BİR SUNUMUN FOTOĞRAFI – UFUK SAKA / TELMESSOS KÜLTÜR VE SANAT MERKEZİ
Kendi çektiğimiz veya başkasının çektiği fotoğraflara bakarken bazı fotoğrafları diğerlerinden daha çok beğeniriz, bazı kareler bizim daha çok ilgimizi çeker. Sanat fotoğrafı olarak sunulan sergilenen fotoğrafların da bakana genellikle “harika!” dedirten bir yanı vardır. Güzel fotoğrafların sırrı, meğerse “altın oran” dedikleri bir teknikmiş. Bu tekniği bilmeyenler, belki a priori olarak (deneyimden önce gelen) belki de tesadüfen bu oranı yakaladıklarında “neler çektim neler? (1)” diyerek harika fotoğraflarını gösterip çevresinde bulunanlara hava atmışlardır.

Altın oran en basit tarifiyle fotoğrafı yatayda iki hayali çizgiyle üçe, dikeyde de yine iki hayali çizgiyle yine üçe, yani toplamda dokuz küçük parçaya ayırıp objeyi dikey ve yatay çizgilerin kesiştiği 4 noktadan birine yerleştirmekmiş… Dün akşam “Fotoğraf Nedir, Ne Değildir?” konulu sunumun konuşmacısı, bunu didaktik bir şekilde anlatmadı ama sergilediği fotoğraflarla meraklısına arayıp bulması gerektiğinin altını çizdi!
Kulak, burun, boğaz uzmanı Doktor Gökhan Korkmazgil, yaptığı sunumda göze hitap eden bir sanatın ve aynı zamanda bir yaşam zenginliğinin, yani fotoğrafın ne olup olmadığını örneklerle bize anlattı. Bir zamanlar fotoğrafa merak salmış, ilk iki romanımın kapak fotoğraflarını çekerek grafikere teslim etmiş biri olarak sunum çok ilgimi çekti. Fotoğrafla en ufak bir temasım olmamış olsaydı bile yine çok ilgimi çeker ve sunuma katılan 50 civarındaki insandan biri olarak, onlar gibi nefesimi tutarak izlerdim. Gerçekten de özgül sayılacak bir konuda yapılan sunumu hiç sıkılmadan izleyen, ilgilerini sordukları soruların isabetiyle ortaya koyan izleyicileri görünce benim de kulağıma (Buralara yağmayan) kar suyu kaçtı! “Acaba” dedim kendi kendime, “ben de bu sunumun fotoğrafını klavyemle çekebilir miyim?”
Kulağıma kaçan kar suyu, beni fazla rahatsız ederse, sunumu yapan KBB uzmanı olduğundan sorunumu büyümeden çözebileceğini düşünüp bu işe soyundum!

Hasan Hüzeyin Korkmazgil ”Acıyı bal eyledik” isimli şiirinde
“…
ekmeği bol eyledik
acıyı bal eyledik
sıratı yol eyledik
geldik bugüne
ekilir ekin geliriz
ezilir un geliriz
bir gider bin geliriz
beni vurmak kurtuluş mu?” der.
Gökhan Korkmazgil de aynı yolu izleyerek önce bir sağlıkçı olarak hastalarına hastanelerde sağlık hizmeti sunmuş, ülkemizin zorlu şartlarında ekildikten sonra ekin, ezildikten sonra un olarak gelmeyi başarmış, ardından bisikletiyle günde 8-10 saat pedal basarak çevresini doğasıyla, insanıyla birlikte yeniden ve yeniden keşfetmiş, hastane hizmetinden ayrılınca fotoğrafa ve yazmaya daha çok zaman ayırmaya başlamış biri. Annesi Azime Korkmazgil’in de izlediği fotoğrafçılık ile ilgili sunumunda bize, bence “görsel şiirlerini” sundu. Edebiyatın görseli olduğuna göre görselin de edebiyatı olmalı!
Bir çember çizilse…

Rönesansa gitmeden, 1,618 sayısına (2) takılmadan öncelikle objemi sunumun tam merkezine yerleştirmekten imtina etmem mümkün olamazdı. Gökhan Korkmazgil, izleyenlerin çevresinde sıra sıra oturmuş oturduğu bir çemberin tam merkezindeydi ve onlardan en uzakta olana bile çemberin yarıçapı kadar mesafedeydi. Naci Dinçer, Telmessos Kültür Sanat Merkezi adına Gökhan Korkmazgil’i takdim etmek üzere ona en yakın noktadan çizilebilecek ilk halkada yer alıyordu. Sunucunun merkezde yer aldığı daireyi, sunumun yapıldığı, Foça Mahallesi Barış Manço Bulvarı üzerinde yeni açılan Kubaba Kafe Pub’un patronu Evren Hanım ile çalışma arkadaşları servis yaparken arada bir kiriş olarak kesiyorlardı. 7 Şubat Cuma akşamı yapılan sunuma dahil olmayan kalmadı ve zaten bu sunumu teğet geçmek imkansızdı.
Fotoğraflardan fotoğraf gibi olanları (!) hayranlıkla izlerken (3) fotoğraftaki diyalektiğe de Korkmazgil’in “fotoğrafı tatlandıran gölgelerin varlığıdır!” cümlesi ile tanık olduk. Çünkü ışık ve gölge uyumlu olarak kullanıldığında ortaya fotoğraf sanatına dair örnekler çıkabiliyordu. Ayrıca Korkmazgil, fotoğrafın kompozisyon haline gelebilmesi için objelerin fotoğrafçı tarafından kadrajın önüne yerleştirilmesinin de küçük bir sanat hilesi olduğunu ama bu hilenin gerekli olduğunu izleyenlerin onayına sundu. Bunu yaparken sırf kompozisyon oluşturmak üzere, kumsalda tekerlekli sandalyedeki adamın 5-10 metre önüne, kel alaka bir şekilde kırımızı şemsiyeli bir kadın yerleştirmenin saçmalığına vurgu yapmaktan da kaçınmadı.
Sunum, zamanı aldı götürdü ve bitti. Ama bir yandan amatörce çektiğimiz fotoğraflarla, öte yandan bu sunumun öyküsünü yazılı bir fotoğraf gibi anlatmaya çalışarak su gibi uçup giden bu özel zamanın belleklerimizde, unutsak bile sanal ortamda www.fethiyedays.com adresinde kalmasını istedim.

(1) Yazımda “Neler çektim neler?” derken bir gezgin olan Metin Denizmen‘in telefonu ile çektiği gezi fotoğraflarını topladığı albümünün isminden yararlandım ama onun çektikleri gerçekten görülmeye değer.
(2) 1,618 Altın oran
(3) Gökhan Korkmazgil, sadece güzel olan fotoğrafları değil, “Fotoğraf Ne Değildir?” başlığı altında kendisine ait olan ve olmayan “amatör işi” fotoğrafları da sundu.