NELER ÇEKTİM NELER / ANADOLU MÜHÜRLERİ 3 / METİN DENİZMEN

( SARIŞIN RAHİBE – NİĞDE MÜZESİ)

Böyle ücra ve doğanın tahribatına bunca açık bir coğrafyada kendini koruyabilmiş olan Çanlı Kilise daha fazla yıpranmadan derhal korunmaya alınmalı diye düşünüyorum kapısından girerken.

Tarihi 11. yüzyıla dayanan Çanlı Kilise, geleneksel Bizans tarzında inşa edilmiş olan dini bir kompleks. Kapadokya bölgesinin batı sınırında bulunan bu yapı, Bizans taş işçiliği kiliselerinin en iyi korunmuş örnekleri arasında. 1990’larda bölgede yürütülen kazılar sırasında birçok bilezik, küpe, yüzük, yazıt ve mumya keşfedildi. Çanlı Kilise’de bulunan rahip, çocuk ve kedi mumyalar Niğde Müzesi’nde sergileniyor.

Çanlı Kilise içinde birkaç adet mezarlık bulunuyor. Kilisenin kuzey odasında mezarlar ve arkosoliumlar (kaya içlerine oyulan kemer biçimli mezar) bulunuyor. Ayrıca kilise girişinin hemen karşısında bulunan, duvarlarında eski freskler olan küçük oda da önceki dönemlerde mezarlık olarak kullanılmış.

Çanlı Kilise kadar çevresindeki kaya yerleşimleri de çok ilginç. On iki tane büyük yerleşim ünitesinden oluşan büyük bir kasabanın yukarı bölgelerinde kayaların oyulması ile inşa edilen evler, ahırlar, şarap mahzenleri, su kuyuları, kiliseler şapeller, depolar, savunma yapıları ile neredeyse gezmekle bitmeyecek kadar zengin bir mirası barındırıyor.

MÖ. 3000 li yıllara kadar dayanan bir tarih servetinin üstüne kurulmuş olan kilise ve yerleşkesi 10 000 m2 alana yayılmış dev bir müze. İçerisinden çıkarılan kedi ve çocuk mumyaları ise çok düşündürücü. M.S. 10 – 13 yy. arasında tarihlenen bu mumyalar Eski Mısır tarihinden fırlamış gibi. O tarihlerde kedi mumyasının neden yapıldığı ise bir soru işareti.

Çanlı Kilise 14.yy da inşa edilmiş. Ama o inşa edildiğinde yerleşkede kayadan oyma çokça kilise ve şapel var. Burası Hristiyanlık tarihinin en önemli alanlarından biri. Kutsal Kâse burada deseler inanırım. Bu derece önemli bir dini merkez uzun yıllardır kimsenin yaşamadığı bir yer olduğu için zamana yenik düşmüş durumda.

Sarışın Rahibe’nin ayak seslerini mi dinlemeye çalışıyorum, yoksa apsisin önünde diz çökmüş dua ederken mi hayâl ediyorum, zaman ötesine kayıp gitmişim yine.

İnancın insanlar üzerindeki etkilerini, din kurumunun ne denli güçlü olduğunu, bir o kadar da istismara yol açtığını düşünürken, kiliseden içeri giren rüzgâr hışırtı ile yaprakları uçurunca kendime geliyor, bir müddet uzaklarda yükselen Hasan Dağı’nı seyrediyor, bir başka Anadolu Mühürü’ne dokunmak üzere aracı hızlandırıyorum.

Resmi Tarih, bu kültür miraslarının asıl adlarını unutturma gayretinde. Öyle olunca da; Çanlı Kilise, Kalburlu Kilise, Yüksek Kilise, Kırkdamaltı Kilisesi, Kilise Camii gibi abuk isimlerle geçmişin bağları koparılmak isteniyor sanki.

Niğde Prodromos Ortodoks Türk ( Karamanlı ) Kilisesi

Sırada Niğde Müzesi var. Tahmin etmediğim kadar çok içerikle karşılaşınca şaşırıyorum burada. Niğde Müzesinde Orta Anadolu arkeolojisinin kronolojik düzenle sunulduğu salonlarda muhteşem bir ortam var.

Paleolitik ve Neolitik Döneme tarihlenen Kaletepe Obsidyen Atölyesi ve Neolitik Çağa tarihlenen Pınarbaşı Höyük, Köşk Höyük ve Tepecik Höyük kazılarında bulunan opsidyen aletler ile Neolitik ve Kalkolitik Çağın önemli merkezi durumundaki Köşk Höyük kazılarından ele geçirilen ünik eserler ve “Köşk Höyük Kalkolitik Ev”inin bire bir kurgusu, Eski Tunç Çağına tarihlenen Göltepe Höyüğü buluntuları ile höyüğün karşısında yer alan Kestel kalay maden ocağındaki galeri girişi teşhir ediliyor.

