen kent adı ile özgünleşen Zenobia’nın hıçkırıklarını duyuyorum sanki her kum fırtınası uğultularında. Yarı Yunan-yarı Arap olan kraliçe, Palmyra’yı çeviren surların isminde, banyolarında, rüzgârında, sütunlarında yaşadığını hissettiriyor hâlâ, Roma ordularına karşı kentini savunurken gösterdiği büyük direniş ve aydınlatılamamış trajik sonu ile.

Roma İmparatorluğuna açtığı isyan bayrağı gibi dalgalanıyordu atının üzerinde çevik vücudunu saran ipek pelerin, hezimeti önlemek için yardım istemeye giderken. Yakalandı, sonrasında dönemin Roma İmparatoru’nun cariyesi olduğu veya öldürüldüğü yolunda söylentiler kaldı bu müthiş kadından.

Gece boyu uğuldayan çöl rüzgârı, odamın pencerelerinde bitip tükenmez ıslıklar çaldığı için uykusuzum bu sabah. Yine de; güneşin henüz doğmadığı, çöl ayazının hâkim olduğu, gözeneklerime iğne gibi battığı saatlerde, uzaklarda yükselen Maan ( Arap ) Kalesine yürüyor ve etrafını dolaşarak ulaşmak zaman alacağından, dimdik yamaçlarını düşe kalka tırmanıyorum nefes nefese.

Saatler sonra, harika Tetrapilonlar’ın önünden geçerek Baal Shamin Tapınağının gölgesinde dinlenmeyi seçiyorum. Ne dinlenmesi, iki dakika sonra, 3500 yıllık bir mâbedin ulaşabildiğim her sütununu saygıyla okşuyorum ürpererek. Baal Shamin ismi, farklı zamanlarda çeşitli tanrılara uygulanmış. Bel ile birlikte Baalshamin, Suriye’deki İslâm öncesi Palmyra’nın iki ana tanrısından biriydi ve bir gök tanrısıydı. Zamanla Romalıların Paganlara işkence yaptığı günleri, koparılan etlerin acılarına ortak oldu.

Bel Tapınağı bir hüzün yumağı artık. Yukarıda yazdığım gibi, Tadmor Çölü’nün Dünya’ya miras bıraktığı eserlerden Bel Tapınağı, onu gün yüzüne çıkaran, doğduğu toprakların değerini bilen arkeolog Halid Esad’ın da sonu oldu. Yaşamını Palmyra’ya adayan 85 yaşındaki Esad, Palmyra Müzesi’ndeki pek çok nadide eseri çocukları ile birlikte iç savaştan etkilenmeyen Şam’a ulaştırmayı başardı.

 Bunun bedelini de Bel Tapınağı önünde kökten dinciler tarafından günlerce işkence gördükten sonra, kafası kesilerek ödedi. Bel Tapınağı’nın yorgun duvarlarına dokunarak, ruhuna en evrensel lisanla minnetler gönderiyorum Halid Esad’ın.

Palmyra, Tadmor Çölü’nde geniş bir alana yayılmış. Tetropylonlar, Kolonlu Cadde, Yemliko Tepesi derken güneş yükseliyor, çöl ışığının büyüsü bozuluyor.

Bu arada, devesinin üzerinde bir genç geliyor yanıma. Deveyi çöktürüp, yanıma oturuyor, Türk olduğumu öğrenince gözleri parlıyor, İbrahim Tatlıses’i çok sevdiğini söyleyip, cep telefonuna kaydettiği şarkıları dinletiyor.

 Ben de, hınzırlık olsun diye, beni deveyle otelime götür, sana İbrahim Tatlıses’in CD’sini vereyim diyorum. Sevinçten çıldırıyor, “ yallah, yallah “ diyerek, kolumdan çekip deveye bindiriyor. Devenin hörgücünün arasında silkinerek ilerliyor ve kenti çevreleyen antik “Zenobia Duvarları”nın yanına geliyoruz.

Deveyi çökertirken bir hınzırlık daha yapıp, “söz verdin, otelimin önüne kadar götüreceksin“ diyorum. Artık, Tadmor Çölü’nden çıkıp, kent sokaklarında ilerliyorum devenin üzerinde. Arap genç, devesinin yularını tutmuş yürürken, yasak olduğu halde kent içine girişini benden çok para almış olmasına bağlayan arkadaşları takılıyorlar. Yasağı çiğnemiş olmanın tedirginliği ile cevap veriyor arkadaşlarına; “ beleş, beleş “ diye bağırarak.

Kaldığım New Afqa otelinin önüne geliyoruz sonunda, deveden inerken, otelin sahibi sempatik Mahran kasıklarını tutarak gülüyor, üzerindeki cellâbiyesi ( Arap entarisi ) ile, sonra da deveci gencin ensesine sağlam bir şaplak patlatıyor.

Odama giriyor, peşim sıra gelen deveci gence, dağıtmak üzere İstanbul’dan getirdiğim İbrahim Tatlıses CD’lerinden veriyorum. Havada sallayarak, koşa koşa iniyor merdivenlerden ve gözden kayboluyor.

 Zenobia’nın intikamını yüzyıllar sonra alıyor Palmyra; kendisini yakıp yıkan, antik sütunları birer dar ağacına çeviren teröristlerin yenilgisi burada başlıyor, ağır kayıplar vererek çekiliyorlar.

Yorum, görüş ve önerileriniz