BİSİKLET GÜNCESİ / BİSİKLETİN ALTIN ÇAĞI- GÖKHAN KORKMAZGİL

Kapak fotoğrafı: © Şükrü Mehmet Ömür

© Gökhan Korkmazgil

İyi üretilmiş, modern bir bisiklete bakıp da hayran olmamak elde değil. Göz alıcı renkleriyle iki teker üstünde duruyor, her haliyle “hadi bin seni götüreyim” diyor. Müthiş bir alet, kendi sekiz kilo, seksen kiloluk adamı taşıyabiliyor. İyi bir sürücü düz yolda, saatte elli kilometre hız yapabiliyor. Usta yarışçılar yokuş aşağı seksen – yüz kiloluk kilometrelik hıza ulaşabiliyor. Hiçbir motor gücü olmaksızın! Son derece güvenli frenleri var; parmağınızın küçük bir çekmesiyle, kolayca durabiliyor. Gelişmiş vites sistemleri yokuş çıkmanızı kolaylaştırıyor, çıktığınız yokuşu inerken de sizi rüzgârla yarıştırıyor. Daha ne olsun!

Böyle güzel bir bisiklete binince, yokuştan uçar gibi inince, “bisiklet altın çağını yaşıyor” diye düşünebilir insan. Bence altın çağ bir hayli gerilerde kaldı, çünkü bisikletin yerini başka şeyler aldı. Bisikletin en iyi zamanları bugünler değil. Evet, eski ağır, hantal olanlarla kıyaslandığında şimdi harika bisikletler ortaya çıktı. Ama bu en iyi zamanlarında olma durumu, bisikletin teknolojik gelişimiyle ilgili değil, insan – bisiklet ilişkisiyle ilgili.

© İsmail Ertin

İlk ortaya çıktığı zamanlarda bisiklete çocukların oyun aracı ya da biraz deli olanların uğraştığı tuhaf bir makine olarak bakılırdı. Sonraları insanlar bisiklete binip bir yerden bir yere gidebildiklerini gördüler. Kişisel eşyalarını beraberlerinde götürebildiklerini, hatta birazcık da olsa yük taşıyabildiklerini fark ettiler. Toplum bisikletin yararlarını gördü ve hemen kabullendi. Bisikletli polisler ve postacılar, gazete dağıtıcıları sokaklarda dolaşmaya başladı. Bisiklet artık bir oyun ya da keyif aracı olmaktan çıkmıştı, düpedüz bir ihtiyaçtı! Elbette, bir şeye ihtiyacınız varsa, o “şey” büyük önem kazanır. İşte bisikletin altın çağı, onun ihtiyaç olduğu dönemlerdir.

Ula, © Gökhan Korkmazgil

Şimdilerde, halâ bir ölçüde ihtiyaç olma özelliğini sürdürse de, bisiklet artık bir spor, hobi ve eğlence aracı haline gelmiştir. Ne gariptir ki, günümüz insanı ihtiyacından çok eğlencesini önceler, bu da bisikletin popüler kalmasını garantiler. Bazılarımız bisikleti ulaşım aracı olarak kullanmaya devam etse de, çoğumuzun böyle bir şansı kalmamıştır. Köy ve kasabalar önemsizleştikçe, ilçeler şehir haline geldikçe durum bisikletli için daha da kötüleşiyor. Çünkü şehirleri, bisikletlileri hesaba katmadan inşa ediyoruz. Arabaları önceleyip, trafiği iyice içinden çıkılmaz hale getiriyoruz. Sonradan caddenin birinin yan tarafını boyayıp bisiklet yolu ilan etmek hiçbir işe yaramıyor. Oysa ulaşımda bisiklet kullanılması şehir trafiğini azımsanmayacak ölçüde rahatlatır. Elbet herkesin bisiklet kullanması beklenmez. Ama aklı yatan, gücü yeten, işe giderken bir buçuk ton tekerlekli demiri sabah götürüp akşam geri getirmek istemeyen insanlar bisiklet kullanacaktır. Bunun için de her şeyden önce doğru dürüst bisiklet yollarının yapılmış olması gereklidir. Bir düşünsenize, şehirde bin kişinin bile bisiklet kullanıyor olması trafikten bin aracın eksilmesidir. Kavşaklarda, ışıklarda arabaların boşu boşuna beklememesidir. Bin araçlık park yerinin boş kalmasıdır.

© Gökhan Korkmazgil

Sıkışmış trafikte, aracınızın direksiyonunda beklerken bisiklet yoluna bakıp kızmamalısınız. Oranın, araç yolunu daraltmış, sizin yolunuzdan çalınmış, bazılarının keyfi için boş bırakılmış bir şerit olduğunu sanmamalısınız. Bisiklet yolu, bisikletlileri sizin yüksek hızınızdan koruduğu kadar, sizi de onların düşük hızından kurtarır. Yolda bir bisikletli gördüğünüzde kornaya değil, frene basmalısınız. Basitçe, bisikletçiyi gördüğünüzde, saygı ve minnetle gülümsemelisiniz.

Bugünün modern dünyasının en belirleyici özelliği hız oldu. Zaman en değerli şey, herkesin acelesi var, kimsenin zamanı yok. Her şey hemen olsun, hiç beklemeyeyim. En önce ben varayım, kimseden geri kalmayayım. Haliyle, çok da hızlı bir araç olmayan bisiklet bu çılgın temponun dışına itiliyor. Sabahtan akşama dek koşuşturup duran insan hiçbir şeye yetişemiyor, “bir de bisikletle nasıl uğraşırım” diyor. Daha sakin, mümkünse dingin bir yaşamı olması gerektiğini iş işten geçene dek akıl edemiyor. Böylece, bisikletin altın çağı çok gerilerde kalmış oldu.

Ula, © Gökhan Korkmazgil

Bugün “bisiklet ülkesi” diyebileceğimiz Hollanda, Belçika, Fransa, İtalya gibi yerler var; bisiklet kültürünü içselleştirebilmişler. İnsanlar işe bisikletle gidiyor, bisiklet yolları şehir içinde vızır vızır işliyor, şehirler arasında kilometrelerce uzanıyor. Düşünsenize, Utrecht’te halkın yarıdan fazlası bisiklet kullanıyor! Bizde de böyle şanslı bölgeler var, Fethiye bunlardan biri. İklimsel uygunluk sayesinde yılın her günü bisiklet sürebilirsiniz. Dümdüzdür, dere tepe olmadığından istediğiniz yere gidebilirsiniz. Isparta’da, Sakarya’da ulaşım için bisiklet yaygın kullanılır, Konya’da upuzun bisiklet yolları uzanır. Muğla / Ula’da iki bin kadar araba, altı bin bisiklet vardır.

Galiba artık bisikletin altın çağını merak etmeyi bir kenara bırakmalı. Bisikletin altın bölgelerini çoğaltmaya çalışmalı.

Yorum, görüş ve önerileriniz