“KOR ATEŞLER KÜLLENMESİN DİYE” – COSTA GAVRAS VE POLİTİK GERİLİM SİNEMASI – İPEK ELİF ATAYMAN / ÖNDER ATAY

İpek Elif Atayman, Costa Gavras ve Politik Gerilim Sineması adlı kitabında, Gavras filmlerinin önemli bölümünün ‘‘politik gerilim sineması’’ adı altında tanımlanabileceği tezini ortaya koyuyor.  

Politik gerilimin, ‘‘kaygılarını geniş kitleye ulaştırmak için bir yandan popüler sinemanın yapısal özelliklerine dayanan, figürleri ve anlatım biçimleri kitle kültürü sinemasından alınmış bir ara tür’’ biçiminde karşımıza çıktığını söylüyor. Yazara göre bu tür, ilerici içerikleri kitle medyasının alışıldık anlatım araçlarıyla birleştiren sinemadır. ‘‘Politik sinema, geniş kitleler için yapılmalıdır ama öteki popüler sinemadan farklı olarak, politik gerilimin ruhu ve hedefi bu kitle sinemasının tam karşısında olmalıdır.’’

Yazarımız kitap boyunca, hem politik sinemanın hem de Costa Gavras sineması özelinde politik gerilim sinemasının kodlarını ayrıntılı olarak araştırıyor. Bu yönüyle kitap, sinema tarihine genel bir bakışı da içeriyor. Sinemanın başlangıcından bu yana film türlerini örnekleriyle anlatırken, sinema kuramları hakkında önemli bilgiler veriyor. Böylece bir başvuru kitabı olmayı hak ediyor.

Sinemada türlerin ortaya çıkması sürecinde politik sinema başlıklı bir türün bulunmayışı, yazarımızın politik sinemanın ne olduğu araştırmasını iktidar, politika ve birey ilişkileri üzerinden sürdürmesini zorunlu kılıyor. Politikanın egemen olduğu bir dünyada politik olmayan bir sanat ürünü olamayacağı fikri öne çıkıyor. Buradan hareketle kitap, ‘‘politika ve iktidar düzlemlerinin uygulama alanında karşımıza çıkan bireyi’’, Costa Gavras sineması bağlamında anlamaya çalışıyor. Bunu yapmaya çalışırken ayrıca Ken Loach sinemasını ve Latin Amerika’daki siyasi olayları konu edinen filmleri de ayrıntılı olarak inceliyor.

Boyun eğen birey

Kitapta izleyicinin siyasal olarak bilinçlenmesi ve sistemi sorgulaması amacıyla yönetmenin politik film çektiği savı dile getirilir. Bir filmin politik olma özelliği ise yazara göre bireylerin hayatıdır. Bütün sanat dalları gibi ‘‘sinemanın da göstereceği hep insandır.’’ Bu durumda türün adı ne olursa olsun sinema hep birey ve onun ilişkileri üzerine olacaktır. Hayat öyküsü bireye aittir. ‘‘Seyirci onun üzerinden ve aracılığıyla empatisini, antipatisini kurar; önce ona karşı, sonra da temsillerine karşı: faşistliğine, otoriteryen kişiliğine, katilliğine, hainliğine ve ezilmişliğine mesela.’’

Atayman, Costa Gavras sinemasında otoriteye boyun eğen bireyi, otoriteryen kişilik olarak ele alır. Bireyle kitlenin politik gerçeklik ilişkisini, yönetmenin tipik filmleri üzerinden çözümlemeye çalışır. Atayman’a göre, Gavras sinemasının otoriteryen kişileri, icracıları, kulları ve köpekleri hep otoriteden yana olup, en korkunç suçları bile icra ederken kendilerini sadece o otoritelerin pasif aleti olarak görürler.

Kitapta, yönetmenin tipik filmleri olarak ele alınan yapıtları şunlardır: ‘‘Z’’ (Ölümsüz), İtiraf, Sıkıyönetim, Missing (Kayıp), Betrayed (İhanete Uğramış), Amen ve Music Box. Bu filmlerin ayrıntılı çözümlemesi, okura kesinlikle farklı bir bakış açısı kazandıracak niteliktedir.

Gavras bu filmleri yaparken, gücünü bir tehdit olarak ortaya koyan iktidarın, olanı göstermekten alıkoyan engellerine karşı ‘‘mecburi sınırlı bir gösterimi’’ tercih edecektir. Kitapta önemli bir kavram olarak karşımıza çıkan otoriteryen kişilik kavramı da yazara göre bu sınırlılığın tespitinden başka bir şey değildir. Bu tespitin devamında, Costa Gavras filmlerinde ‘‘susan, susmakla yetinmeyip otoriteden yana eylem koyan kişi eleştirisinin, suskun bir toplum eleştirisine uzandığını’’ göstermek amaçlanmaktadır. Atayman’a göre bu filmlerde sistemin her an her yerde farklı görünümlere bürünerek tekrar ortaya çıkabileceği anlatılabiliyorsa, bu bile Gavras sinemasının gücünü göstermeye yetecektir.

Seyirciye rahat yok

Gavras filmlerinde seyirciye oradaki sen olabilirsin mesajı verilirken, onun gördüğüyle kendi dünyasının benzerlikleri karşılaştırılır. Böylece seyircinin rahatsızlığını artıracak bir yapı oluşturulur.

Sonuç olarak ‘‘seyirci aynen insafsız gerçeğin kıyısından köşesinden farkına varan, kendini işlenen suçların dışında tanımlamaya çalışan ve dünyanın bütünüyle bu kadar rayından çıkmış olmaması gerektiğini düşünen o kişinin yerinde olsam, nasıl bir şahsiyeti temsil ederdim sorusunu kendisine sormadan edemez.’’ Yazar bu anı, sinemada kişinin gerçeği az çok fark etmesi, öğrenmesi, onun varoluşunu sorguya çekmeye davet edildiği an olarak tanımlar.

Gavras sineması seyirciyi evine rahat göndermek istemez ve bunu yaparken geleneksel sinemanın sunduğu olanakları da reddetmez. Yıldız oyuncu kullanır, müziğin desteğinden vazgeçmez. Ama ‘‘seyircinin belli bir siyasal olayı iyi kötü hafızasına kaydettiği varsayımına da dayanmak zorundadır. Seyirci iyi kötü donanmış olarak gelmelidir sinemaya.’’

Atayman’a göre, Gavras filmleri kendi seyircisiyle konuşan filmlerdir. Yönetmen de seyirci de politiktir.  Ancak bu tür filmlerin, karşıt düşüncede olan izleyici üzerinde bir bilinç kırılması yaratmasını beklemek zordur. ‘‘Çünkü bilinç sadece sinemayla oluşmuş bir şey değilse onu sinemayla kırmak olsa olsa ütopyadır. Sistem, kendini fazlasıyla rahatsız edene kadar bu tür sinemanın işleyişine izin verecektir. Sonrasında ise doğrudan yasakların çizgisini kalınlaştırmaya yönelecektir.”

Öyleyse Costa Gavras veya Ken Loach gibi yönetmenler bunu bilerek ne yapmak isterler? ‘‘Korun üzerindeki külün, ateşi söndürmesini engellemek mi? ‘’

Evet. Ciğerlerindeki havayı, bir gün harlanacak ateşe sonuna kadar üfleyip dururlar…

Costa Gavras ve Politik Gerilim Sineması

Yazar: İpek Elif Atayman, Ayrıntı Yayınları

1

Yorum, görüş ve önerileriniz