GERÇEKMİŞ GİBİ KURMACA ÖYKÜLER – OLİMPOS’TAN SELAMLAR / MÜSTEAR EFSUNOĞLU

Anadolu’da neredeyse on tane Olimpos var. En tanınmış olanı; Antalya yakınlarındaki Tahtalı Dağıdır.

Olimpos eski Yunan dilinde “en yüksek dağ = ulu dağ” anlamını taşıyor. İnsanlar kafalarında yarattıkları Tanrıları ve Tanrıçaları o en yakınlarındaki ”en yüksek” dağda ikamete reva görmüşler. Bunda bir yanlışlık yok! Çünkü o kutsal tanrılar en yakında ve yüksekte olmalılar ki, yer yüzündeki fanilere her işlerinde yardımcı olabilsinler değil mi?

Mitoloji İlkel Yunan Tanrılarının öyküleriyle başlar.

Bunlar: sonsuz gecenin tanrıçası Achlys, ışık tanrısı Αether, sonsuzluk tanrısı Αion, zorunluluğun tanrıçası Ananke, boşluğun tanrısı Kaos, Zaman tanrısı Kronos, karanlığın ve gölgenin tanrısı Erebus, Aşk ve üreme tanrısı Eros,  Toprak Ana,her şeyin annesi Gaia, Günün tanrıçası Hemera, Uyku tanrısı Hypnos, intikam tanrıçası Nemesis, adaların tanrıçaları Nesoi, Gecenin tanrıçası Nyx, dağların tanrıları Ourea, Deniz tanrısı Pontus, Yeraltı Dünyasının en karanlık ve en derin kısmının tanrısı Tartarus, Deniz tanrıçası Thalassa, Ölüm tanrısı Thanatos ve göklerin tanrısı, dünyanın hükümdarı ve Titanların babası Uranüs’tür.

Titanlar ise Olimpos Tanrılarından öncedir. Uranüs ve Gaia’nın altı erkek ve altı kız çocuklarıdır.

Haydi, onları da hatırlayalım: Hasadın Titan tanrısı Cronus, doğurganlık ve nesil tanrıçası Rhea, Okyanusların Titan tanrısı Oceanus, Nehirlerin ve tatlı suyun Titan tanrıçası Tethys, Titan ışık tanrısı Hyperion, Helios (Güneş), Eos (Şafak) ve Selene (Ay)’ın anneleri, aydınlık tanrıçası Theia, Ölümlü yaşamın Titan tanrısı Iapetus, Takımyıldızların Titan tanrısı Crius, Titan zekâ tanrısı Coeus, kehanet ve kehanet zekasının Titan tanrıçası Phoebe,   İlahi kanun ve düzenin Titan tanrıçası Themis, Hafızanın Titan tanrıçası Mnemosyne.

Faniler tam 12 Tanrı ve Tanrıçayı ise mekânın sahibi ilan etmişler; onları Olimpos Tanrıları diye anıyorlar. Olimpos’’ta dağı mesken tutan misafir Tanrılar ve Tanrıçalarla, yarı Tanrılar ve Titanlar da var. Bunlar da genellikle ölümsüzler. Birçoğu mekânın asıl sahiplerinin çeşitli ilişkilerinden doğan çocukları, torunları falan…

Gelelim Olimpos’ta olan bitenlere ve topluluğunun bireylerinin çevresinde dönüp dolaşan dedikodulara. İnanması güç, ama ben de bu dedikoduları mitolojik konularda derin bilgisi olan sevgili kızımdan duydum.

Sahi, mitoloji “uydurmalar sanatı” olarak biliniyor. Ben de uydurmanın dayanılmaz hafifliği içinde duyduklarımı size kıyma makinasından çeker gibi aktarayım o vakit…

Aslında Olimpos hayatının rutini çok basit! Ne kadar Tanrı, Tanrıça, Titan varsa hepsi dağ başında derin bir tembellik içindeler ve yer yüzünde olup bitenleri izliyorlar. Unutmayalım ki, o vakitler Olimpos Dağı turist ziyaretlerine kapalıydı. Hatta zirveye ulaşmak için yol bile yoktu. Ölümsüzler türlü çeşitli güç kullanarak ve uçup kaçarak ya da şimdilerde kullanılmayan ışınlanma ulaşımı ile yeryüzünden dağa çıkıp, iniyorlardı.

