FETHİYE; SYDMA’DA ASKER MARCİAN’IN VEFASI, PINARA’DA BİR AŞK TAPINAĞIDIR – NACİ DİNÇER
Antik dönemlerin Xanthos Vadisi olarak bilinen günümüzün Eşen Ovası, Likya’nın 6 önemli kentinin kurulduğu yerdi. Şimdi o ovada Türkiye’nin en lezzetli domatesleri, sebze ve meyveleri üretiliyor. Fethiye’den toplam 55Km kadar uzaklıktaki Dodurga Köyü geçmişin Sydma kentinin kalıntılarının üzerinde, o kalıntılarla birlikte nefes alıyor. Fethiye’den Antalya’ya uzanan Likya Trekking Yolunun üzerinde, yürüyüşçülerin gezip görmekten çok keyif aldıkları bir yerleşim.
Anayoldan Batıya sapıp, 17 Km kadar ilerledikten sonra, köyün girişindeki mezar yapıları geçmişin habercileri olarak karşınıza çıkıyor. Biraz daha ilerleyince, Roma Döneminden günümüze ulaşan tapınak, stoa, tiyatro, hamam, kilise ve gözetleme kulesinin kalıntılarını da görmek mümkün. Tarihsel kaynaklarda kentin kuruluşuna ilişkin kesin bilgiler yok. Ancak, neredeyse tamamı yıkılmış olan tiyatronun 1.600 kişi olarak belirtilen kapasitesi, kentin Roma döneminde küçük ölçekli bir yerleşim olduğuna ait bir fikir veriyor. Nitekim İ.Ö.168/67 deki Likya Birliğini oluşturan 23 kentin içinde Sydma’dan da söz ediliyor. Kentin Bizans döneminde gelişmesini sürdürmesini bir rastlantıya bağlayanlar var:
Bizans İmparatoru Marcian’ın (İ.S. 450 – 457) İmparator olmadan önce Likya’da Perslerle yapılan savaşta hastalanmasıyla, Sydma’nın kaderi değişir. Hastalığı ağır olduğu için, arkadaşları asker Marcian’ı Sidyma’daki bir ailenin yanına bırakırlar. Evlerinde misafir olduğu iki kardeş, hasta askeri iyileştirmek için ellerinden geleni yapar. Bir gün içlerinden birisi sohbet sırasında Marcian’a “Eğer İmparator olursan bize nasıl bir iyilik yapardın?” diye sorar. Hasta asker “Bu imkânsız ama eğer böyle bir şey olsaydı, sizi kentin en önde gelen kişisi yapardım” diye yanıtlar. Marcian bir süre sonra hastalığını yener ve Konstantinopolis’e geri döner. Kısa sürede Orduda Generalliğe kadar yükselen ve Senatörlüğe seçilmeyi de başaran Marcian, İmparator II.Theodosius’un ölümü üzerine Bizans Tahtına geçer. İmparator olduktan sonra sözünü yerine getirir ve Sydma’da konuk olduğu aileyi önemli bir göreve getirir Sydma Kentine de yardımlarda bulunur.
Sydma’ya giden yol üzerinde Minare Köyünden 2 Km.lik bir yolculukla Likya’nın en ilginç kentlerinden Pınara’ya ulaşılır. Likya Birliğinde 3 oy hakkıyla temsil edilen 6 büyük kentten birisi olan Pınara, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’ya göre, antik dünyanın ilk güzellik yarışmasının yapıldığı kenttir.
Antik dönem yazarı Bizanslı Stephan; Menekrates’ten alıntı yaparak “Xanthos’un nüfusu çok artınca, yaşlılardan bir grup Kragos Dağının yüksek olan tepesinde bir kent kurup, adına da yuvarlak anlamına gelen Pınara ismini verdiler” diyerek kentin kuruluşunu anlatır. Kentin erken döneme ait kalıntılarının bulunduğu yukarı akropolün yuvarlak bir yapıda olması bu öyküyü destekliyor.
Kentin ismi Likçe kitabelerde Pinale olarak okunmaktadır. Hemen yakınında bulunan köy, ismini taşıyacak özellikte bir minareye sahip olmamasına karşın, Minare olarak isimlendirilmiştir ki, Pınara’yı çağrıştıran bir isimdir.
Pınara’da diğer kentlerde benzerleri görülmeyen, mimari açıdan ilginç yapılar bulunuyor. Yukarı akropolün sarp olan doğu yamacına adeta bir dantel gibi oyulmuş yüzlerce kaya mezarı bir üzüm salkımı görünümünü andırıyor. Güvercin yuvası olarak adlandırılan kayalara oyulmuş basit nişler, kölelerin ve düşük standartlı ailelerin mezarları olarak kullanılmış. Bu sarp yamaçtaki mezarların hazırlanması kadar, gömme işlemi için kullanılması da akıllara durgunluk veren cinsten.
Akropolün alt bölümünde kalp biçimli sütunlarla çevrili, kalp planlı bir yapı kalıntısı dikkati çekicidir. Sütunların biçimi ve yapının planından burasının bir aşk tapınağı olduğu ve güzelliğin tanrıçası Afrodit’e adanmış olduğu yakıştırması kolaylıkla yapılabilir. Üstelik bu yakıştırma, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın güzellik yarışmasıyla ilgili düşüncesini de destekleyebilir. Pınara ‘da henüz arkeolojik çalışmalar başlamadığı için, kalıntılarla ilgili bilgiler tartışmaya açık…
Akropolden Doğuya inen yamaçtaki tiyatro yapısı, çok etkileyici bir görselliğe sahip. 3.000 kişi kapasiteli tiyatro Helenistik Dönemin mimari özelliklerini de taşıyor. Likya’nın bütün kentlerinde tiyatro yapıları ve birçoğu büyük oranda ayakta ve restorasyona hazır durumda. Ancak Pınara’nın Tiyatro’su çok farklı bir atmosfere sahip. Sanki içine farklı bir enerji yüklenmiş, kendinizi gösterinin bir parçası gibi hissetmenizi sağlıyor. Üstelik çok da güzel fotoğraf veriyor.
Pınara bir tarih ve arkeoloji dersi gibi… Öğrendikçe daha fazla keşfetmekten, keşfettikçe daha fazla öğrenmekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz.