GERÇEKMİŞ GİBİ KURMACA ÖYKÜLER – ZORTANA MİTOLOGYASI – MÜSTEAR EFSUNOĞLU
Zortana’da görev icabı bulunduğum dönemde; “Madem ki uzun bir zaman için Zortana’ya yerleştim, o halde ben de tipik bir Zortanalı gibi yaşamalıyım” dedim ve bu kararımı hayatın her alanında uygulamak istedim. Zortana Nüfus İdaresi bürosuna bir fotoğraf ve pasaport fotokopisi ile başvurumun ardından hemen oturma ve çalışma iznini de aldım. Artık benim de bir “mavi kartım” vardı. Diğer haklarımı da sırayla öğrenip, sosyal yaşama adapte olmam uzun zaman almadı. Hatta indirimli ulaşım kartı gibi kıyaklarla da tanıştım…
Bu arada onların dinini ve inançlarını öğrenip, saygı göstermek de gerekecekti. Bir hata ya da densizlik yapıp, insanları üzmek istemezdim, neme lazım? Dinsel inançları bana biraz ilginç geldi. Önceleri ritüelleri izlerken zaman zaman kendimi eski Yunan ya da Roma’da hissettiğim bile oldu. Sonra hepsine alıştım.
Zortana’nın ilginç bulduğum özelliği; dinsel gelişmeyi ve tek tanrılı dinlere geçişi henüz başaramamış olmasıydı. Tıpkı eski Yunan ve Roma’daki gibi Zeus ve diğer Olimpos tanrılarına benzettikleri tanrılara tapınıyorlardı. Baş tanrılarının adı: Zortus. Aralarında küçük bir fark saptadım; Zortana tanrıları kendilerini zamana uygun olarak güncellemişler. Yaptıkları tasvirlerde, ritüellerde, özel törenlerde bunu açıkça görebiliyorsunuz. Onlara yakıştırdıkları kıyafetler ve ellerine tutuşturdukları aksesuarlar da geçmişten değil, günümüzden esintiler taşıyor. Örneğin Yunan Tanrısı Zeus sakallıyken, Zortus sinekkaydı traşlı.
İnanca göre: Zortanalıların Tanrıları Bulimpos Dağında yaşıyorlar. Orası Olimpos’a göre daha rahat, yeleken bir yer. Yüksek olduğu için de görüş alanı çok geniş. Eski Yunan’dan farkı: Bulimpos, Olimpos gibi yirmi tane değil. Malum, eski zamanlarda “en yakın ve en yüksek dağ” Olimpos olarak adlandırılmış. İnsanlar Tanrılarını kendilerine yakın hissettikleri için ülkenin her tarafındaki yüksek dağlara Olimpos adını vermişler. Burada öyle bir şey yok! Bir tane Bulimpos var, herkes Tanrılarının orada Zortus’un kanatların altında bir arada yaşadıklarına inanıyor…
Zortanalılar dinsel kuralları güncel duruma göre değiştirerek yaşamayı seviyorlar. Öyle yazılı ve katı kurallar yok, her şey yoruma açık! Bulimpos’takileri seviyorlar, onlardan korkmuyorlar. Hatta yeri geldiğinde onlarla dalga bile geçiyorlar. Şaka gibi…
Zortana’da her yer tapınak! O kadar çok ve çeşitli ki, şaşarsınız. Nedeni açık: çok fazla sayıda Tanrı olduğuna inanıyorlar. Adeta her işlerini o işle görevli bir Tanrı’ya havale etmişler. İşleri hallolunca da o tanrıya adadıkları tapınağın rahibine bir çeşit bağışta bulunuyorlar. Şöyle: ayağım burkuldu, acıyor. Gidiyorum şifa Tanrısının tapınağına, dua ediyorum. Üç gün sonra geçiyor. Tekrar tapınağa gidip, oradaki rahibe bir tip bırakıyorum. “Ağanın eli tutulmaz, bu da bizim nasibimiz” diyerek kabul ediyorlar. Bir tarifesi yok. Hepsi bu!
Zortanalı rahipler “Ekmek elden, su gölden” rahatlığı içindeler. Bu nedenle sosyal – ekonomik ve politik olaylara, başlarını derde sokmamak için biraz uzaktan müdahil oluyorlar, bazen de olmuyorlar. Hepsi çok bilmiş havalarındalar, bu nedenle birbirleri ile zaman zaman çekişip duruyorlar. İlginç olanı; tıpkı eski Yunan’da olduğu gibi neredeyse her şey için bir tanrı atamışlar. Ağacın Tanrısı, dalınki, yaprağınki, çiçeğinki , dolununki, meyveninki, hatta meyvenin çekirdeğininki bile hep farklı farklı. Hepsinin de yeryüzünde tapınaklarını inşa etmişler ve tapınaklara o rahiplerini görevlendirmişler. Bu durum biraz hiyerarşik karışıklıklara yol açıyor elbette. Dolayısı ile, dinsel törenlerde kimin önde, kimin arkada yürüyeceği, kimin nerede oturacağı konusunda rahipler arasında bazı tartışmalar çıkıyor. Baş Tanrı Zortus’un rahipleri ayrıcalıklı olduğu için tartışma dışılar. Onlarda bir sorun yok. Ama ekolojik sistemin neredeyse her unsurunun temsil edildiği rahipler ordusunda, hepsi “öncelikli” olduğunu düşünüyor.
