BİSİKLET GÜNCESİ / BİSİKLET GRUPLARI – GÖKHAN KORKMAZGİL
Kapak fotoğrafı: Gökhan Korkmazgil

Bisiklet grup halinde yapılan bireysel bir spordur denir. İnsan ilk duyduğunda şöyle bir duruyor, burada ters bir şey var diye düşünüyor. Az daha düşününce bunun hoş bir terslik olduğunu kavrıyor. Bisiklet temelde bireyseldir, aynı zamanda sosyaldir.

Ulaşım için bisiklet kullananları bir kenara ayırırsak, spor ve gezi amacıyla bisiklete binenler ya yalnız gezer, ya da bir grupla birlikte sürer. Sizin bacaklarınız, sizin kararınız, ya grupla birlikte, ya da yalnız. Yalnız bisikletçi ilginç bir varlıktır, doğanın içinde, rüzgârın peşinde. İki tekerlek, iki bacak, sadeleştirirsek bir bisiklet, bir insan, daha da indirgersek bisikletiyle bütünleşmiş bir insan. Kollarının devamı bisikletin gidonu olmuş, parmaklar vites ve frenlerle kaynaşmış, bacakların bittiği yerde pedallar başlamış. Bisiklet nerede bitermiş, insan nerede başlarmış, ikisi iyice birbirine karışmış. Altından yol geçer, aklından düşünceler. Kendi başına dolaşan bisikletçi bir yalnız ruhtur; ona “sen nereye gidersin?” denmez, kafasının içindekileri hiç kimse bilemez.
Bisikletçilerin bir kısmı da gruplar halinde dolaşmayı sever. Birden fazla olan her sayı bir grup demektir, bunu bilirsiniz. Bir grupta kaç bisikletli olur, onu tam bilemezsiniz. İki midir, yirmi midir, eğer merak ederseniz, toplam tekerlek sayısını ikiye bölersiniz!

Yolda spor bisikletçilerinden oluşan bir grup görürseniz, hedefe kilitlenmiş ilerleyen bir özel time benzerler. Kafalarında kasklar, yüzlerinin yarısını örten gözlükler, makine gibi inip kalkan bacaklar, vızır vızır dönen tekerlekler. Birbirleriyle pek konuşmazlar, buna harcayacak zamanları da, nefesleri de yoktur. Zamana karşı yarış, sabit pedal döngülü sürüş, planlanan menzile hızlıca gidiş – dönüş. Onları görünce kenara çekilmek gerek, düz yolda elli kilometre hızla gelirler, geçip giderken aklınızın bir kısmını da götürürler. Olur olmaz yerlerde durmazlar, ekspres tren katarı gibi geçerler. Bisikletleri gibi bedenleri de incedir, her biri, düzlükte koşan çitadan hallicedir. Sürüş pozisyonu bir acayiptir, sele gidondan yüksektedir. Baş önde aşağıda, popiş arkada yukarıda, gövde yola paralel, bacaklar makine temposunda. Yaz – kış fark etmez, yağmur – çamur dinlemez, başka şeyi önemsemez, aklı hep sürüş zamanında. Bisiklet ayakkabısı – şortu – dizliği, eldiveni – forması – gözlüğü tam tekmil üzerindedir. Kasksız bisiklet sporcusu asla göremezsiniz, adamın bisikleti mi var, bisiklet mi ona sahip, hiç bilemezsiniz.

Gezi için bir araya gelenlerin oluşturduğu gruplar alabildiğine şenlikli olur. Bisikletler her renkten, her türden, her boydan, sürücüler genç – yaşlı, kadın – erkek, oradan buradan. Tekerlekleri vızır vızır dönmez, gidona taktıkları rüzgârgülü fırıl fırıl döner. Şenlik alayı gibi gelir, belediye bandosu gibi giderler. Köprüde durup da “kaç kişiymiş bunlar” diye merak ederseniz saymak on dakikanızı alabilir. Çok kalabalık olduklarından değil, grubun başı çoktan gitmiş, sonu daha yeni geliyor olabilir. Bisiklet heybelerini, gidona asılı torbalarını, dolu dolu sırt çantalarını görünce hayret edersiniz, geziye mi çıkmışlar, taşınıyorlar mı, göç mü ediyorlar bilemezsiniz. Çantalarında gerekli olandan çok gereksiz şeyler taşıdıklarından emin olabilirsiniz. Termos – bardak zaten standart, çaydanlıkla süzgeç taşıyanını bile gördüm. Biri, koca köpeğini kayışından arka seleye bağlamış, köpek tin tin yürüyor. Öbürü, minik köpeğini öndeki sepete koymuş, köpecik arada bir “hev” deyip gruba ayar veriyor. Gidondan sallandırdıkları hoparlörleri var, birinin müziği ötekine karışıyor. En güzel tarafı, kimse kimseye karışmıyor. Grup içinde grup olmuşlar, ikili sohbet grupları kurmuşlar. Muhabbet harlanınca pedal çevirmeyi unutup, durup konuşuyorlar.

Sanırım program şöyle işliyor: Toplu selfi çektirip, yola çıkış, üçüncü dakikada mola verip su içiş, on dakika sonra ikinci selfi çekimi. On beşinci dakikada geride kalanları bekleyiş, otuzuncu dakikada çay bahçesine varış. Çay çok değil, bir saatte içilir, kır pidecisine kim bilir ne zaman varılır? Sayım yapılır, yola çıkılır, on dakika yol gitmeden telefonlara davranılır, kaybolanlar aranır. Belli ki amaç bir yere gitmek değil, sanki oraya hiç varamamaktır, yolda mümkün olduğunca oyalanmaktır. Bir saatin sonunda “artık dönelim” diyenlerle “ben yoruldum” diyenler bir kenara toplanır, “az daha dolaşalım” diyenlerin sayısı giderek azalır. Gezinin sonunda bakarsanız bir saatlik yolu altı saatte gitmeyi başarmışlardır, sorsanız ölesiye yorulmuşlardır.
Spor ya da eğlence, hiç fark etmez, grupla veya yalnız, sonuç değişmez, bisikletçinin yolu hiç bitmez. Bisikletçinin yolu mutluluktur. Mutlu olmanın yolunu bildiği için mi bisiklete biner, bisiklet sürdüğü için mi mutlu olur, kurcalayıp durmayalım, bisikletle her ne yapıyorsanız doğrudur!