Yeryüzündeki hayata dair her şey dağdaki ölümsüzlerin arasında planlanıyor, onların müdahalesiyle şekilleniyor, faniler de yukarda yazılan senaryoya uygun olarak aşağıda yuvarlanıp gidiyorlardı.

Ölümsüzlerin dağda en çok vakit geçirdikleri yer, bir fani olan çaycı Üssiin’in işlettiği kahvehaneydi. Kadın – erkek orada toplanır, çaylarını kahvelerini yudumlarken cam tabandan aşağısını seyrederlerdi. Bazılarının tavla ve okey keyfi de vardı. Huysuz olanların hırs ve güç gösterisine dönüştürdükleri oyunların sonunda kavga kaçınılmazdı ama taşları masaya vura vura oynamanın keyfinden vaz geçmek de olmazdı. Olimpos Tanrıları itişip kakışmayı severlerdi…

Şimdi Olimpos’un mekân sahiplerinin önde gelenleriyle tanışmanın zamanıdır:

Zeus, Tanrıların Kralı ve hepsinin babası modundaydı. Olimpos Dağı’ndaki tanrılar topluluğunun güçlü ve otoriter lideriydi. Kendini gökyüzünün ve şimşeğin tanrısı, adaletin, düzenin ve evrenin koruyucusu olarak ilan etmişti. Uzun dalgalı saçları ve hatta sakallarıyla etkileyici bir görüntüsü vardı. Canı sıkıldıkça fırtınalar çıkartıp şimşekler ve yağmurlar yağdırırdı. Kafası bozulduğunda sağa sola elindeki yıldırımları fırlatıp, herkesi korkuturdu. Yakışıklı ve güçlü Zeus pek de zamparaydı. Dedikodulara göre; onlarca tanrı, yarı tanrı ve faninin babasıydı. Evlatlarının sayısını bilse, torunlarınınkini de bilirdi muhakkak. Ne gam? Koskoca göklerin Tanrısı çoluk çocuk, torun torba ile uğraşacak hali yoktu.   

Hera; ailenin ve evliliğin tanrıçası, Zeus’un eşi ve tanrıların kraliçesiydi. Ona Zeus’un bir türlü vazgeçemediği “esas kadını” da diyebiliriz. Hera, Yunan mitolojisinde sadakatin ve evlilik bağlarının koruyucusudur ama Zeus’un zamparalıkları ve sadakatsizliği nedeniyle kıskanç ve acayip bir intikamcıdır. Zeus’un sevgililerine ve  aşk ilişkilerinden doğan gayrimeşru çocuklarına karşı verdiği mücadelelerin ve intikam girişimlerinin hikayeleri okuyanın aklını başından alır. Öyle bir bela ki…

Zeus’un kardeşi Poseidon; denizlerin, depremlerin ve atların tanrısı olarak görevlendirilmiş. Gücü ve hiddetiyle tanınıyor. Trident adı verilen üç dişli mızrağı ile denizleri kontrol eder, fırtınalar yaratır ya da canı isterse hırçın denizleri sakinleştirir. Deniz canavarlarının yaratıcısıdır. Denizciler ona taparlar. Kıl olduğu birçok kahramanın denizlerdeki yolculuğuna engeller çıkartması, onun sıradan işlerinden biridir.

Demeter, aslında bir Titandı. Olimpos Tanrılarından önce de vardı. Tarım tanrıçasıydı ve ağaçları, bitkileri, tahılları koruyordu. Toprağı verimli hale getiren ve insanlara buğday, arpa ve diğer bitkilerin nasıl yetiştirileceğini öğreten ilk kişi oydu. Gel de bu Tanrıçayı sevme! Şu, Hades Tanrının kaçırdığı ve karısı yaptığı Persephone’nin de anacığıydı garibim…

Athena, doğrudan Zeus’un başından zırhlı bir şekilde doğan bilgelik, stratejik savaş, sanat ve zanaat tanrıçası.  Zekâsı ve adaletiyle yüceltilen Athena hem savaşın hem de barışın koruyucusu olmuş, nasıl olmuşsa? Zeytin Ağacının kutsal tanrıçası ve şehirlerin koruyucusu unvanını da taşıyor. İsmini verdiği Atina şehrinin kurucusu, hukukun ve düzenin savunucusudur. Hak – hukuk – adalet deyince akla başka şeyler de geliyor gerçi…

Leto’nun Zeus’tan olma evladı ve Artemis’in ikiz kardeşi, bizim Likya’nın da baş Tanrısı olan Apollo; güneşin, ışığın, müziğin, şiirin, kehanetin tanrısı ve sanatçıların, şairlerin, müzisyenlerin ve aynı zamanda tıbbın ve şifa gücünün de koruyucusu. Görevi çok, işi zor! Sanatı ve bilimi o temsil ediyor ve genellikle liriyle tasvir edilir. Güneşin doğuşu ve batışı onun kontrolünde. Pek de yakışıklı. Öyle ki, gençliğin ve güzelliğin simgesi olmuş kendileri. Kehanet yeteneği müthiş!

