MÜŞTEREKLER – ARİF TECAHÜL
Efendim,
Evvelki haftanın zatımca en mütenasip olarak fevkalade önemli hadisesi, 71 hafta boyunca idrak ettikleri nümayişlerinin menfi veyahut da müspet tenkitlerini yaptıkları münazara idi. Şahsım da bu meclise vasıl olduğu için bahtiyarım.
Hararetli tartışmalar ve mukabelelerle değil, aklı selim mütekaitlerin zarafet içinde birbirlerinin fikrini izanla dinledikleri ve anladıkları böyle bir meclisi pek özlediğimizi derinden hissettim.
Mesele ”devam edip etmemek” konusunu tartışmaktan ziyade, “nasıl devam edelim” noktasında aklı-fikri dile getirmekti. Neticeye de kolayca varıldığını söylememiz lazım gelir. Şöyle ki; “nümayişlere icap eden kemiyetin ehemmiyeti ile alakadar olmadan, tıpkı İstanbul’daki (Dersaadet demek de geldi içimden, fesuphanallah!) Cumartesi Valideleri gibi bu nümayişleri mütemadiyen yapmak ve mütekaitlerin feryadını her yerde duyurmak elzemdir” kararına varıldı. Hamdullah Suphi Tanrıöver’in” Bu kararı söyleyen sesin tesiri gözlerimizi yaşla doldurdu” ifadesi gibi bir maneviyata büründüğümüzü itiraf etmeliyim.
Cümlemizde biraz yorgunluk, bedbinlik, biraz da tevellütümüzün eskimesi (asla ve kat’a ihtiyarlık demiyorum) sebebi ile nümayişlerin dozunu yavaşlatma arzusu mevcuttu. Amma velakin, sesimizi soluğumuzu duyuramazsak “insan gibi yaşamak” için lazım gelen hakkımızı hukukumuza nasıl sahip olacağız, değil mi?
Hem bu zaviyeden bakınca, cumhuriyetimizin banisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün şu vecizesi akla gelmiyor mu? “Alenen ortaya çıkmak ve milletin hukuku namına, yüksek seda ile bağırmak ve bütün milleti bu sedaya iştirak ettirmek lazımdır.”
Evet efendim, meselemizin; “bütün milleti bu sedaya iştirak ettirmek” olduğu bir hakikattir.
Bunun için bütün milletin müştereklerin etrafında buluşması elzemdir. Nedir müşterekler? Müşterekler, umumiyetle cemiyetin bütün fertleri tarafından müsavi olarak erişilebilen, pay edilen ve korunması icap eden mebdeler / kaynaklar, haklar ya da değerler olarak ifade edilir. Bu mefhum, şahsi çıkarların ötesinde, cemiyetin kolektif refahını himaye eder. Müşterekler, bir cemiyeti bir arada tutan yapısal rabıtalardan biridir ve bu rabıta, müşterek mesuliyet şuurunu pekiştirir.
Birçok farklı seviyede müştereklerden bahsedebiliriz. Farz-ı misal: tabii kaynaklar (su, hava, toprak gibi) birer müşterek olup, tüm insanların müşterek kullanımına açıktır. Cemiyette müşterek kıymetler, kültürel miras, talim terbiye hakkı, sağlık hizmetlerine erişim gibi unsurlar da müştereklere misal teşkil eder. Bu unsurların korunması, yalnızca fertlerin değil, tüm cemiyetin ortak mesuliyetidir.
Yukarıda da izah buyurduğum gibi, bu ahval ve şerait içinde mütekaitlerin birinci vazifesi, bütün milletimize müştereklerimizi anlatmak olmalıdır. Zira cemiyetin diğer fertleri mütekaitlerin dertlerinin çözümünde hep beraber hareket etmez ise, bu dertler bir vakit sonra onların hayatlarına menfi olarak tesir edecektir.
Maişet derdine düşen mütekaitler (güzide memleketimizde ceman 16 milyon 154 bin 322 insan evladı) nüfusun beşte birine denk geliyor. Son mahalli seçimlerde iktidar partisinin aldığı toplam oy 16 milyon 339 bin 771 idi. Ya rabbim, bu ne tesadüf böyle? Hani mütekaitlerin bir partisi olsa ve aile fertlerinden yetişkin birisi de o partiye rey verse, al sana toplam oyların yüzde yetmiş beşi! Yahu, latife yapmıyorum. Hakikat bu!
Şu müşterekler meselesini bu memleketin insanına bir anlatabilsek ne mütekaitlerin derdi kalır ne tabiat katliamları ne kültür haramileri ne yoksulluk ne kaynakların fena emeller için kullanımı, ne de iktisadi boyunduruklar kalır. Ah, bir anlatabilsek…