NELER ÇEKTİM NELER – ANADOLU MÜHÜRLERİ 4 – METİN DENİZMEN

(KAYSERİ / SURP ASTVAZAZİN KİLİSESİ / HUNAT HATUN MEDRESESİ / GESİ / AĞIRNAS MİMAR SİNAN EVİ / BÜNYAN SULTAN HANI – SİVAS / ULU CAMİİ / GÖK MEDRESE/ BURUCİYE MEDRESESİ / ŞİFAİYE MEDRESESİ / ÇİFTE MİNARELİ MEDRESE)

Anadolu Mühürleri gezimizin 5. gününde güzel bir sabaha uyanıyoruz, bugün de fazla yorulup çok yer göreceğimizin işareti bu. Kahvaltı sonrası, Kayseri Kalesi boyunca yürüyerek programımızdaki ilk nokta olan Surp Astvazazin ( Meryem Ana ) Kilisesi’ne ilerliyoruz.

Bu arada, Kayseri Kalesi’nin kentin merkezinde ve kent ile öylesine içli dışlı olmuş ki, duvarlarına kene gibi yapışan salaş dükkânlardan temizlenmesi içİn siyasî iradenin gücü yeter mi bilemem?

İnönü Caddesi boyunca ilerlerken karşımıza çıkıyor Surp Astvazazin Kilisesi. Güvenlik görevlisi girmemize engel olmak istiyor. Aynı ülkenin kimlik kartını taşıyan bir ailenin kütüphaneye alınmama nedenini söyle bana diyorum. Emir böyle deyince sinirleniyor eşimin koluna girerek içeri dalıyorum, ses çıkaramıyor.

Güzel işler görmeyi özlemişiz. Kayseri’nin en büyük kilisesi olan Kilise, Ermeni cemaatinin tehciri sonrası uzun yıllar boş kalmış. Şimdilerde bilinçli bir restorasyon sonrası Şehir Kütüphanesine dönüştürülmüş. Sabah 8.30’da girdiğimiz halde tüm masalar kitap okuyan ders çalışan gençlerle dolu. Tarihi Kiçikapı semtinde 1835-1838 döneminde yaptırılan ve 1. Dünya Savaşı’na kadar faaliyetini sürdüren kilise, daha sonraki süreçte depo, sergi salonu, zabıta karakolu ve spor salonu olarak kullanılmış.

Kayseri Surp Astvazazin ( Meryem Ana ) Kilisesi
Kayseri Surp Astvazazin ( Meryem Ana ) Kilisesi
Kayseri Surp Astvazazin ( Meryem Ana ) Kilisesi

Kayseri’de bir başka Anadolu Mühürü’nün peşindeyiz şimdi; Hunat Hatun Medresesi. Dün akşam telâşında önünden geçtik ama çevresi o kadar kalabalık tı ki; fotoğraflamayı bugüne bırakmıştım. Işık bir türlü uygun düşmüyor, kadraj düzgün olmuyor, olduğu kadarla yetinmek zorunda kalıyorum ben de. Hunat Hatun Medresesi, Kayseri İç Kalesi’nin doğusunda, eski şehri çeviren surların dışında; cami, hamam ve türbe ile birlikte Selçuklu Hükümdarı I. Alaeddin Keykubat’ın karısı ve Sultan I. Giyaseddin Keyhüsrev’in annesi Mahperi Hunat Hatun tarafından M. 1237 yılında inşa ettirilmiş.

Kayseri Hunat Hatun Medresesi

Yolda atıştırmalık olarak biraz pastırma ve ekmek alıyoruz. Kayseri’ye geldiğimiz belli olsun. Bundan sonra, Kayseri’nin türkülere konu olmuş Gesi Bağlarına uğrayacağız. Kayseri ile Gesi arasında 20 km. var ama neredeyse kentle birleşmiş gibi.

Karşıma tam da tahmin ettiğim panoramalar çıkıyor, bırakın bağları görmeyi, bir TOKİ kenti ile karşılaşıyoruz. Gesi Bağları’nın ünlü kuş evleri derbeder, bakımsız, kuşlar güvercinler sahipsiz kalmış. Onca yokuşu çıktığıma, boşuna terlediğime yanıyorum, gördüklerim karşısında.

Tekrar Kayseri’ye dönmeden, Gesi üzerinden Ağırnas’a devam ediyoruz. Neden Ağırnas; zira Mimar Sinan’ın doğduğu kasaba. Ağırnas kasabasının girişinde Aşağı Pınar mevkiinde bulunan Ağırnas Yeraltı Şehri, bazı bölümlerinin milattan önce yapıldığı ve daha sonraki yıllarda da ilâveler yapıldığı, niş ve resimlerden en çok M.S 1-13. yüzyıllar arasında kullanıldığı anlaşılıyor.

Kayseri Gesi Bağları’nın kuş evlerinden geriye kalanlar

Dehlizleri, mağaraları, yeraltı şehir kalıntılarıyla Ağırnas günümüzden en az 3000 yıl öncesinden insanların oturduğu anlaşılan bir yerleşim merkezi. Ağırnas’ın geçmişi ile ilgili Selçuklular dönemine ait elimizde tarihi belgeler bulunmamakta, ama Osmanlı dönemine ait 1500 yılında yapılan tahrir defterine Ağırnas’ın Kayseride bulunan 9 nahiyeden biri olan Koramaz nahiyesine tabi, 53 hane Hristiyan (Gebran hane), 3 hane Müslüman, 2 adet değirmen, 4 adet bezirhânesi bulunan ve 18 bin akçe vergi ödeyen hem nüfus hem de ekonomik yönden oldukça büyük bir köy olarak kaydedilmiştir.

Kasaba nüfusunun % 95’ini Rumlar teşkil etmekte iken, 1834 kayıtlarında Ağırnas’ta 145 hane Müslüman, 28 hane de Hristiyan yer almış.

Köy arazisinin kıraç ve volkanik olması tarım yapmaya ve bol verim elde etmeye musait olmayışı tarımın bir yıl yapılıp, ikinci yıl ekilecek yerlerin nadasa bırakılması zorunlu olduğundan hatta yapılan tarımda verimin çok düşük en olumlu şartlarda bile bire beş veya bire yedi gibi ürün vermesi insanların geçimlerini temin etmek için başka meslek dallarına itibar etmelerine neden olmuş.

16. ve 17. yy. Türkiye’den İngiltere’ye ihraç edilen mallara ait listenin ilk sırasında Ağırnas’ta dokunan kumaşlar yer almakta imiş. Bilhassa “Ağırnas boğası” denilen ince yumuşak beyaz pamuklu bez başta İngiltere, Fransa ve Hollanda da çok aranan rağbet gören ticari mallar arasında görülürmüş.

El dokumacılığının dışında insanlar taş işleme, duvarcılık, nakkaşlık, boyacılık, sıvacılık gibi inşaat işçiliğini ve ustalığını oldukça benimsemişlerdir. 15 ve 16. yy. dan itibaren İstanbul, Kahire, Cezayir, Rodos, Girit, Kıbrıs, Şam, Halep, Kırım, Belgrad, Edirne gibi İmparatorluğun önemli merkezlerindeki tarihi binaların inşaatlarında bulunmuşlar.

Kayseri, Ağırnas, Mimar Sinan’ın doğduğu iddia edilen ev

Bu vesileyle çalıştıkları yerlerde gördükleri üstün maddi kültürel değerleri de kendi köylerine intikal ettirmişler. Mutfak zenginliği ev nefaseti, giyim kuşamdaki ince zevk ve zerâfet, kullanılan ev gereçlerinin zarif ve İstanbul benzeri imalâttan oluşu, konuşulan şivenin Kayseri’den çok farklı oluşu ve İstanbul ağzına yakın arı, duru, güzel Türkçe oluşu sosyal yapının gelişmesine, sanat ve kültürün itibar görmesine sebep olmuş.

Ağırnas’ın bu rafine geçmişini az sonra yeniden hatırlatacak cümlelerim olacak, şimdilik, bu köyde doğup büyüyüp neredeyse dönemin tüm Osmanlı eserlerinde emeği izi bulunan Mimar Sinan’ı tanıyalım;

Kayseri’nin Gesi nahiyesine 9 km. mesafede ahalisinin tamamının Ermeni olduğu Ağırnas köyünde doğan Mimar Sinan, Yavuz Sultan Selim zamanında yirmi yaşında devşirilerek, İstanbul’a getirilmiş. Kanûnî’nin Belgrad Seferine yeniçeri olarak katılmış, sürekli rütbe yükselterek bu padişahın yanında savaşmış. On yedi yıl sonra baş mimar olarak görev alıp tam kırk yıl bu ünvanla nice dev eserler inşa etmiş.

Sayısız cami, medrese, türbe, köprü, saray ve hamamlarla Osmanlı hinterlandını donatan Mimar Sinan, dünyanın incileri kabul edilen İstanbul Süleymaniye ve Edirne Selimiye Camilerini de bu topraklara kazandırmış.

Ağırnas volkanik bir bölgede kaldığı için, taşları ile ünlü. Taşın kullanımı burada geliştirilmiş ve zenginleştirilmiş. Mimar Sinan’ın da dedesi, babası taş ustalığı yapmış. Doğduğu topraklar Sinan’ı etkilemiş ve ilham vermiş.

