NELER ÇEKTİM NELER – FAS MAĞRİB’İN BÜYÜLÜ KENTİ CHEFCHAOUEN – METİN DENİZMEN

Fes’ten yola çıktıktan beş saat sonra, Atlas Dağları’nın yol verdiği geçitleri aşarak, Rif Dağlar’ının eteklerine yayılmış mavi evleri ile şirin Chefchaouen’a varıyorum.  Otobüsten indiğim andan itibaren anlıyorum ki, Fas’ın diğer cazibe merkezi kentlerinden farklı bir yerdeyim. Ne dilenciler sarıyor etrafımı ne satıcılar.

Az sonra, lâbirentleri andıran çivit mavisi boyalı evlerin sıralandığı daracık sokaklarında kayboluyorum.  Kadîm duvarlarda yankılanan ayak sesleri, ihtiyar bir Mağribî’nin gölgesinde Berberî‘lerin Timitar Festivali’nden yayılan def seslerine dönüşüyor sanki.

Soğuktan daralmış omuzlar cellâbiyelerin altında elleri ceplerinde kaybolmuş, küçük adımlarla evlerine dönerken kısık gözlerle beni izliyor Berberî torunları, renkli ve kuytu köşelerde, yaklaşan gecenin ıssızlığında.

Rutubet kokan daracık loş sokaklarda ellerinde tepsileri ile görünen genç kızlar, yine bir başka loşluk içerisinde yitip gidiyorlar. Fes’in ve Marakeş’in kaotik yüzsüzlüğünden eser yok, yanı başında Rif Dağlarının duvar gibi yükseldiği bu kadîm kentin.

Ritmik seslerin geldiği geçmişin tanığı bir kapıdan giriyorum. Yaşam sınırlarının bu duvarlar arasında başlayıp bittiği duygusu veren hüzünlü bakışları ile dokuma tezgâhındaki yaşlı adamın karşısında tabureye ilişip, maharetli ellerini ve raflardan sarkan rengârenk halıları seyre dalıyorum.

Tezgâhın sesi kesiliyor çok geçmeden, kalkıp yandaki odaya geçiyor, elinde nane çayları ile gelip karşıma oturuyor. Halı ve kilimler Rif Dağlarındaki Berberî kabilelerinden geliyor, battaniyeleri kendisi dokuyormuş.

Genç kızların ellerindeki tepsilerin gizini söylüyor bana; bu gece Mevlût Kandili imiş, börekler, tatlılar yemekler yapılıp dağıtılıyormuş komşulara.

 Asırların aşındırdığı, keskin hatlarını yitirmiş duvarlarda henüz kurumamış çivit mavisi badana da bu gecenin onuruna sürülürmüş her yıl, süslenirmiş evler.

Çok geçmeden, dehlizlerinde yön duygumu yitirmeye başlıyorum efsunlu sokaklarında Chefchaouen ( Şafşavan )’ın.

Tuhaf bir şekilde kaybolmak arzusu kaplıyor içimi.

 Kapıların önünde soğuktan daha da küçülmüş kediler, kimsesiz hissini veren sokakları ve mekânları sahiplenmişler, yüzlerce yılın mirasını korur gibiler…

Yorum, görüş ve önerileriniz