Bir keresinde rahipler arasında şöyle bir tartışmaya tanık oldum:
- Ben Buğday Tanrısının tapınağını temsil ediyorum. Herkes ekmek yemek zorunda, yoksa insanlar ölür. En birinci benim!
- Birader, toprak olmasa buğday çıkar mıydı ortaya? Toprak Tanrısı ve onun rahiplerine öncelik verilmelidir. Sen şöyle kenara geç bakalım.
- Yahu haklısın da yağmur yağmasa, o toprak beslenmese buğday diye bir şey olamaz ki? Yağmur Tanrısının rahipleri en önde yürümelidir.
- Sanki yağmur durduk yerde yağıyor. Aslanım, seni yaratan benim be! Bulutların içinde su saklanmasa yağmur mu yağar? İlk evvela Bulut Tanrısı rahiplerine ön koltuğu vermelisiniz.
- Saçma! Güneşli havada bulut ne arar? Göller olmasa, o sıcak havalarda buharlaşma olmaz, bulut da gökyüzünde su toplamazdı. Göl tanrısının rahiplerinin hakkını yedirtmem!
- Ne kadar güzel söyledin de gölleri suya doyuran akarsuların, nehirlerin adını bile anmadın. Yazıklar olsun! Nehirler Tanrısı rahipleri olarak bizi arkaya ittirmenize müsaade etmeyeceğiz!
- Vay vay vay! Sen koca denizleri okyanusları yok say, avuç kadar gölünle gel burada ahkam kes! Yemezler! Aklınızı başınıza alacaksınız ve Denizler Tanrısı rahiplerine en öndeki yumuşak koltukları vereceksiniz.
- Çok iyi, çok akıllısınız, bravo! Toprağı anladık, suyu anladık, tohumu da anladık. Eee, gübre ne olacak? Toprakta yeterince fosfor, potasyum, motasyum olmasa tohum beslenip, filizlenecek miydi?
- Birader siz kimsiniz?
- Ben gübreyi oluşturan börtü – böcek, nebat, dışkı, fışkı ne varsa hepsinin temsilcisi olan Eko sistem Tanrısı Tapınağı rahibiyim. Alanım çok geniş. Bu nedenle haklı olarak bana özel bir yer verilmesini isterim.
- Lan, bi saattir bla bla konuşup duruyorsunuz. Rahip milleti değil mi işte? Yalnız kendini düşünüyor. Güneş Tanrısının rahibiyim oğlum ben! Güneşin ışığı, onun verdiği sıcaklık olmasa ne yapacaksınız bakayım? Söyleyin! Ulan önünüzü bile göremezsiniz, hepinizin gözü donar soğuktan be! En önde Güneş Tanrısının Rahipleri olur ve onlar en önde oturur. Bitti!
- Durun! Siz kardeşsiniz! Dedi, Diyalektik Önermeler Tanrısının rahibi… Unutmayın, her şey birbirine bağlıdır. Her şey durum değiştirir. Nicel birikimler, nitel dönüşümlere neden olur. Zıtların birliği gelişmenin temelidir. Siz ve burada adı anılmayan her şey önemli ve değerlidir. Kavgayı bırakın! Sıranın bir önemi olmadığını, her şeyin birbirine bağlı olduğu diyalektik zincirden bir halkayı kopartıp attığımızda anlarsınız.
- Aklım karıştı, dedi Güneş Tanrısı rahibi. Bunları hiç düşünmemiştim.
- Diğerleri de benzer yorumlarda bulundular.
İçlerinden birisi maden bulmuş gibi sevindi ve önerisini dile getirdi:
- O zaman sen başımıza geç, liderimiz ol Diyalektik Önermeler Tanrısı Rahibi hı? Çok akıllı laflar ettin, gönlümü fethettin bir anda…
- Eşitler arasında nasıl liderlik yapacağım hakkında bir fikrim yok. En iyisi önde – arkada yürüme ya da oturmanın göreceli olarak bir üstünlük ya da eziklik göstergesi olmadığını kabul edelim. Sonuçta “ön” ya da “arka” göreceli kavramlar değil mi? Bence hepimizi birbirine bağlayan bu zinciri korumak ve en iyi şekilde kullanmak için elimizden geleni yapalım. Böylece tapınaklarımızın gerçek sahiplerini de mutlu ederiz…
Tanık olduğum bu tartışma, tahmin edilebileceği gibi,
akıl, akıl,
gel kafama takıl!
Tekerlemesinin zaferi le sonuçlandı. Benim gözlemci olarak “taraf” olmam gerekmiyordu. Nasıl olsa Zortana’da gelip geçiciydim. İnançlara da saygılıydım. Kim nereye kafasını sallarsa, ben de oraya sallayıp, durumu idare edebilirdim. Öyle de yaptım. Tek derdim, tapınakların özgün bir mimari özelliğinin olmamasıydı. Diyalektik Önermeler Tanrısı’na adanan tapınak bile üzerinde bir tabela bulunan basit bir konteynerden ibaretti. Üstelik, gariban rahibin duacısı olmadığı için tip geliri de yoktu. Nerede o mimari dehası eski tapınaklar, nerede bu gecekondudan bozma yapılar?
Demem o ki, olur da Zortana’ya yolunuz düşerse Nepal’deki gibi, Hindistan’daki gibi “inanç turizmi” hayaliyle Budist tapınakları falan aramayın, bulamazsınız. Deniz – kum – güneş ile idare ediverin…