Kayseri, Ağırnas, Mimar Sinan’ın doğduğu iddia edilen ev

Sinan, tarihin en yetenekli mimarlarından biridir. Anadolu’dan Mısır’a ve Balkanlar’a kadar her yeri eserleriyle süslemiş. Osmanlıyı, Türkleri dünyaya eserleriyle mühürlemiş. Dünyada hala Mimar Sinan konuşuluyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse, Mimar Sinan’ın doğduğu ev konusunda benim tereddütlerim var. Mimar Sinan anlaşıldığı kadarı ile Hristiyan Ortodoks inancına sahip bir aileden geliyor. Devşirme olması için, önce sünnet edilerek Müslüman olması gerekiyor ki bu mümkün olabilir. Devşirme olabilmenin bir başka şartı ailenin tek çocuğu olmaması. Mimar Sinan’ın ailesi hakkında hiçbir bilgi yok.

Bazı kaynaklar, Mimar Sinan’ın dedesi’nin neccar yani ağaç işleri ustası olduğu ve işe giderken torununu yanında götürdüğü için inşaata yatkınlığı buradan gelir derler. Oysa, Ağırnas orman yoğunluğunun bol olduğu bir yer değil, aksine volkanik taşlarla kaplı bir alan. Sinan’ın taşlarla haşır neşir olarak büyümesi bence akla daha yatkın.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde “ millet-i sadıka “ olarak kabul edilen Ermeniler ve diğer gayr-ı müslim halklar Cumhuriyet’in ulus-devlet politikası neticesi ve 1930’larda ırkçılığın tüm dünyada yükselmesinin sonucu, Atatürk’ün direktifleriyle kurulan Türk Antropoloji Tetkikat Merkezinin işleri arasında Karaca Ahmet Mezarlığından toplanan kafataslarının ölçümü ile Türk, Ermeni, Rum ve Musevi gibi farklı ırki kökenlere sahip çocuklar üzerine karşılaştırmalı araştırmalar yapmak var.

Türk Tarih Kurumu da tarihteki ünlü şahsiyetlerin ırkını merak ediyor. Daha doğrusu bunların Türk ırkından olduğunu peşinen kabul edip fiziksel kanıtlarla ispata soyunuyorlar. Ancak temkini de elden bırakmıyorlar. Nitekim Türk Tarih Kurumunun 6 Ağustos 1935 günlü gazetelerde çıkan açıklamasında, Mimar Sinan mezarının açılıp incelendiği kabul ediliyor ancak varılan sonuçlardan söz edilmiyor.

64000 kafatası ölçülmesinin içinde ünlü Mimar’ın da olduğu iddiaları hattâ mezarı açtığını bizzat ifade eden şahıslar da var. Ancak, bu konu bir dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından, Mimar Sinan’ın Türk olduğunun ispatı adına kafa ölçümü yapılması için mezarından çıkarılan ve sonradan kaybolan kafatasının bulunması için talimat verdiği bilinmesine rağmen konu yine zaman tünellerinde unutulup gitti.

Mimar Sinan’ın ırkî aidiyeti şahsım adına hiç de önem arz etmediği halde, bu merakın neden süregeldiğini de anlamakta güçlük çekiyorum. Tarihçi Ayşe Hür bir yazısında şunları belirtiyor; Sinan, Kayseri’nin Ağırnas kazasından. Ancak bugün evi diye gösterilen yerin tarihsel gerçeklikle ilgisi yok. O tarihten bugüne ev kalmaz çünkü. Kökenine gelince, Sinan’ın adı Sinan bin Abdülmennan diye geçiyor kayıtlarda. Abdülmennan sonradan Müslüman olanlara verilen isimlerdendir. Sinan’ın ölümüne yakın, Sai Mustafa Çelebi’ye ağzından yazdırdığı hatırat olan Tezkiret’ül Bünyan’da ”Bu hakir Sultân Selim Hân gülistân-ı saltanatın devşirmesi olup… ” yazmaktadır. Devşirme olduğunu söyler ancak kökeni hakkında daha fazla bilgi vermez. Bu suskunluk bile gayri müslimliği konusunda bilgi verir.

Tarihimize ölümsüz eserler bırakan Koca Sinan’ın ruhuna gönüllerin en evrensel dili ile dualar gönderip, doğduğu ev olduğu iddia edilen mekândan ayrılıyorum.

Ağırnas’ın bedbin ve derbeder atmosferinde az da olsa, yörenin özgünlüğüne saygılı binalar var. Dünya’nın en yetenekli ustasını yetiştiren Ağırnas Köyü’nün bugün yaşadığı pis ve bakımsız haline üzülerek ayrılırken bir de 1857 yılında yapılmış Agios Prokopios Rum (muhtemelenKaraman’lı ) Kilisesinin önünde duruyor, dışarıdan muhteşem, içeriden definecilerin harabeye çevirdiği yüz karası halini fotoğrafladıktan sonra, kafamda Ağırnas’ın nasıl bir çöplüğe dönüştü(rül )ğüne dair derin kaygılarla Bünyan üzerinden Kayseri/Sivas yoluna bağlanıyoruz

Yorum, görüş ve önerileriniz