Artemis, Apollo’nun ikiz kardeşi ve avcılığın, vahşi doğanın ve ayın tanrıçası. O, aynı zamanda genç kızların ve doğanın da koruyucusu. Doğa ile uyum içinde yaşıyor ve vahşi hayvanların kontrolünü elinde tutuyor. Çok güçlü bir tanrıça. Avcı olarak bilinen Artemis, ok ve yay taşır ve av sahneleriyle tasvir edilir. Aynı zamanda Saf ve özgür bir doğum tanrıçası. Anadolu’nun ana Tanrıçası Kibele ile bütünleşmiştir; o derece yani…

Hephaestus, çirkinin tekidir, Ateşin ve demircilerin tanrısıdır. Annesi Tanrıça Hera bile onu sevmemiş, onu Olimpos’tan kovmuştur. Zavallım o zamandan beri topallıyor. Oysa, Yunan dilinde yanardağlar onun adını taşır. Titan Prometheus bile ateşi ondan alıp insanlara vermiş. Bu çirkin şey, Olimpos’un pirinç ve altın saraylarını da inşa eden Tanrıydı, kimseye zararı yok, yazık günah ona…

Zeus ile Titan Atlas’ın kızı Maia’nın oğlu Hermes zenginliğin, ticaretin, hırsızların ve gezginlerin tanrısıydı. Olimposluların habercisi ve aralarında mesajlar taşıyan haberciElçi Tanrıydı. Ölülerin ruhlarına Hades’e kadar eşlik ettiği için “ruh taşıyıcısı” olarak da biliniyordu. Tam bir getir – götür vargelacısı…

Dionysos, Tanrı Zeus ile ölümlü Semele’nin oğludur. Bir yarı tanrı olmasına rağmen tanrıların kalbini kazanıp, Olimpos Dağı’nda yaşamayı hak etmişti. Bağcılık, şarap yapımı ve tiyatronun koruyucu tanrısı olarak halkın en sevdiği Olimposluydu. Onun adına düzenlenen şenlikler ve dini ritüeller muhteşemdi…

Ares, savaşın kanlı ve acımasız yüzünü temsil eden, kaba kuvvetin ve şiddetin tanrısı. Kargaşa ve kaosu simgeliyor. Onun savaş tutkusu, birçok tanrı ve tanrıça tarafından hoş karşılanmaz. Athena’nın aksine strateji ve zekadan yoksun biri. Sevemedim onu, gitti…

Afrodit, deniz köpüğünden doğduğu söylenen ve güzelliğiyle herkesi etkileyen aşk, güzellik, cinsellik ve çekiciliğin tanrıçası. Bir içim su! Aşkın ve romantizmin en önemli figürü. İinsanlara aşk ve çekicilik gücü veriyor. Kısaca, güzelliğin sembolü…   

Zeus ve Poseidon’un kardeşi Hades, ölülerin ve yeraltı dünyasının karanlık ve gizemli tanrısı. Genellikle zalim bir tanrı olarak görülse de mitolojide adil bir yöneticidir. Onun görevi, ölülerin ruhlarını kontrol etmek ve eşi Persephone ile birlikte yeraltı dünyasının düzenini sağlamak. Bu da yeterince ağır bir iş zaten…

Hestia, Cronus ve Rhea’nın en büyük kızı ve Zeus’un en büyük kız kardeşi olan bir Titan.Bir ailenin evinin ve evi sıcak tutan ocağın tanrıçası. O kadar ki, Yunanlıların evinin ortasında onun onuruna bir sunak vardı. Hestia’nın ateşinin yanmasını sağlamak her evin kadınlarının sorumluluğundaydı. Aile huzurunun ve mutluluğunun koruyucusu olan bu tatlış Tanrıça daima Olimpos Dağı’nda kalarak, oradaki kutsal alevi canlı tutuyordu.

Mekanımızın sahiplerini de tanımış olduk. Sıra geldi onların öykülerini dillendirmeye…

Sonra mı devam etsek?

Yorum, görüş ve önerileriniz