İkinci büyük vitrinde ise; Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nın önemli merkezi olan Acemhöyük (Puruşhanda) kazısında açığa çıkarılan saray buluntular var.

Geç Hitit şehir devletlerinden Nahita ve Tuvanuva krallıklarına ait fırtına ve bereket tanrısı stelleri, Hitit Hiyeroglifiyle yazılmış kitabeler, Kaynarca Tümülüsü buluntuları, Frig dönemi seramikleri ve “Göllüdağ Aslanı”,

Helenistik, Roma ve Bizans Dönemi buluntularına ayrılmış. Salonda; Tepebağları, Porsuk Höyük ve Acemhöyük kazılarında ele geçirilen buluntular, Roma Dönemi heykeltıraşlık eserleri ve heykelcikleri,

Kronolojik sırayla Grek, Helenistik, Roma, Bizans ve İslami-Osmanlı dönemi sikkeleri ile Selçuklulardan kalma gümüş define ile Kapadokya Krallığına ait Tepebağları definesi yer alıyor.

Mumya Bölümünde: Aksaray Ihlara Vadisi’nde bulunan “Rahibe Mumyası” ile Çanlı Kilise’den çıkarılan 4 adet çocuk mumyası sergilenmekte.

Niğde Müzesi, Sarışın Rahibe mumyası

Karşımda duruyor Sarışın Rahibe, yurt dışına kaçırılmak istenirken yakalanarak Niğde Müzesine getirilmiş. Bugün sadece üzerindeki kumaşta yıpranmalar var ama mumyanın kendisinde herhangi bir bozulma söz konusu değil. 22 yaşlarında 162 santimetre boyunda. Hıristiyanlık âdetlerine göre gömülmüş. Elleri göğsü üzerine birleştirilmiş, başı türban cinsi bir örtü ile bağlanmış ve saçları iki yandan göğsü üzerine uzatılmış. Sağ elindeki oyalı mendili zamanla biraz yıpranmış ve renkleri değişmiş.

Anadolu’da mumyalama hemen tüm uygarlıklarda görülüyor. Bebekler, kediler mumyalanıyor, bedensiz kafatasları içine koç başları yerleştirilip sonsuz hayata hazırlanıyorlar.

Niğde Müzesi, Bor yakınlarındaki Köşk Höyük’te bulunan ve İÖ 5200-4900 yıllarına tarihlenen Bereket Tanrıçası

Müzede bulunan dört çocuk mumyası da hayli ilginç geliyor bana, ürpertici de olsa fotoğraflamaktan kendimi alamıyorum. Daha önce ziyaret ederek detaylarını paylaştığım Çanlı Kilise’de bulunan dört çocuk mumyası, Geç Bizans Dönemi İÖ 10/11 yy’lara tarihleniyor. Yani, neredeyse Paleolitik çağlarda başlayan mumyalama, Hristiyanlıkta da benimsenmiş, Osmanlılara kadar sirayet ederek Kanuni’nin yasaklamasına kadar devam edebilmiş.

Niğde Müzesi, Çanlı Kilise’de bulunan çocuk mumyası

Niğde, 2. Dünya Savaşında İstanbul Arkeoloji Müzesindeki tarihî eserleri Ak Medrese’de, Kutsal Emanetleri de Sungur Bey Camii’nde sakladığı için daha bir anlam kazanıyor benim gözümde. Niğde de, bir ara yol arkadaşlığı yaptığım emekli öğretmen, depolanan tarihi eserlerden dolayı kapatılan Sungur Bey Camii için, zamanın muhalefetinin ve şimdilerde bile bazı yobazların bu olayı bahane ederek CHP camileri kapatıyor şeklinde anti-propaganda yaptığını söylüyor.

Tabi, bu arada Sungur Bey Camii’nin restorasyon levhasında yazan 2020-2021-2022 tarihi ve 723 sürenin hâlâ bitmediğini fark ediyorum. Öylesine saç levhalarla kapatılmış ki, içerde ne olup bittiğini görmek ve anlamak mümkün değil.

Sungur Bey Camii’nin oturduğu zeminin altında boşluklar ve mağaralar görüyorum. Kimbilir, kaç kat uygarlıklar üst üste yığılı burada. Kimbilir, hangi menfur eller kazı adına başka işler yapıyor.

Niğde Müzesi

Niğde’ye veda ediyor aracımızı park ettiğimiz yerden alarak 10 kilometre uzaktaki Gümüşler Manastırı’na gidiyoruz. İçeride genel görüntü değişmiyor, antik kayaların, tüflerin üzerine tırmanarak selfie yapan vandallar her zaman ki gibi ortalıktalar. Tur otobüslerinin turistlerinin gitmesini bekliyoruz bir köşeye çekilerek.

On dakika sonra, Gümüşler Manastırının tüm sükûneti ile hemhâl oluyoruz, hatta güvenlik görevlisi, fotoğraf çekim noktaları için tiyöler veriyor eşimle bana…

Yorum, görüş ve önerileriniz