FELSEFE TARİHİ ÜZERİNE (2) / UFUK SAKA
Maden Mühendisi, Felsefeci, yazar Ufuk Saka, “Felsefe Tarihi Üzerine” hazırladığı yazı dizisinin ikincisinde Atina, Sparta, devlet kavramı ve Sokrates’i anlatıyor. Antik dönemlerden günümüze ulaşan felsefe serüveninin sonunda, fethiyedays.com okurlarından “felsefe yapmaya meyilli olan herkes” ile birlikte felsefe sohbetlerine devam etmeyi diliyoruz.
***
Atina Bir “Polis” Devletiydi!
Atina gibi Isparta da Argos ve Korint de polis devletiydi…
Soru: Antik Yunandaki polis devletlerinde biber gazı, cop kullanılır mıydı? Şafak operasyonları yapılır mıydı?
Ama Helenistik dönemin polisi ile bugünlerin polisi elbette aynı değildi… O zamanlar “Polis,” başlarda çitlerle çevrilmemiş köylere, sonra da çitlerle ya da surlarla çevrilmiş şehirlere deniliyordu. Atina surlarla çevrili bir polisken, Isparta surlarla çevrilmemişti. Sonuçta evet, Atina da, Isparta da (Aslı Sparta olup, bizim komşu ilimiz güllük gülistanlık Isparta ile ilgisi yoktur!), Argos ve Korint de birer polisti, yani şehir devletiydi.
Antik Yunan medeniyetini; Mısır, Suriye, Irak, Sümer, Akad, Pers (İran), Yahudi, Hitit, Babil medeniyetlerinin en genci kabul edebiliriz. Ege Denizinin iki yakasında, Yunanistan yarımadası ile Anadolu yarımadasında 3 bin 200 yıl kadar önce polis halinde kuruldular. Klasik dönemini İsa’nın doğumundan önceki yedinci ve dördüncü yüzyıllar arasında yaşadı.
Yunan felsefesi ile dönemin toplumsal yapısı arasında çok köklü bağlar bulunduğundan felsefenin başlangıcını ve birçok dalda hızlıca bir düşünme ve gelişme süreci yaşayıp gelişmesinin nasıl gerçekleştiğini görmek açısından o dönemin Yunan Polis Devletlerine yani toplumsal yapısına bir göz atmak gerekir.
ATİNA’NIN SOSYO POLİTİK DURUMU
Atina tarihini araştıran kaynaklarda, kabilelerden evrilerek bağrından filozoflar çıkaran bir şehir devletine dönüşen Atina’yı inşa edenin efsanevi bir kahraman olan kral Thesus olduğu yer alır. Bu kaynaklar Thesus’un, güçlü ve uzak görüşlü biri olarak kabilelerdeki yerel meclisleri ve yetkilerini ortadan kaldırarak merkezi bir meclisi Atina’da oluşturduğu ve dağınık kabileleri bir araya topladığını ileri sürerler.

Antik Yunan iki temel sınıf üzerinde oluşturuldu: Soylular ve soylu olmayanlar. Soylular arasındaki yumuşak hiyerarşik yapıda üstte kralın sahip olduğu klanın üyeleri, onun altında en güçlü grup din adamları, onun da altında zengin toprak sahipleri yer aldılar. Toplumda soylu olmayanlar ise, küçük ve orta büyüklükteki toprak sahipleri, toprakları olmayan zanaatkarlar, tüccarlar ve tarım işçilerinden oluşan özgürler ve köleler olmak üzere üç gruba ayrıldılar.
Soru: Devletin ortaya çıkışıyla birlikte din adamlarının tarihin her döneminde devletler üzerinde etkili olduğu görüşüne katılıyor musunuz?
İsa’dan önce altıncı yüzyılda yaşayan hukuçu Solon’un özellkle toprak sahipleriyle ilgili yaptığı anayasal düzenlemenin uygulamaya konmasıyla birlikte Atina, Isparta, Argos ve diğer polis devletlerinde geçerli olacak şekilde toplusal yapılanmada kısmi değişiklikler yaşandı. Sınıfsal yapı vatandaşlar, hür yabancılar ve köleler olarak net bir şekilde üçe ayrıldı. Sınıflar arası geçiş yasaklandı. Atina’da özgür yabacılar olarak adlandırılan sınıfın seçme ve seçilme hakları bulunmuyordu ama sanayi ve ticaretle uğraşıyorlar, askerlik, denizcilik yapıyorlar ve vergi veriyorlardı. Atina halkının dörtte biri kölelerden oluşuyordu. Kölelerin bir kısmı toplumun ortak malıydı!
