GERÇEKMİŞ GİBİ KURMACA ÖYKÜLER 1 – MÜSTEAR EFSUNOĞLU / HARD DİSK ÇÖKÜNCE…

İçim daraldıkça kendimi yazıya döküyorum. Parmaklarım ağrımasa saz çalıp, türkü de yakacağım ama olmuyor, yapamıyorum.  Karalaya karalaya evde beyaz kâğıt bırakmadım. Sıra tuvalet kağıtlarına geldi. Sanırım bir süre sonra en güvenli sığınağım olan evimden de kovulacağım. Ev halkı isyanda!

Yıllar önceydi, yani kırk yıl kadar önce!

Fethiye’ye yerleşmeye ve yeni hayatıma alışmaya çalışıyordum. İstanbul ve Ankara’da neyim varsa geride bırakmış, sudan çıkmış balık gibiydim. Arkadaşlarımın çoğu ile iletişimim kesilmişti. Lise ve Üniversiteyi birlikte okuduğumuz çok yakın bir arkadaşım izimi sürüp, bana ulaşmanın bir yolunu bulduğunda çok mutlu olmuştum. Adeta yeniden yaşama tutunmama yardımcı olmuştu. Uzun süre mektuplaşarak haberleştik. Gençliğinde büyük takımlarda futbol oynamıştı. 80 öncesindeki o bunalımlı dönemde üniversite eğitimini, solculuğu ve futbolculuğu bir arada götürmeyi başarmıştı. Ciddi görünümünün ardında gizlediği muazzam bir mizah yeteneği vardı. Onu teknik direktörlüğünü yaptığı takımın bir maçında beklenmedik bir rahatsızlık sonucu genç yaşında kaybettik. İçimde bıraktığı yangının ateşi onca yıldır hiç sönmedi. Ciddi işleri eğlenceli bir şekilde başarmanın ustasıydı. Fethiye’ye yerleştiğim o zorlu günlerimde sırf beni güldürebilmek ve rahatlatmak için tuvalet kâğıdı rulolarına, bir yerlerden kopmuş kâğıt parçalarına, temiz takvim yaprağı arkalarına her hafta inci gibi harflerle yazdığı mektuplarını dört gözle beklerdim. Şimdi ben de onun gibi yapıyorum, her boş kâğıdı karaladıkça her satırımda onu hasretle anıyorum…

Elbette önceden kağıtlara yazdığım taslaklarımı klavye başına geçip, yazı programları yardımı ile bilgisayara aktarıyor ve orada saklıyorum. Bilgisayarım da benim gibi yaşlandı, ikide bir çöküyor. Şimdiye dek hard diski çöktüğü için yitirdiğim dosyaların haddi hesabı yok. Emin olun, birkaç ciltlik bir ansiklopedi boyutundaydılar. Yanarım da en çok diskle birlikte yitip giden ses kayıtlarına ve fotoğraflara yanarım. Hani, kafayı toplasam yazdıklarımı belki hatırlayıp yeniden yazarım ama, ya yitirdiğim sevdiklerimin ses kayıtları ve fotoğrafları? Onları geri getirmem olası değil.

Şimdi bu satırları okuyan herkes bana kayıtlarımı taşınabilir disklerde ve CD’lerde yedeklememi önerecektir.  Onu da yaptım. Ciddi para saydığım; terabaytlık hacmi olan taşınabilir diskteydi bütün belgelerim. Birgün disk elimden kaydı ve yere düştü. O güvenilir yedeklemenin bir şaka gibi bana karabasan yaşatacağını da böylece öğrenmiş oldum. Disk ne yapsak çalışmadı. İstanbul’da özel bir laboratuvarda bu tür kazalar sonrası çalışmayan disklerin kurtarıldığını söylediler, hemen kendileri ile temas kurdum. Yapılacak çalışmanın bir garantisi olmadığını ama başlangıç için 1.000 USD para ödemem gerektiğini söylediler. İyi ama, benim bilgisayarımın satış fiyatı bile “başlangıç için” istenilenin ancak yarısı kadar! Üstelik de diskteki bilgileri geri getirmenin garantisi yokmuş. Yani disk geri gelmezse, onlara ödeyeceğim 1.000 USD para da geri gelmeyecek!

Anılarımla vedalaşmak çok zor geldi bana. Öfkemi içimde büyüte büyüte yaşamaya devam ediyorum. Lastiğim nerede patlar? Bilemiyorum…

Bu kazadan sonra, yeni bir terabaytlık taşınabilir disk alana kadar bilgisayarım bir kez daha çöktü. Uzman arkadaşlarımın yardımı ile bazı formattaki belgeleri kurtarabildik, diğerlerini önceden olduğu gibi mazide bırakıp, içimdeki önceden oluşup giderek büyüyen öfkeye yeni katkılar sağladım. Artık “ben her şeyimi kaybettim, her şey de beni kaybetsin” modunda kendimi rahatlatmaya çalışıyorum…

Akıllandım. Artık yeni hazırladığım ve önemli olduğunu düşündüğüm dosyalarımı “flash bellek” denilen küçük aygıtlarda parça parça yedekliyorum. Hatta, “biri bozulursa ötekisini kullanırım” diye iki kere yedekliyorum.

3 Bölümlük “Radyo Günleri” nostaljisini yazdığımda aklıma yukarda anlattığım “bilgisayarımda yitirdiğim anılar” geldi. Artık yaşlanıyorum. Giderek beynim de arıza vermeye başlayacaktır. Şimdi bunun farkındayken “ne hatırlayabiliyorsam ve nasıl kurgulayabiliyorsam” hepsini yazıp, bir kenara koyayım diyorum. İlerde kendi kendime okuyup, hafızamın geri gelmesine yardımcı olurum.

Yazdıklarımın hepsi kurmaca. Kahramanlarının isimleri, olayların akışı, yerleri ve kimi zaman sonuçları da gerçekmiş gibi algılanabilir ama, olmayabilir de… Öykülerimi okuyanlara hoşça vakit geçirtip, kendi anılarını canlandırmak için motivasyon sağlayabilirsem, ne ala! Başaramazsam da canım sağ olsun; denedim, olmadı derim.

Unutmadan, yukarıda okuduklarınız bu “gerçekmiş gibi kurmaca öyküler”in ilk denemesiydi. Anlattıklarım gerçek miydi, yoksa kurmaca mıydı diye yorumlamanıza gerek yok. Kim bilir, sizin beyninizin bir köşesinde saklanmış hangi anılara minik bir kıvılcım sağladı?

Bir şeyi daha vurgulamam gerek:

“Her kurmaca öykünün dayandığı bir gerçek öykü vardır”…

Yorum, görüş ve önerileriniz