Soru: Yunan tomplumundaki kadınların, neredeyse kölelerle aynı seviyede olduklarını, kadınların sadece çocuk doğurmaktan ve ev işlerinden sorumlu olduklarını ve satılmak hariç köleler gibi onların da oy kullanmak dahil hiç bir yasal haklarının olmadığını biliyor muydunuz?
Antik Yunanda, özellikle Atina’da yönetim biçiminin de tartışıldığı .ok sayıda çatışma yaşandı. Demoıkrasi veya oligarşik sistem üzerine yapılan tartışmalar kolayca çatışmalara dönüştü. O dönemde Atina demokrasiyle yönetilirken Isparta’da ise iki krallı oligarşik sistemi vardı.
SAVAŞLARIN İÇİNDE YÜKSELEN FELSEFE

Ispartalılar, Perslerin saldırısına uğradıktan sonra 8 yıl süren ve M.Ö. 480 yılında sona eren savaşta yalnız bırakıldıkları düşüncesiyle Atinalılara karşı içten içe bir öfke duymaya başladılar (Bknz: 2006 yapımı 300 Spartalı filmi). Savaşın bitmesinden sonra yarımadada bir barış dönemi yaşandı. Ancak gelişen Atina ekonomisi Isparta’nın dikkatini çekip gizledikleri öfkelerini açığa çıkarmakla kalmadı, Atina’daki iç çatışmaları gizliden gizliye körükleyerek ünlü Peleponnes Savaşlarını başlatmalarına yol açtı. İlki M.Ö. 460 yılında başlayıp 446 yılında sona eren bu savaşta, Atina ordusunda yer alan askerlerden biri de ünlü filozof Sokrates’ti. Hem kendi içlerinde hem dışarıdan gelen saldırılara karşı yaşanan savaşlar ve iç çatışmaların ardından Atina’nın Grek dünyasına tek güç olarak hakim olma hayali yıkıldı. Otuz Yıl Barışı ile Antik Yunanda Atina ve Isparta’dan oluşan iki güç odaklı askeri ve siyasi bir durum yaşandı. Ancak aralarındaki barış süreci uzun sürmedi ve İkinci Peleponnes Savaşlarının ardından İsa’nın doğumuna 404 yıl kala Ispartalılara karşı verdikleri mücadeleyi kaybeden Atina’nın Yunan dünyasındaki öncülüğü sona erdi. Bundan 64 yıl sonra Atina, bu kez Kral 2. Filip eliyle Makedonlara geçti. Aristotales’in öğrencisi olan Filip’in oğlu Büyük İskender, Atina’nın felsefe ve kültür merkezi olarak hayatiyetini korumaya çalışsa da polis, M.Ö. 146’da Roma İmparatorluğu tarafından işgal edildi ve Antik Yunan medeniyetinin gelişimi Augustus Caesar‘ın M.Ö. 27 yılında tüm Yunanistan‘ı Achaea eyaleti olarak Roma İmparatorluğu‘na bağlaması ile son buldu.
YOKTAN HİÇBİR ŞEY VAR OLMAZ!
Daha önceki “Felsefe” ile ilgili yazımda da belirttiğim gibi mitoloji şairlerinden sonra (Homeros ve Hesidos) ilk olarak Miletos’ta, Sokrates öncesinde Yunan düşünce dünyasına “Exnihilo, nihil fit” yani yoktan hiçbir şey var olmaz düşüncesi hâkim oldu. Bu nedenle Sokrates’e kadar filozofların temel sorununun “Varlık sorunu” olduğu görüldü. Tales ve Pisagor, Araplarla başlayan matematikteki keşifleri bir üst seviyeye taşıdı. Heraklitos, “Her şey hareket halindedir. Değişimi LOGOS yönetir. Logos, akıl, ölçü, söz, yasa demektir!” diyerek bugün için de geçerli olan iddiaları ortaya ilk atan filozof oldu. Demokritos, Leukippos ile birlikte. Felsefe ve bilime “a-tom” (bölünmez ve parçalanmaz) terimini kattılar ve bu görüş 19. Yüzyıla kadar geçerliliğini korudu…
SORGULANMAYAN HAYAT YAŞANMAYA DEĞMEZ!
SOKRATES
Antik Yunan’da filozoflar düşünmeye ve tartışmaya zaman bulabiliyorlardı. Birinci Peloponnes Savaşlarının Atinalı askeri Sokrates de Atina’nın düiünen beyinlerinden biriydi. Hatta Sokrates’in, felsefede milat olduğunu söylemek gerekir. İnsanın kendi bireysel varoluşunu sorgulayan Sokrates, felsefeye tanım sorununu sokar. “Sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez!” diyerek felsefeye “Nedir?” sorusunu miras bıraktı. Yalınayak Atina sokaklarında dolaşan Sokrates’in babası bir duvar ustası, annesi de ebeydi. Atina sokaklarında, meydanlarda, kalabalıklarda konuştuğu kişilerin bilgisizliklerini sorduğu sorularla gösterir ve bunu “doğurtma sanatı” olarak tanımlardı.
Onu felsefe tarihi açısından önemli kılan evrensel ve zorunlu olanı keşfetme çabasıdır. Dialoglarındaki ironi, bilgisizlik, sorgulama, olumsuzlama ve doğurtma çabaları içsel aydınlanmanın bileşenleridir. Bunu en iyi şekilde “Bir tek şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğim.” cümlesiyle ortaya koyar.
Sokrates, Peleponnes Savaşlarının sorunları ile boğuşan Atina’da, “EPİSTEME” dediği şeylerin doğasına yönelik tanımlar veren bilgiyi arar. Ona göre insan bile bile yanlış yapmaz ve insanı iyiye doğruya götüren bir “DAİMONİON”un varlığına (İçsel güdü) inanır. “Kendini bil!” çağrısı yaparak erdemli insanlar, Atinalı yurttaşlar isteğini ortaya koyar. Ona göre erdemli olmak için bilgili olmak gerekir!
Soru: Bugünkü Türkiye’de eğitimin durumunu gözden geçirdiğimizde toplumun erdemi hakkındaki görüşünüz nedir?
Sokrates’in Atina’da yaşadığı dönemlerde “Sofistler” denilen “Bilge kişiler” de yaşıyordu. Yazılı hiç bir eseri olmayan Sokrates’in söylediklerini Platon’dan sonra kayda geçiren ikinci kişi olan Ksenephones, Sofistleri, “Bilgilerini para karşılığı satanlar!” olarak tanımladı. Sofistler, asillere ve iktidarda söz sahibi olmak isteyenlere hitabet sanatını öğretirdi. Öğrencilerinin bize aktardığına göre, fikri çatışma içinde olan Sokrates ile Sofistlerin (En önemli iki ismi Protagoras ve Gorgias) bilgi felsefesinin yani epistemolojinin kurucuları olduğunu da söyleyebiliriz. Sokrat’ın Sofistlerle başka bir ortak yanı da felsefe tarihinin ilk kuşkucuları olduklarıdır. Sofistler ayrıca pedagojinin kurucuları olarak da kabul edilir.
Atina’da var olan düzeni, tanrılara kuşkuyla baktığı ve kalabalıkların içinde onları sorgulamak suretiyle bozduğu gerekçesiyle en demokratik şekilde, mecliste oy hakkına sahip Atinalılar tarafından yargılanan Sokrates, tanrıları dahi sorguluyor olmasını kendini “At sineği” olarak tanımlayarak savudu. Ona göre bir at sineği olarak, uyku halindeki Atinalıları sokmak suretiyle uyandırmaya ve düşünmeye zorladığı için cezalandırılmaya çalışılmaktadır. Daha sonra Platon tarafından kaleme alınan “Savunma”sında söyledikleri kentte büyük yankı uyandırsa da “el kaldırma ve indirme demokrasisi” gereğince kral ve şürekasını takip eden oy kullanma hakkına sahip Atinalılar Sokrat’ı zehir içmek suretiyle ölüme mahkûm edildi.
Soru 1: Demokrasi ile yönetilen Atina ile Türk usulü başkanlık sistemi ile yönetilen Türkiye arasında banzerlikler ve farklılıklar nelerdir? (Bu soruya içinizden cevap vermeniz tavsiye olunur!)
Soru 2: Sokrates, ölüme giderken bir şafak operasyonu ile gözaltına alınıp zindan atılmış mıdır?
Sokrates, ölüm cezasına çarptırılmış olmasına rağmen muhtemelen şehir tarafından sevilen biri olduğu için kaçmasına yönelik ona her türlü fırsat verilir. Adli kontrol şartı bile olmadan evinde karısının, eserlerini aktaran öğrencileri Platon ve Ksenophes’in yanında ve infazın yerine getirildiğini kayıt altına alacak olan devlet görevlisinin önünde baldıran zehirini içerek yaşamına son verir. Ölmeden önceki son isteği ise inanmadığı iddia edilen tanrılara bir horoz kurban edilmesini vasiyet etmiş olmasıdır.